1. Anasayfa
  2. Edebiyat
  3. İnceleme

Benzer İsimli Kitaplar-“Sefine”(Gemi)ler-

Benzer İsimli Kitaplar-“Sefine”(Gemi)ler-
0

Kitap isimleri, konularına göre farklılık arz ettikleri gibi kullanılan isimler açısından da bir çeşitlilik gösterirler. Eslafın kitapları için kullandıkları isimlerin ekseriyetle secili/şiirsel oldukları görülür. “Sefine/Gemi” ismi taşıyan ve farklı dallarda kaleme alınmış başka eserler olsa da 1495-1926 yılları arasında yazılan benzer ismi taşıyan sekiz kitaba ve yazarlarına yer vereceğiz. Arapçada “gemi” için ekseriyetle “sefine” ve “fülk” isimleri kullanıldığı gibi mecâzi anlam olarak, “çeşitli konuları içine alan ansiklopedik mâhiyette eser” için de kullanılmaktadır. “Sefîne-i evliyâ: Velîler kitabı.” “Sefînetü’ş-şuârâ: Şâirler kitabı” gibi. (Kubbealtı Lugatı) “Sefine” kelimesi üçü Kehf suresinde olmak üzere, Kur’an’da dört yerde geçmektedir. “Fülk” ise yirmi üç yerde geçmektedir. “Sefine” ismi taşıyan kitaplar yanında başlığında “fülk/gemi” ismi taşıyan eserler de mevcuttur. Şemsüddîn Muhammed b. Tolun’un el-Fülkü’l-Meşhûn fî Ahvâli Muhammed b. Ṭolûn adlı eseri gibi. Başlığında “sefine” ve “fülk” bulunan kitaplar için Kâtip Çelebi ve Bağdatlı İsmail Paşa’nın eserlerine bakılabilir.

 

“Sefine/Gemi” İsimli Kitapların Özellikleri

Adlarını zikredeceğimiz “Sefine/Gemi” ismini taşıyan sekiz kitaptan biri derleme biri de tercüme-telif türündedir. Geriye kalan altı kitap ise telif eserlerdir. Söz konusu eserlerden biri Arapça, yedisi -biri Farsçadan çeviri- Türkçe yazılmıştır. Yedi çalışmanın her biri biyografik eser olup âlim, meşayih, şair, kaptan-ı deryalar ve reisülküttapların biyografisine yer vermektedir. Sadece Râgıb Paşa’nın kitabı farklı kaynaklardan derlenmiş nesir ve şiir türünden iktibaslardan müteşekkil bir eser olup aynı zamanda sekiz kitap içerisinde Arapça kaleme alınan tek eserdir. “Sefine/Gemi” sözcüğü ile başlayan kitaplardan Devletşah’a ait kitabın asli dildeki ismi Tezkiretü’ş-Şuarâ olup aşağıda adına yer vereceğimiz Süleyman Fehîm tarafından Sefînetü’ş-Şuarâ başlığıyla Türkçeye aktarılmıştır. Ahmed Resmî’nin eserinin ismi Halîkatü’r-Rüesâ iken diğer bir “Sefine” yazarı Râgıb Paşa’ya sunulduğunda, onun tavsiyesi üzerine kitabın ismi daha çok Sefînetü’r-Rüesâ diye anılmaya başlanmıştır.

 

  1. Sefînetü’ş-Şuarâ/Tezkiretü’ş-Şuarâ/Devletşâh b. Bahtişâh-ı Semerkandî (ö. 1494)

Zikredeceğimiz ilk kitabın yazarı, Devletşâh b. Bahtişâh-ı Semerkandî olup, Semerkant’ta doğmuştur. Timurlular’dan Şâhruh Mirza’nın nedimlerinden Emîr Alâüddevle-i İsferâyînî’nin oğludur. Bâbür’ün maiyetinde bir emîr olan büyük kardeşi Radıyyüddin Ali ise aynı zamanda Türkçe ve Farsça şiir yazan bir şairdi. 900/1494 yılında vefat eden Devletşâh’ın en önemli eseri, Ali Şîr Nevâî’ye ithaf ettiği İran şairleri hakkındaki Tezkiretü’ş-Şuarâ’dır. Bir mukaddime, yedi bölüm ve bir hâtimeden oluşan eserin mukaddimesinde şiir sanatı ve meşhur on Arap şairi hakkında bilgiler verilmektedir. Kitapta, 143 İran şairinin biyografilerine ve şiirlerinden örneklere yer verilmektedir. Tezkiretü’ş-Şuarâ, özetlenmiş olarak Hoca Süleyman Fehîm Efendi tarafından Sefînetü’ş-Şuarâ adıyla Türkçeye çevrilmiştir. Eseri daha sonra Necati Lugal Türkçeye tercüme etmiştir. (TDV İslâm Ansiklopedisi) “Devletşah” maddesinde bu bilgiler yer alsa da kendisini XVII. yüzyıl divan şairi Fehîm-i Kadîm’den ayırmak için Fehîm-i Cedîd, Süleyman Fehîm-i Sânî ve Hoca da denilen “Süleyman Fehîm” maddesinde buna işaret edilmemektedir. Benzer isimli kitaplar arasında yer vermemizin nedeni, kitabın tercümesinde kullanılan isimden dolayıdır.

 

  1. Sefîne-i Nefîse-i Mevleviyân/Sâkıb Dede (ö. 1735)

Benzer ismi taşıyan kitaplardan Sefîne-i Nefîse-i Mevleviyân, Sâkıb Dede’ye aittir. İzmir’de doğan Sâkıb Dede, Kütahya Mevlevîhânesi’nde kırk altı yıl şeyhlik yapmıştır. 1148/1735 yılında vefat etti. Mevlevîhânenin hazîresine defnedildiği kaydedilmekteyse de hazîrede kabrine dair bir işaret bulunmamakta, sandukası bugün cami olarak kullanılan mevlevîhânenin camekânla ayrılan kısmında yer almaktadır. (Bursalı, Osmanlı Müellifleri, 1/179). Sefîne-i Nefîse-i Mevleviyân, Mevlevîlik tarihiyle ilgilidir. Üç cilt olarak neşredilen kitabın ilk cildinde (268 sayfa. Altmış isim.) Menâkıbü’l-Ârifîn’in bittiği tarihten kendi zamanına kadar Konya Mevlevî Âsitânesi’nde postnişin olan çelebilerin biyografilerine yer verilmiştir. Karahisar (Afyon) ve Kütahya mevlevîhânelerinin kurucuları olan, anne tarafından Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin soyuna mensup çelebilerin biyografileriyle başlayan cildin sonunda Mevlânâ’nın soyundan ileri gelen dört kadının biyografileri yer almaktadır. İkinci ciltte (220 sayfa. Seksen isim), çeşitli mevlevîhânelerde şeyhlik yapanlara yer verilmiştir. Üçüncü ciltte (144 sayfa.), yetmiş yedi ünlü Mevlevî’nin biyografisine yer verilmektedir.

 

  1. Sefînetü’r-Râgıb ve Defînetü’l-Metâlib/Vezir Koca Râgıb Paşa (ö. 1763)

“Ragıb’ın Gemisi ve İsteklerin Definesi” anlamına gelen Sefînetü’r-Râgıb ve Defînetü’l-Metâlib adlı kitabın yazarı Sadrazam Koca Râgıb Paşa, 1110/1698 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Diplomat, şair ve tarihçi olan Râgıb Paşa’nın asıl adı Mehmed olup Râgıb mahlası ile birlikte Mehmed Râgıb olarak bilinir. Daha çok Koca Râgıb Paşa diye anılmıştır. Râgıb Paşa, iyi bir devlet adamı olarak pek çok resmi görevde bulunmuş, önemli işlere öncülük etmiş ve sadrazamlık makamına kadar yükselmiştir. Revan ve Bağdat’taki görevlerinden sonra 1741 yılında Reisülküttâblık makamına getirilmiştir. Mısır valiliği sırasında tekrar İstanbul’a çağrılmış, Rakka ve Halep valiliklerinden sonra III. Osman zamanında veziriazamlık makamına getirilmiş, III. Mustafa’nın ilk sadrazamı olmuştur. Padişahın kız kardeşi Saliha Sultan’la evlenen Koca Râgıb Paşa, 1176/1763’te vefat etmiştir. İstanbul/Koska’da (Laleli) kendi adına yaptırdığı kütüphanenin bahçesine defnedilmiştir. Ölümünden önce son derece kıymetli kitaplarını vakfeden Râgıb Paşa, iyi bir devlet adamı olmasının yanında iyi bir şair, kitap dostu ve ilim ehlini seven bir şahsiyet idi.

Devlet adamlığı yanında iyi bir yazar ve şair olan Râgıb Paşa, Münşeât-ı Râgıb; Fethiyye-i Belgrad; Tahkîk ve Tevfîk ve Dîvân-ı Râgıb adlı çalışmalar yapmıştır. Şiirlerini bir divan halinde toplamamış, Müstakimzâde tarafından tertip edilerek divan haline getirilmiş ve Münşeât ile birlikte neşredilmiştir. Mecmûa-i Râgıb Paşa adlı eseri, manzum ve mensur edebî yazılarla Râgıb Paşa’nın kendisine ait resmî ve gayri resmî yazıları içine alır. Aruz Risâlesi, Tercüme-i Matla-ı Sa’deyn ve Tercüme-i Ravzatü’s-Safâ onun diğer çalışmalarıdır.

Râgıb Paşa’nın önemli eseri, Sefînetü’r-Râgıb ve Defînetü’l-Metâlib, diğer “Sefine”lerden farklı olarak biyografik bir eser değil dil, edebiyat, tefsir, hadis, kelam, felsefe, mezhepler, tasavvuf gibi pek çok farklı ilim ve fenden seçilen metinlerden oluşan antolojik bir eserdir. Arapça olan kitabın müsveddesi müellifin kendi el yazısıyla Râgıb Paşa Kütüphanesi’ndedir. 1255/1839 ve 1282/1865 yıllarında iki baskısı gerçekleştirilen kitaptaki bazı başlıklar şöyledir. Besmele-i Şerîfle Alakalı Hususlar; Atla İlgili Hadisler; Büyük ve Küçük İştikâk; Cins İsim ve Cinsin Alemi; Kaza ve Kaderin Manası; Ceninin Yaratılış Keyfiyeti; İnsanın Dişleri; el-Kâmûs Sahibinin İmtihanı; İstiarenin Kısımlarının Tarifi; İlm-i Kelamın Tarifi; Taklid ile Yetinmek Caiz Değildir; Mukallidin İmanı; Burhân ve Burhânü’t-Temânu‘; İrade, İhtiyar, Rıza, Muhabbet, Kaza ve Kader; Teklif ve İlgili Meseleler; Cebr ve İhtiyâr Durumu; Tekvîn Sıfatı; İsim ve Müsemma Konuları; ez-Zât Sözcüğü; Kur’ân’ın Nüzul Keyfiyeti; Kur’ân En Büyük Mucizedir; Ehl-i Kıblenin Tekfir Edilmemesi; Kuvvetin Manası; Meâd Meseleleri; İbn Sina Cismânî Meâdı İspat Etmiştir; Kabir Azabı; Vizârenin Manası; Tâûn Hadisi ve Tâûndan Kaçış; Kur’ân Yedi Harf Üzere İndirildi; Dehr, Sermed ve Zaman Hakkında; Musikide Nağme ve el-İstibda‘ın Manası; Bazı Bitki ve Taşların Özellikleri; Fırka-i Nâciye Hakkında; Yerkürenin Alanın Ölçüsü; Akılların Mertebeleri; Rüya, Vahiy, İlhâm, Kerâmetler ve Mucizeler; Rüyanın Hakikati; Dâd Harfinin Zâ Harfine İştibâhı Namazı Bozmaz; Allah Teala’nın Fiilleri Arazla Malul Değildirler; Velâyetin Anlamı ve Velilerin Kısımları; Vahdet-i Vücûd Meselesi; Ruh, Nefis, Akıl ve Kalbin Anlamı; Nefsin Dört Devri Vardır; Dua ve Tazarrunun Faydası; Alemin Tarihi Hakkında; Hüsün Kübuh; Sıfatiyye; Müşebbihe; Kerrâmiyye; Tab‘, Tabiat ve Selîkanın Manası; el-Heyûlînin Manası; Hava Olayları ve Yerde Olanlar; Hava Olayları Diye Tesmiyenin Gerekçesi; Güneşin Faydaları ve Yaratılış Olarak İnsanların İhtilafı; Ayın Faydaları ve Med ve Cezrin Keyfiyeti; Diğer Gezegenlerin Durumları; İman ve İslam Hakikati ve Aralarındaki İlişki; Ebced Hevvez Kelimelerinin Tahkiki Hakkında; Ferah, Hüzün ve Diğer Arazlar Hakkında; Teşbih (harfi) Kâf’ın Kısımları; Kül ve Küllî Arasındaki Fark gibi onlarca farklı başlık yanında bazı âyetlerin tefsirlerini içermektedir. 680 sayfadan oluşan kitap, İbn Hâcib’ten Müennes İsimler iktibasıyla sona ermektedir.

