1. Anasayfa
  2. Edebiyat
  3. İnceleme

Mehmet Akif’in “Said Paşa İmâmı” Şiirinin Anlattıkları

Mehmet Akif’in “Said Paşa İmâmı” Şiirinin Anlattıkları
Meczûb-i İlâhî Bende-i İmâm Rifâî Said Paşa İmâmı Hasan Rızâ Efendi Rûhuna fâtihâ Fî 19 Şevval 1307 Cumartesi
0

Akif, Safahat/Birinci Kitap’ta “Köse İmam” şiirine, Gölgeler kitabında ise “Said Paşa İmâmı” şiirine yer verir. “Köse İmam”, Akif’in tanıdığı ve bildiği bir şahsiyet olup, şiirin ilk mısralarında onu şöyle tanıtmaktadır:

İlmi az, görgüsü çok, fıtratı yüksek bir imam

Tanırım ben ki hayatında tanıtmıştı babam

Akif’in muhayyel “Köse İmam”ı, aslında Bosnalı Ali Şevki Efendi’den başkası değildir. Akif, “Köse İmam” şiirini Ali Şevki Efendi’ye ithaf etmiştir.

 

“Said Paşa İmâmı” Kimdir?

Akif’in, şiirin dipnotunda: “Ahlâkı da sesi gibi ilâhî olan bu adamı çocukluğumda bir kere dinlemiştim. Said Paşa’nın kim olduğunu bilemiyorum”, (Safahat, s. 490) dediği “Said Paşa İmâmı”, Akif’in dediği gibi, Said Paşa değil, 1890 yılında vefat eden aslen Manisalı mevlidhan, şair, hattat ve hânende Hasan Rızâ Efendi’dir. Damad Mehmed Said Paşa’nın (ö. 1868) imamlığını yapmasından dolayı “Said Paşa İmâmı” diye meşhur olmuş, ondan gördüğü ilgi ve himayeden dolayı bu lakapla anılmıştır. Sultan Abdülaziz’in hünkâr imamı iken Dolmabahçe Camii’ndeki ilk cuma selâmlığında kendisine hutbenin hicaz makamında okunmasının irade buyurulduğu söylenince, “irade ile hutbe okunmaz, ne zuhur ederse o okunur” diyerek geri çevirecek kadar içinden geldiği gibi hareket eden Hasan Rızâ, aynı zamanda yoksul ve kimsesizlerin isteklerini geri çevirmeyen, onları hemen yerine getiren mütevazı bir kişiliğe sahip idi. Akif, “Said Paşa İmâmı” şiirinde onun bu özelliğini anlatmaktadır. (TDV İslâm Ansiklopedisi)

 

“Said Paşa İmâmı” Şiirindeki Mevzuya Gelince

Said Paşa İmâmı (Hasan Rızâ), mevlid okuması için saraya davet edilir. Ancak, yolda giderken yaşlı bir kadın karşısına çıkar ve vefat eden kızı için ondan mevlid okumasını ister. Said Paşa İmâmı, kadının bu isteğini çaresizce kabul eder ve kadının ölmüş kızına mevlid okumaya gider. Bu nedenle de saraya geç kalır. Bu esnada sarayda mevlid okunmaya başlanmış ve neredeyse bitmek üzeredir. Akif, ana temaya geçmeden önce mevlid okunacak mekân, dinlemeye gelenler ve mevlidi okuyacak olan Said Paşa İmâmı’nın geç kalmasından dolayı insanlar arasında cereyan eden konuşmalara da şiirin giriş kısmında yer verir. Bütün bu yaşananları ve konuşulanları şiire döken Akif, durumu şöyle tasvir eder:

Kesilir, gitgide, tedrîc ile sesler artık,

Aktarır sâhile mevlidciyi bir köhne kayık.

Koşarak, doğruca mâbeyne alır karşı çıkan.

 

Said Paşa İmâmı, yaşlı kadının müteveffa kızı için mevlidi okuyup ardından saraya vardığında Valide Sultan’ın huzuruna çıkar. Valide Sultan, Said Paşa İmâmı’na geç kalışının nedenini, Akif’in anlatışıyla, şöyle sorar:

“Nerde kaldın, Hoca?” der, Vâlide Sultan o zaman,

“Sen de kalleşlik edersen, bize eyvâhlar ola!

 

Said Paşa İmâmı, geç kalmasının sebebini yine Akif’in kalemiyle şöyle anlatır:

-Henüz akşamdı ki, gelsem diye, düştüm de yola,

Yürüdüm haylice… Derken -hele sen kısmete bak!-

Öteden karşıma bir yaşlıca hâtun çıkarak,

“Azıcık dursana, oğlum!” dedi. Durdum, nâçar,

-Göğsün îmanlıya benzer, sana bir hizmet var,

Ama reddetme ki, zâten beni mahvetmiş ölüm:

Bir perîşan anayım, dağ gibi evlâd gömdüm!

Kızımın canı için, bâri bu kırkıncı gece,

Şöyle bir mevlid okutsam diyorum, kendimce.

Nasıl etsem? Okuyan çok ya, benim, yufka elim…

Hocasın, elbet okursun; hadi oğlum, gidelim.

Ne olur bir yorulursan, hadi, bekletme, günâh!

Sen benim yavrumu şâd et ki, rızâen li’llâh,

İki dünyada azîz eylesin Allah da seni.

 

Kadının sözlerini aktaran Said Paşa İmâmı, kendi hâlini ise şöyle arz eder.

Hâtunun sözleri dîvâneye döndürdü beni;

Ne saray kaldı hayâlimde, ne sultan, ne filân;

“Çile dolsun, yürü öyleyse, dedim, oldu olan!”

Size yüzlerce adam mevlid okur benden iyi,

Ama bîçâre kızın, bağrı yanık anneciği,

Yoklasın merdini, nâ-merdini, insan diyerek,

Eli yüzlerce heyûlâya değip boş dönecek!

Fukaranın seneler, belki, siler gözyaşını;

Hangi taş pekse, hemen vurmaya baksın başını,

Elin evlâdına yanmaz parasız bir kimse!

Çaresizdim sizi bekletmede, beklettimse.

 

Said Paşa İmâmı’nın mazeretini dinleyen Valide Sultan şöyle der:

-Hoca! der Vâlide Sultan, beni ağlatma, yeter!

Yeniden mevlid okursun bize, da’vâ da biter.

 

Akif’in şiirinde dikkat çeken bir husus da, Said Paşa İmâmı’nın kayığa binip saraya doğru yol aldığı sırada güzel sesiyle Şeyh Galib’in Resûl-i Ekrem hakkında yazdığı na’tı okumasıdır. Akif, onun karşıki sahilden gelen sesiyle Boğaz’da ortaya çıkan manzarayı şöyle anlatır:

Başlanır Mevlid’e mu’tâd olan âdâbıyle;

Önce Tevhîd okunur, gaşy ile dinler herkes.

O, güzel, sonra, müessir, sekiz on parlak ses,

Kimi yerlerde ilâhî, kimi yerlerde durak;

Kimi yerlerde cemâ’atle berâber coşarak,

Kalan üç bahri terennümle, çekerken “Âmîn!”

Tâ uzaklarda çakar zulmet içinden bir enîn.

Gecenin kalbi durur; ürperir inler, cinler;

Açılan pencereler, göz kulak olmuş, dinler.

O enîn karşıki sâhilden açılmaz mı biraz,

Sûr-i mahşer gibi sesler çıkar, şimdi, Boğaz!

Tutuşur, cebhe-i Sînâ’ya döner, sîne-i cev:

Sanki yüzlerce yanık ney savurur, yer yer, alev!

 

Kayalardan, kıyılardan bir ateştir çağlar:

Lâhn-i Dâvûd ile inler yine gûyâ dağlar!

Âh o kudsî nefes eşbâha ederken sereyan,

-Karalar vecd ile pür-cûş, sular pür-galeyan-

Dem çekip, dem tutarak etmeye başlar feryâd,

Boğaz’ın her tarafından bir ilâhî inşâd:

 

Akif, Said Paşa İmâmı’nın okuduğu ve Şeyh Galib’e ait şu mısraları nakletmektedir:

“Sultân-ı Rusül, Şâh-ı Mümecced’sin, efendim!

Bîçârelere devlet-i sermedsin, efendim!

Menşûr-i “Le amrük”le müeyyedsin, efendim!

Dîvân-ı İlâhî’de ser-âmedsin, efendim!

Sen Ahmed ü Mahmûd u Muhammed’sin, efendim!

Hak’tan bize Sultân-ı Müebbed’sin; efendim!”

 

Şeyh Galib’e ait olan şiirin son mısrasındaki “müebbed” kelimesinin “müeyyed” olup olmamasının ihtilaflı olduğunu belirttikten sonra aynı zamanda usta bir hattat olan Hasan Rızâ Efendi’ye ait mısralarla bitirelim. (Hattıyla olan şiir için bkz. TDV İslâm Ansiklopedisi)

Şâh-ı istiğnâya milk oldum recâ bilmem nedir

İlticâ-yı Hak’tan özge mültecâ bilmem nedir

Fâriğam dünya ve ukbâya taallük etmezem

Terk-i tecrîdem bugün hubbü sivâ bilmem nedir

Her ne eylersen revâ cânânı men dil hastaya

Men sezâyîyem anınçûn nâsezâ bilmem nedir.

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir