Edebiyat
Kebapçı Kâmil
Kuntay’ın ifadesine göre, Kebapçı Kâmil Efendi, dağ gibi kocaman, ufacık burnu ile yüzü zeki bir adamdır. Hep ayakta duran Kebapçı Kâmil, dükkânın havasına öyle hâkimdir ki, müşteriler onun maiyeti gibi yerler(di). İnsan Kebapçı Kâmil’e bütün sesi ile emredemez, mutlaka sesinde ricaya benzer bir şey olacaktır. Kuntay’a göre Âkif Kebapçı Kâmil’in bu tarafını sevmektedir.
EKLENDİ
-:
Yazar:
Salih KılınçRıza Tevfik, “Biraz da Ben Konuşayım” adlı hatıratında 80 yıllık ömründeki belli başlı olaylarda neyi, niçin yaptığıyla alakalı önemli açıklamalarda bulunur. Adından da anlaşılacağı üzere, aslında bir savunma kitabıdır bu. Meşrutiyet ve Mütareke devrinde önemli görevlerde bulunmuş, Sevr Anlaşması’nı imzalayan heyette yer alması ve muhalif olması nedeniyle Millî Mücadele’nin başarısından sonra sürgüne gönderilmiş biri olarak anlatacağı çok şey vardır Rıza Tevfik’in. Üstüne bir de edebiyatçı olduğundan anlattıkları okuyucu için ilginç ve lezzetlidir de.
Kendisine yöneltilen eleştirilerden birisi hanedan üyelerine yakın olmasıdır. Buna karşılık, “Meşrutiyet devrinde halkın ve padişahın ve saray halkının bana teveccühü çok büyüktü. Şehzade Vahdettin Efendi’yi eniştesi Ferid Paşa vasıtasıyla tanıdım, buna da sebep şiirlerimdir.” demektedir. Sultan Vahdettin musikiye ve edebiyata meraklı olduğundan Feylesof Rıza Tevfik’in bir şiirini matbuatta görüp çok beğenmiş ve bestelemiş. Bir görüşmelerinde Paşa, Rıza Tevfik’e “Efendi sizin şiirlerinize meftundur! Bir kere ziyaret etseniz memnun olacağına hiç şüphe yoktur!” demiş. Gerisini okuyalım:
Ben de gideyim dedim. Gideyim dedim çünkü ben bililtizam padişahlara ve padişah sülalesine mensup bulunanlara garazkâr Jakoben tipinde bir adam değilim. Benim şiirlerime en ziyade meftun olan bir adam daha vardı ki, o da meşhur Kebapçı Kâmil Efendi idi. Darülfünuna ders vermeye giderken Kebapçı Kâmil Efendi’nin Nuru Osmaniye kapısındaki dükkânına uğrar, orada yemek yedikten sonra derse giderdim ve bu kadirşinas adam herkesten evvel şiirlerimi ezberlerdi. (…) Ben Kebapçı Kâmil Efendi merhumun kadirbilirliğine hürmet ettiğim hâlde niçin aynı suretle kadirşinaslıkta bulunan Vahdettin Efendi’ye sırf hanedana mensuptur diye hürmet etmeyeyim.
Rıza Tevfik hatıratında birkaç defa daha Kâmil Efendi’den bahsediyor. Ama hep aynı minvalde. Bu satırlardan anlamamız istenen, onun sadece hanedana değil, kendisine ve eserlerine yakınlık gösteren herkese ilgi gösterdiği, halk-saraylı ayrımı yapmadığı…
Ancak, bu cümlelerden öğrendiğimiz başka bir şey daha var. Bundan yüz kusur yıl evvel İstanbul Nuru Osmaniye’de edebiyat zevki olan, kadir bilir, iyiden anlayan bir kebapçı varmış. Bu şiir âşığı adam hakkında daha fazla bilgi edinmek için Mithat Cemal Kuntay’ın Mehmet Âkif’i anlattığı harika kitabına “Mehmet Âkif Hayatı-Seciyesi-Sanatı” gitmemiz lazım. Kuntay, Kebapçı Kâmil başlığı altında çok sevdiği Âkif’i anlatırken bir başka “düzgün adam”ı daha anlatıyor bizlere.
Kuntay’ın ifadesine göre, Kebapçı Kâmil Efendi, dağ gibi kocaman, ufacık burnu ile yüzü zeki bir adamdır. Hep ayakta duran Kebapçı Kâmil, dükkânın havasına öyle hâkimdir ki, müşteriler onun maiyeti gibi yerler(di). İnsan Kebapçı Kâmil’e bütün sesi ile emredemez, mutlaka sesinde ricaya benzer bir şey olacaktır. Kuntay’a göre Âkif Kebapçı Kâmil’in bu tarafını sevmektedir.
Âkif için aynı zamanda burası bir Türk’ün idare ettiği bir müesseseydi ki, yemekleri hilesizdi, sahibi doğruluğu ile ekmeğini kazanan bir adamdı. Bu sebeple göğsünü gere gere geliyordu yemek yemeğe.
Kader bu ya, Kâmil Efendi bir gün ansızın ölüverir. Bu beklenmedik ölüm Mehmet Âkif’i sarsmış, tutmuş ardından bir mersiye yazmış. Süleyman Nazif “Ne diye kebapçıya mersiye yazarsın!” diye çıkışmış. Âkif’in cevabını şu şekilde anlatıyor Kutay:
Bir aralık hükümet muntazam aylık vermiyordu. Âkif, Kebapçı Kâmil’e öğle yemeklerini ayın sonuna kadar borçlanıyordu. Bu borçlar birikiyor, Akif ay sonunda dükkâna giderken ayakları geri geri gidiyordu. Dükkâna girince Kebapçı Kâmil’in yüzünde istiskal arıyor fakat bulamıyordu. Öyleyken, Âkif bunu kendi parasızlığının vurdumduymazlığına veriyor, kebapçının güler yüzüyle müteselli olamıyordu: “Bu adam onu istiskal ediyordu ama anlamak onun işine gelmiyordu!”
Bir gün Âkif aylığı alınca lokantaya girer girmez o güne kadar taşmasını beklediği istiskal patlak vermesin diye Kebapçı Kâmil’i aceleyle çağırıyordu. Fakat şairin borcunu ödemek istediğini görünce, kebapçı;
- Siz Âkif Bey değil misiniz? Hani şiirler yazan? Ben sizden nasıl para alırım?
Diyor, gözleri doluyordu.
Âkif de; Kâmil Efendi, diyordu, siz bana iyilik etmek isterseniz aylığımın üstünden gün geçmeden alınız. Bundan sonra da hükûmet aylıkları geciktirirse beni yine eski yüzünüzle karşılayınız kâfi!”
İşte Kebapçı Kâmil böyle bir adammış. Koca Âkif’in mersiye yazdığı adama biz de bir Fatiha okuyalım derim…
Beğenebileceğiniz Gönderiler


Çok Okunanlar
- Genel-
Öğretmenliğimin Üşüdüğü Günler
- Şahsiyet-
Vefatının 40 Yılında N.F. Kısakürek ve Son Mısraları
- Edebiyat-
Sürgün Çekirdek
- Düşünce-
Tuzu Eksik Aforizmalar
- Düşünce-
Procrustes’in Hayaleti: Anlamak mı Yargılamak mı?
- Tarih-
Feth-i Mübîn ve Fetih Rûhu
- Din ve Hayat-
Hz. Lût’un Fıtrat Çağrısı ve Kavminin Helak Sebebi
- Düşünce-
Bana Yüreğimi Tarif Et