 

  1. Sefînetü’r-Rüesâ/Ahmed Resmî Efendi (ö. 1783)

Reîsülküttâbların (Osmanlı bürokrasisinde yazı işlerini yürüten Divan Kalemi’nin âmiri) biyografilerini içeren Sefînetü’r-Rüesâ, Osmanlı devlet adamı ve tarihçisi Ahmed Resmî Efendi’ye aittir. 1700’de Girit’te Resmo kasabasında doğdu. Sadrazam Râgıb Paşa tarafından III. Mustafa’nın tahta geçişini bildirmek üzere (1757-1758) Avusturya’ya, 1763 yılında Berlin’e elçilikle gönderildi. Sadrazam kethüdâlığı yanında farklı görevlerde bulunan Ahmed Resmî, 1783’te İstanbul’da vefat etti. Üsküdar’da Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi. Selimiye’de Çiçekçi Kahvesi karşısındaki mezarlığın ortasına defnedildi. (Bursalı, 3/123)

Eserlerine gelince, küçük hacimdeki eserlerinden ikisini Osmanzâde Ahmed Tâib’in (ö. 1136/1724) Hadîkatü’l-Vüzerâ adlı eserini örnek alarak meydana getirmiştir. Bunlardan, Halîkatü’r-Rüesâ, kayınpederi Reîsülküttâb Mustafa Efendi’ye karşı duyduğu saygının mahsulü olup Koca Nişancı Celâlzâde Mustafa Çelebi’den başlayarak Koca Râgıb Paşa’ya kadar gelen reîsülküttâbların hal tercümelerini toplamaktadır. Eser, Râgıb Paşa’ya sunulduğunda, onun tavsiyesi üzerine daha çok Sefînetü’r-Rüesâ diye anılmaya başlanmıştır. Daha sonra 1178’e (1764-65) kadar ilâveler yaptığı bu eser, Süleyman Fâik Efendi’nin Reîsülküttâb Mehmed Sâdık Efendi’ye (1812-1824) kadar gelen zeyliyle birlikte taş basması olarak ve yanlışlıkla Halîfetü’r-Rüesâ adıyla (1269) yayımlanmıştır. Dârüssaâde ağalarının biyografilerini ihtiva eden Hamîletü’l-Küberâ adlı eserinin telifi ise, Kızlarağası Sünbül Ağa’nın korsanlarca şehid edilmesinin müellifin vatanı Girit’in fethine vesile teşkil etmesi gibi bir sebebe dayanmaktadır. Ahmed Resmî Efendi’nin bir diğer biyografi denemesi, Alaybeyizâde Emin Mehmed Efendi’nin 1666’da telif ettiği Vefeyât’ına 1778’e kadar getirdiği zeyildir. (TDV İslâm Ansiklopedisi) Ahmed Resmi’nin  Sefâretnâme  adlı iki çalışması, Hulâsatü’l-İ’tibâr, Coğrafya-yı Cedîd adlı tercümesi, el-İstînâs fî Ahvâli’l-Efrâs, Zülâliyye ve Arapça Luğaz çalışmaları vardır.

 

  1. Sefînetü’l-Vüzerâ/Hafîd Efendi (ö. 1811)

Osmanlı Rumeli Kazaskeri görevinde bulunan Hafîd Efendi, İstanbul’da doğdu. Asıl adı Mehmed olup dedesi Reîsülküttâb Mustafa Efendi’ye nisbetle “Hafîd/Torun” diye şöhret bulmuştur. Şeyhülislâm ve İstanbul/Bahçekapısı’nda kütüphanesi olan Mustafa Âşir Efendi’nin oğludur. (Kitaplar, Süleymaniye Kütüphanesi, Âşir Efendi ve Reîsülküttâb Mustafa Efendi koleksiyonlarındadır.) Hafîd Efendi, kitaplarını dedesi Reîsülküttâb Mustafa Efendi tarafından kurulan ve babası Şeyhülislâm Âşir Efendi tarafından geliştirilen kütüphaneye vakfetmiştir. 416 ciltten meydana gelen bu kitap koleksiyonu ile birlikte İstanbul’un çeşitli semtlerinde bulunan ev, arsa, bağ, bahçe, çiftlik, tarla, hamam vb. gayrimenkullerini de vakfetmiştir. Hafid Efendi’nin vefat tarihi 1226/1811 olarak (Bağdatlı, Kehhale, Ansiklopedi) verilmektedir. Ansiklopedi’ye göre, baba Mustafa Aşir 1804 yılında vefat etmiştir. Buna göre, Hafid Efendi, babasından yedi yıl sonra vefat etmiştir. Babasının, Bahçekapı’daki evinin hazîresinde inşa ettirdiği kütüphanenin bahçesinde bulunan mezarı yanına defnedildi. Kabri, bu kütüphanenin kaldırılmasından sonra Fındıkzâde’deki Pîrî Mehmed Paşa Tekkesi hazîresine nakledilmiştir.

Hafid Efendi’nin önemli çalışmalarından biri, “lisanımızda galatlara dair yazılan eserlerin en büyüğü ve istifadelisi” olan ve Galatât-ı Hafîd Efendi diye meşhur olan ed-Dürerü’l-Müntehabâtü’l-Mensûre fî Islâhi’l-Galatâti’l-Meşhûre, adlı eserdir. Kitâbü Câmi fî Hakkı’l-Hilâfe ve’s-Saltana ve İstanbul sularına dair Mehâhü’l-Miyâh, onun diğer eserleridir. Bahse konu olan Sefînetü’l-Vüzerâ’ya gelince, 1804 yılında telif edilen eser, Osmanlı Devleti’nde kaptanıderyâlık görevinde bulunan kişilerin biyografilerinin kronolojik sırayla anlatıldığı bir eserdir. Türünün ilk örneği olan Sefînetü’l-Vüzerâ’da, İstanbul muhasarasına katılan Baltaoğlu Süleyman Bey’den 1792’de kaptanıderyâlığa getirilen Küçük Hüseyin Paşa’ya kadar kaptan paşalardan söz edilmektedir. Hafîd Efendi eserini Kaptanıderyâ Küçük Hüseyin Paşa’ya sunmuştur. İsmet Parmaksızoğlu, Sefînetü’l-Vüzerâ’yı yayıma hazırlamış, ayrıca Hafîd Efendi’nin bıraktığı yerden 1865’te kaptan-ı deryâ olan Halil İbrâhim Paşa’ya kadar bu göreve getirilen kaptan paşaların biyografilerini de esere eklemiştir. (TDV İslâm Ansiklopedisi)

 

  1. Sefînetü’ş-Şuarâ/Süleyman Fehîm (ö. 1847)

Süleyman Fehîm, 1203/1788-89 yılında İstanbul’da doğdu. Divan ve Şerh-i Gazeliyyât-ı Sâib adlı çalışmaları bulunmaktadır. Sefînetü’ş-Şuarâ onun diğer bir çalışmasıdır. Bu eser, “tercüme-telif bir eser” olup, adı geçen Devletşâh’ın Tezkiretü’ş-Şuarâ adlı eserinin çevirisidir. Süleyman Fehim, Molla Câmî’nin Nefehâtü’l-Üns, Tezkire-i Ali Şir Nevâî, Sâm Mirza b. Şah İsmâil Safevî’nin Tezkire-i Sam-Mirza ve Mîrek Muhammed-i Taşkendî’nin Mecmûa-i Şehr ve Gülî kitaplarının yanında muhadarat ve diğer kaynaklardan yararlanarak bu eseri meydana getirmiş, ayrıca kendi bilgilerini de katmıştır. (Bursalı, 2/119). Kitap, Süleyman Fehîm’in arkadaşı hattat Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi’nin öncülüğünde Hâlet Efendi’ye ithaf edilerek 1843’te basılmıştır.

 

  1. Sefînetü’s-Sâfî/Ahmed Sâfî Bey (ö. 1926)

Ahmed Sâfî Bey, 1851 yılında İstanbul’da doğdu. 1926 tarihinde vefat etti. Mezarı, Anadolukavağı’ndaki şehitliktedir.  Kendisine ait bir Divan’ı ve Mecmûam adlı bir eseri vardır. Ahmed Sâfî Bey, 1885-1886 yıllarında on beş günde bir yayımlanan Şule dergisinin editörlüğünü yapmış, dergi üç dört sayı neşredildikten sonra kapanmıştır. Sefînetü’s-Sâfî adlı eserine gelince, on sekiz ciltten meydana gelen eser 1913-1924 yılları arasında kaleme alınmıştır. Müellif eserde kendi döneminde yaşayan ya da kısa bir süre önce vefat etmiş olan bazı âlim, şeyh ve şairlerin biyografilerine, eser ve şiirlerine yer vermiştir.  Eserin Sabatayistler’den bahseden bölümü Ertuğrul Düzdağ tarafından yayımlanmıştır.

 

  1. Sefîne-i Evliyâ-i Ebrâr/Hüseyin Vassâf (ö. 1929)

Sefîne-i Evliyâ-i Ebrâr, Hüseyin Vassâf’ın kaleme aldığı eserdir. Hüseyin Vassâf, 1872’de İstanbul/Aksaray’da doğdu. Telifi için yirmi yıl çalıştığı Sefîne-i Evliyâ-i Ebrâr’a malzeme toplamak için birçok yer dolaştı, buralarda bulunan mutasavvıflarla görüştü, tekke ve türbelerde incelemelerde bulundu. 2000’e yakın sûfî biyografisini ihtiva eden eserini 1925’te tamamladı. 1929’da Arnavutköy’deki evinde vefat etti. Vasiyeti üzerine Rumelihisarı Kabristanı’na defnedildi. Tâhirülmevlevî, İbnülemin Mahmud Kemal, Ahmed Remzi Akyürek, Bursalı Mehmed Tâhir, Tâhir Ağa Tekkesi şeyhi Ali Behcet Efendi, Halil Nihat Boztepe, Mehmet Ali Ayni gibi devrin birçok tanınmış siması ile dostluk kuran Hüseyin Vassâf bunların bazıları hakkında müstakil eserler kaleme aldı. Kitaplarının müellif hattı nüshalarının çoğu oğlu Suat Erler tarafından Süleymaniye Kütüphanesi’ne bağışlanmıştır. Tâhir Ağa Dergâhı’ndan intikal eden bazı eserleri ise Çemberlitaş’taki Karababa Tekkesi’ndedir. Hüseyin Vassâf, tarikat silsileleriyle meşâyih biyografilerini ihtiva eden bu önemli eseri Mehmed Sâmi’nin Esmâr-ı Esrâr’ını şerh etmek amacıyla yazmaya başlamışsa da yirmi yıl süren bir çalışma sonunda beş büyük ciltten oluşan telif bir eser meydana gelmiştir. Müellif hattı tek yazma nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan eser, Mehmet Akkuş ve Ali Yılmaz tarafından yayımlanmıştır.

Sözü, Râgıb Paşa’nın şiiriyle bitirelim. (Divan’ın yazma-matbu nüshaları arasında -bazı kelimelerde- farklılıklar söz konusudur.)

Harâbâtı görenler her biri bir hâletin söyler
Letâfet nakl eder rindân ve zâhid sıkletin söyler

Ser-âğâz eyledikçe bahse bülbül revnak-ı gülden
Bezmde kulkul-ı mînâ mülün keyfiyyetin söyler

Tecellî neş’esin ehl-i şikem idrâk kâbil mi
Behişt andıkça zâhid ekl ve şürbün lezzetin söyler

Ne zabt-ı hâkim-i akli ne hükm-i zâbit-i şer’i
Cünûn iklîmini geşt eyleyenler râhatın söyler

Miyân-ı güft ü gûda bed-meniş îhâm ider kubhın
Şecâ’at arz ederken merd-i kıbtî sirkatin söyler

Muvâfıktır yine elbet mizâca şîve-i hikmet
Tabîbin olsa da kizbi marîzin sıhhatin söyler

Perîşân hâtırım da nükte-i ser-beste-veş kaldı
Ne kimse hikmetin anlar ne Râgıb illetin söyler

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir