Nusrettin Baba, Heredot Cevdet, Kirli, Ölü, Suzan, Cengiz, Korkut, Necibe, Medet Abi, Süha, Celal ve her biri rolleri için biçilmiş birer kaftan olan oyuncu kadrosu ve bu topraklarda yaşanan hayat tarzlarıyla barışık senaryosu ile Ekmek Teknesi 2000’li yılların başlarında gösterime giren ve tadına doyamadığımız müstesna bir diziydi. Özlediğimiz bir koku, iklim, memleket idi..
Nusrettin Baba, eşi Ayhan Hanım ve kızlarının yaşamını konu alan dizi, orta sınıf bir mahallenin yaşamını, türlü insan hallerini, hayata tutunma çabalarını konu alıyordu.
Hayata dair ne varsa Ekmek Teknesinde bulunurdu.
Her renk, duygu ve düşünce ustalıkla işlenirdi.
Heredot Cevdet, bir kahraman edasıyla kahveye girer, Bican’ın yanağından bir makas alıp Ölü’nün alnına kondurduğu öpücükle makamına yerleşir, ‘kahve milletinin insanları’nı etrafına (yamacına) toplar; tüten ocağın yanında birbirinden güzel hikayeleri etkileyici bir üslupla anlatırdı. Taarruz Keçisi milleti çaylar ve Heredot hikayenin akışına göre jest mimikleriyle izleyicilerini alır götürürdü: Hazreti Süleyman’ın Hikayesi, Nuh Tufanı, Yusuf ile Züleyha, Leyla ile Mecnun, Peygamberler ve Meslekleri, Herkesi Ağlatan Anne Hikayesi ..
Genellikle ağlamaklı biten hikayenin sonunda “İyi de aga, kafama bir şey takıldı” diye bir ses duyulur, Heredot, dut yemiş bülbül gibi soluksuz gözlerini etrafında gezdirerek, “bu konu beni aşar, ehline müracaat edelim” deyince müşkülü çözmek Nusrettin Babaya kalırdı.
Gecenin bir vaktinde hamur yoğurup sabahın ilk ışıklarına mis gibi ekmek yetiştiren Nusrettin Baba, günün sonunda bitkin ve fakat Kahveden aldığı davete icabetle, suali dinler ve “bu sualinize ancak dükkânda cevap verebilirim” deyince cümbür cemaat ekmek fırınına yönelirlerdi. Baba, mevzuyu hikmetle bağlar ve ahali, “Baba, büyüksün!” deyip dağılırdı.
2002-2005 yılları arasında çeşitli kanallarda yayınlanan dizi, öğretici, yol gösterici idi.
Aşık olunur, devası zor bulunur bir derde düşülür, iflas edilir, bir ekmek kapısı denenir, gurbet, ayrılık, ölüm ve insana dair ne varsa konu edilirdi.
Nusrettin Baba her zamanki gibi zor günlerin emin sığınağıydı. İşler sarpa sardığında, başlar belaya girdiğinde kapısı çalınan, çare aranan mahallenin bilgesiydi. Baba, çiğliklerin kötü biten sonlarını kendine özgü hareketi ile gözlerini yukarı dikip ellerini yana açarak karşılardı. Sonra toparlanma, kırılan parçaları bir araya getirme, yaraları sarma..
Yıllar sonra Heredot Cevdet’i (Hasan Kaçan) Anadolu Ajansının 360 Konuşmaları programında dinlemek gayet keyifli idi. Zaman Hasan abiyi de hırpalamış, yormuş. Yetmişine merdiven dayamış, hayatın acı tatlı yanlarından nasibine düşeni almış. Tevazuu, mahcubiyeti, kendini ve hikayesini anlatırken telkin ettiği güven ve içtenliğiyle Heredot Cevdet’i dinlemek, görmek güzeldi.

Celal’in karşılıksız aşkıyla derbeder oluşu, Kirli’nin davul gibi şişen göbeği ve karşı konulamaz iştahı, Jale’nin saflığı, aniden parlayıveren Korkut, çaycı çırağı Bican ve zaman donsa da o mahalle beni alsa içine dediğim günlerde gezinip günün kasvetinden azıcık sıyırdım yakamı.
Programın bitiminde dışarı çıktığımda Ankara yağmur altında, Anadolu Ajansının önüne konan barakalarda yaramaz kediler haylazlık peşindeydiler. Belki de hayata dair en sahici onlar kalmıştı. Ne mahalle ne mahallenin bilgeleri ne de o mis gibi ekmek kokusu..
Artık mazide kalan bir Ekmek Teknesi hikayesi gibi hayat, yalana teslim, muşambaya, sahte dekorlara, kimsenin kimseyi tanımadığı, takmadığı kaldırımlarda o günlere dair tek bir işaret kalmamıştı.
