1. Anasayfa
  2. Şahsiyet

Bir Mücadele İnsanı Olarak Nurettin Topçu

Bir Mücadele İnsanı Olarak Nurettin Topçu
0

“Vicdana söz verdik! Allah’a söz verdik! Eğilmeyiz, dönmeyiz ve dimağımızdaki son hücrenin hayatı bâki kaldıkça bu mukaddes davadan dönmeyeceğiz.”

Yirminci asır Türkiye’sinin kültür ve eğitim dünyasında yer alan önemli bir isim.

Yetiştiği alan felsefe olsa da ilgi alanı çok daha geniş, özgün düşünceleri olan bir filozof.

Bu topraklara bağlı, bu topraklara ruh yükleyici yerli bir kafa.

Kendisini maarife adamış, ömrü boyunca bu yolda yürümüş, hizmet etmiş bir muallim.

İnandığı dava uğruna gayret etmiş bir öncü.

Sahici, özü sözü bir, ilkelerine bağlı bir şahsiyet.

Yenilikçi fikirleri savunan, dinde değil ama dinî düşüncede reform yapılmasını isteyen münevver.

Sıra dışı, şaşırtıcı, nev’i şahsına münhasır bir insan.

O, Ezel Erverdi’nin tabiriyle, “zıt fikirleri bir araya getirebilen ender düşünürlerdendir.” Belki böylesine zıt isimlerle anılmasının asıl sebebi de budur.

Ancak tüm bunların ötesinde, her şeyden önce inanmış bir Müslümandı. Bu da aslında yeter.

Bir Mücadele İnsanı

O bir mücadele insanı.

Maddi olarak zengin değildi, çevresi olan biri değildi, büyük, etkili bir muhitin içinde değildi. Sade, kendi hâlinde ama içi, ruhu, kalbi, bu topraklar için atıyordu. Sakin duruyordu ama içinde fırtınalar kopuyordu. Eline silah almamıştı ama dili ve kalemiyle savaştığı bir ruh cephesi açmıştı.

Çıkardığı dergi, yazdığı yazılar, verdiği konferanslar, anlattığı dersler hep bir dava içindi.

Davası için geri adım atmadığından bir doçent olmasına rağmen liselerde il il süründürülmüştür.

Millî ve manevi değerlere bağlı tüm oluşumlarda yer aldı, sohbetlerde bulundu, konferanslar verdi. Türk Kültür Ocağı, Milliyetçiler Derneği, Türk Milliyetçiler Cemiyeti, Milli Türk Talebe Birliği, Aydınlar Ocağı ve Türkiye Millî Kültür Vakfı gibi dernek ve vakıflarda imkân buldukça konuştu.

Onun davası Allah ve Resulünün davası idi.

Allah’ın son peygamberi Hz. Muhammed (sav), cahiliye anlayışına ait tüm sapkınlıkları yıkan bir inkılapçı, bir nesil inşa eden muallim idi ve o Topçu’nun örnek aldığı birinci insandı. “Peygamber ilk muallimdi. Öğreten o, inandıran o, yürüten o idi. Devlet ve mektep işlerini birleştirmiş, devleti mektep haline getirmişti.”

O, “Kur’an ve sünnetin ebedi muallimliğinde” yürümeye devam etti.

O, “Kur’an’ın; zulmün karşısında sabrı, kinin karşısına affı koyan, ölümü ümit ile karşılayan, sonlu olan varlığımızı sonsuzluğun yolcusu yapan ve Allah’ı insanda tanıyan insan anlayışı.” üzere ömür sürdü.

O, ülkemizin son iki asırda yöneldiği “Garplılaşma denilen hastalıktan kendimizi kurtarmalı ve İslam güneşinin altında birleşmeliyiz.” ilkesince rotasını açıkça belli etti.

O, inandık demekle bırakmadı. Rahatı tercih etmedi. Zevk peşinde koşmadı. Sorumluluğun gereğini yerine getirdi. “Bizim hareketimiz mesuliyet hareketidir. Davamız hayata uymak değil, hayatımızı Hakk’a uydurmaktır.”

O, Hakka tabi olma konusunda çok hassas idi. Hatta bu hassasiyeti onu öfke noktasına da getiriyordu. Vazifesini hakkıyla yerine getirmeyen herkese ama özellikle de muallim ve hocalara çok kızıyordu. Hocalara, sufilere, din alanında görünüp de halka yararlı olamayanlara çok kızardı.

O, İslam’ın zaferinin, ilimle ahlakın ve onların önünde yürüyen kalbin zaferi olacağına inanır, bunun için mücadele verirdi.

Bir İmamla Ruhî Yolculuğu…

Bir Hocaefendi onun hayatında çok büyük tesir bırakmıştır. Hatta şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; İslam ile olan bağının güçlenerek devamı ve ciddi soruların giderilmesinde önemli işlevler görmüştür.

“Sırrı, çok perişanım. Hoca da papaz da adam aldatıyorlar. Kafamda bir sürü problem var fakat kimseye güvenemiyorum.”

Topçu’nun bu sözleri üzerine Sırrı Tüzeer, onu Abdulaziz Bekkine hazretlerine götürür. Görüşme saatler sürer. Gece yarısı evden çıkarlar. Ancak tekrar dönerler. Gece sabah namazına kadar konuşmalar, sorular, cevaplar devam eder. Bu ziyaretler Hoca efendinin vefatına kadar devam eder.

Abdulaziz Bekkine Hazretleri ile geceler boyu yaptığı sohbetler sonucu ona bağlandı. Ruhî dirilişe, teyakkuza, inşaya kendisinden başlamış oldu.

“Tasavvuf esasında bir ahlaki temizlenme yoludur. Bu temizlenme işi insan olan varlığımızdan hareket ederek Allah’a kadar götüren bir yolculuğun sonucudur. Bu yolculuk sonu olan varlığın daha iyi yaşarken sonsuzluğa atlayışıdır; fenâdan bekâya sıçrayışıdır. Ruh dünyasında tam manasıyla bir atletizm denebilecek olan bu sıçrayış gelişigüzel yapılan bir hamle olmuyor. Onun adabı, erkanı, usulü vardır. Tasavvufun insan olan varlığımızdan çıkarıp Allah’a yaklaştıran bazılarının tabiriyle Allah’la birleştiren hareketleri üç safhadan geçmek suretiyle yapılmaktadır. Birincisi hazırlık safhasıdır. Bu tasavvufun riyazet ve feragat devresidir… İkinci safhada vecd, istiğrak başlar. Varlığa ait bütün vehimlerle çilelerden birer birer boşalan ruha hakikat dolacaktır… Tasavvufun üçüncü ve son merhalesi huzur safhasıdır. Vecd ve istiğrak kemâl haline geldi mi derviş huzur denizine yükseliyor, varlığı mutlak huzur kaplıyor.”

“İnsanın büyüklüğü, başkası için çektiği acının büyüklüğü ile ölçülür.”

“Yarınki Türkiye’nin kurucuları yaşama zevkini bırakıp yaşatma aşkına gönül verecek, sabırlı ve azimli, lakin gösterişsiz ve nümayişsiz çalışan, ruh cephesinin maden işçileri olacaklardır. Bu ruh amelesinin ilk ve esaslı işi insan yetiştirmektir. Hünerleri hep fedakârlık olan bu hizmet ehli gençler hizmetlerinin mükâfatını da hizmet ettikleri insanlardan beklemeyecekler, sonsuzluğa sundukları eserin sesinin akitlerini yine sonsuzluktan dinleyeceklerdir.”

İdeal Bir Muallim

“Aklın şüphesi var, aşkın şüphesi yoktur.”

Ömrü boyunca hep muallimlik yaptı. Sınıf içinde ve dışında. Sürekli bir şeyler öğretti. İnsan yetiştirmeye çalıştı. Muallimlik vasfı, sınıfta ama onunla sınırlı kalmayan bir özellikti. Sınıf dışında da gerek sohbet ve seminerlerinde gerek yazılarında bu vasfını hep sürdürdü.

İdeal bir muallimin sahip olması gereken özellikleri yazdı ve uyguladı.

Görevini aksatmadı, konularına hakimdi, öğrencileriyle ilgilenirdi.

İnandığı değerlere sahip çıkmaktan, onun mücadelesini vermekten asla vazgeçmemişti. Ve şehir şehir, okul okul sürgün edilmekten çekinmemişti.

Daha üst makamlara geçmek, titr sahibi olmak için şahsiyetinden taviz vermeyen bir öğretmendir.

İslam dininin öğretilmesine yönelik hizmetlerinde ücret almayan idealist bir muallimdir. İstanbul İmam Hatip Lisesinde ücretli olarak ders verdiği yıllarda bir kuruş ücret almamıştır. Tüm ısrarlara rağmen kararından dönmemiş, zorlarlarsa dersi bırakacağını belirtmiştir: “Din adamlığı yapacak talebelere verilen dersten ücret alınmaz!”

İyi yetişmiş, yabancı dil bilen, seven, kendini ideallere adayan, kültür ve medeniyetine vakıf ve ona sahip çıkan, aşk ve merhamet sahibi, o devirde toplumun ihtiyaç duyduğu fikirleri, yönlendirmeleri, girişimleri yapan, çağı okuyan, anlayan ve yaşayan, öğrencilere bilginin yanı sıra ruh da veren, talebenin sonsuzluk dünyasına olan yolculuğunda ona rehberlik yapan, medeniyet koruyucu insan kabiliyetlerini aşılayan, kültürlü, talebesinin fıtratını koruyan, fazilet ve fikir veren, ruhlar sanatkârı, örnek insan bir insandı.

Rahmetli Topçu, “eğitim” yerine “maarif” kavramını kullanırdı. Kendisini de bir muallim olarak tanımlardı. Bir muallim olarak mektep ve maarif meselelerine her boyutuyla değinmiş, yazılar yazmış, özgün fikirler serdetmiştir.

Ona göre mektep, “Maddeden manaya yükselişin, disiplinin, çokluktan birliğe doğru gidişin, kaidenin ve nizamın bulunduğu her yerdir.” Okullar kişileri büyüten, olgunlaştıran zihnî alışveriş yerleridir. Fertlerin ictimai ödevlerinin öğretildiği yerlerdir.

Mekteplerin sayısını artırmak, okur yazar sayısını artırmak maharet değildir. Diploma dağıtmak maharet değildir. Diploma artık resmi koltuk satın almaya elverişli banknotlar hâline gelmiştir.

İlmi sevdirmek, gerek. “Maarif yalnız mekteplerde okutmak ve okuyanlara birtakım bilgiler vermek değildir. O, bir milletin bütün halinde düşünme ve yaratıcılık sahasında seferber edilmesidir. Bir cemiyetin düşünüş tarzının kültürünün ve ideallerinin cihazlar olmasıdır”

“Hiçbir şey bilmediğinizi bilecek kadar çok bilgi, derin bilgi, ilahi bilgi mi elde etmek istiyorsunuz? Her şeyi ve bütün varlığı sevmeyi öğreniniz. Bu ulvi sevginin şartı her an bir vazifenin emri altında bulunduğunu bilmek, her an kendinden bir fedakârlık beklendiğini göze almak, her gün yeni bir hizmete hazır olmaktır. Vazifesiz, itaatsiz insan vazifeyi ve itaat iradesini ta içinden teperek kendinden uzaklaştıran içimizdeki hayvanın esiridir. Hür adam hürriyete sahip olduğu içsel kuvvetlerin varlığı sayesinde üzerine birtakım vazifeler yüklenmiştir.” (İstanbul Erkek Lisesi Yıllığı yazısından…)

Eleştiriler…

“Ey Fuzûlî daima devrân muhaliftir sana;

Galiba erbâb-ı istidâdı devrân istemez.”

Fuzûlî

Kamuya söz söyleyen, fikirlerini paylaşan her insan, muhataplarından gelecek eleştirilere hazır demektir. Yazan ve konuşan, olumlu veya olumsuz değerlendirmelere elbette maruz kalır. Burada arzu edilen husus, eleştirilerin insaf ve hakkaniyet ölçülerinde olmasıdır. Bunu da her zaman yakalamamız mümkün olmamaktadır hâliyle.

Merhum Topçu’yla ilgili değerlendirme yapan yazar ve araştırmacılar, birbirine zıt sıfatları birlikte veya ayrı ayrı kullanmışlardır. Bu anlamda ona verilen bazı sıfatları şöyle sıralayabiliriz: Milliyetçi, İslamcı, muhafazakâr, dinci, sosyalist, yeşil komünist, Anadolucu, Osmanlıcı, aydın, filozof, maneviyatçı dindar…

İyi de Nurettin Topçu bunların hangisidir? Hepsi mi? Ne kadarı? Hiçbiri mi?

Bununla birlikte şu suçlamalara da maruz kalmıştır: Yahudi düşmanı, Hitler sempatizanı, Türklük karşıtı, tabiatçı, oryantalist düşünceli, İslam sosyalisti, eklektik fikirli.

Aslında fikir hayatına, eserlerine baktığımızda bu iddialara sebep olacak bazı ipuçları ve fikirler bulmamız mümkündür. Fakat bir insanı kendi tanımlamasıyla nitelemek daha doğrudur.

Merhumun milliyetçi, muhafazakâr, Anadolucu, aydın, dindar olduğu muhakkaktır.

Ancak Yahudilerin bulundukları yerde olumsuzluklar yumağına dönmesini eleştirmesi onu Yahudi düşmanı yapmaz. Tıpkı bazı Müslümanları çok daha acımasız bir şekilde eleştirmesi onu Müslüman düşmanı yapmadığı gibi…

Hitlerin disiplinini ve ülkesine yaptığı bazı atılımları takdir etmesi onu Hitlerci yapmaz.

Türklüğü Anadolu ile gündemine bu coğrafya için özel bir önem ve anlam kazandırmakta olup İslam öncesi Türklüğü ihya etmek isteyenler bundan hoşlanmamışlardır.

Tabiatı çok sevmesi, dağları, ovaları, ağaçları, çiçekleri gezip dolaşması bir suçlama unsuru olamaz, olmamalı. Belki de kevnî ayetlerin tefekkürü bağlamında değerlendirilmelidir.

İslam Sosyalizmi gibi bir kavramsallaştırma elbette kabul edilemez. İslam ile herhangi bir ideolojiyi birleştirmek, doğru bir yaklaşım değildir. Komünizmin bir kasırga gibi tüm dünyayı sarstığı bir dönemde, sosyalizmin gençleri büyülediği bir vasatta, Topçu, İslam’ın sosyal adalet ilkeleri üzerinden bir deneme yapmıştır. Bunu bazı İslam ülkelerinde daha gördük o zamanlar. Ancak İslam’ı, İslam olarak anlatmak, sunmak gerekir. Bir ideoloji ile pazarlamak kesinlikle kabul edilemez.

Kişisel Özellikleri…

Az gülen, ciddi bir insan.

Az konuşurdu. Gıybet ve dedikodudan kaçınırdı.

Çok kitap okurdu. Okul döneminde başlayan bu alışkanlığı bir ömür devam etti.

Kimseye yük olmazdı. Örneğin talebeleriyle bile yürüdüğünde paltosunu kimseye vermez kendisi kolunda taşırdı. Aynı şekilde ev ihtiyaçlarını kendisi görürdü. Cebinde taşıdığı file ile alışveriş yapar evine götürürdü.

Ailesine karşı özellikle vefakârdı. Babasının vefatı üzerine ailenin geçimini sağlamak için okulu bırakan abisini daha sonra Fransa’ya davet ederek okumasını sağlamıştır. Bu iki yıl boyunca onun tüm ihtiyaçlarını görmüştür.

Ayrıca annesine çok düşkündü.

Ahşap evlerinin yıkılıp apartman yapılması gündeme gelince abisini ve çocuklarını düşünerek buna razı oldu.

Tabiatı çok severdi. Fırsat buldukça dağları, bahçeleri dolaşır, tefekkür ederdi.

Uzun denecek mesafeleri yürürdü. Bazen yalnız bazen de talebeleriyle bunu sık sık yapardı.

Elitistti, her düşünceyi ve her insanı kolayca benimsemezdi.

İnsanlarla sıcak iletişim kur(a)mazdı. Mesafeli davranırdı. Kendine göre kriterleri ve testleri vardı. Kibirli değil gururlu bir yapıya sahipti.

Dakik ve zamanı iyi kullanır. Randevularına bağlı, erken gitmeyi de erken gelinmesini de sevmezdi.

Yüzmeyi sever, plajlara gitmezdi.

Yardımseverdi. Ancak bunu kimseye sezdirmeden yapardı.

Siyaseti sevmezdi. Güç odaklarına yanaşmazdı. Bazı talebe ve dostlarının siyasete girmesine mâni olmadı, önemine de inanırdı. Hatta çok yoğun baskılar üzerine Konya’dan son sıralarda olmak şartıyla aday olmuş bir daha siyasetin içine girmemiştir.

Şüpheci ve kuşkucu bir mizaca sahipti. İnançla ilgili bu kuşkular, Abdulaziz Bekkine ile giderilmiş, sağlam bir itikada dönüşmüştü.

İbadetlerini yapar ama kimsenin ibadetine de karışmazdı. Yeri gelince hatırlatır sonra da takibatını yapmazdı.

İzzeti nefs sahibiydi. Zengin sofralarından kaçınırdı. Muhakkak katılması gereken böylesi bir sofra olduğunda ise yemeğini yer öyle giderdi. Zaten boğazına düşkün değildi. Et, ekmek, yoğurt ve meyvelerin en iyisini alırdı, bu konuda hassastı.

Etrafında özel bir grup, taraftar edinmeye çalışmaz, oluşunca da itiraz etmezdi.

Edepliydi. Hocalarına karşı saygılı ve hürmetkârdı. Fikirlerini beğenmediklerinin yanında bile talebe gibi dururdu. Onların yanlış bazı tutumlarını deşifre etmezdi. Örneğin kendisinin tuttuğu, hazırladığı bazı notları verdiği iki hocası, H. Ziya Ülken ve Osman Pazarlı, küçük ilavelerle kendi adlarına yayınlamışlardı. Bunu bir gün bile sorun etmedi, kimselerle paylaşmadı.

Talebelerinin yanında da edebiyle örnek olurdu. Ayak ayak üstüne attığı görülmemişti. Sadece masa olmadığında yazı yazdığında ayak ayak üstüne atar defteri de dizinin üzerine koyar yazardı.

Zıt insanlara, bir araya gelmeyecek isimlere karşı muhabbeti olurdu. Bu konuda en az bilinen ama eleştirilen husus, odasında Mehmet Akif ile Hitler’in fotoğrafının olmasıdır. Kendisi Akif’in fikriyatını benimseyen biriydi. Ancak faşist değildi. O, biraz Yahudilere olan kızgınlığı biraz da Hitler’in aksiyonu, disiplini, komünizme ve İngiltere’ye olan karşıtlığı sebebiyle ilgi göstermişti.

İlham Kaynakları, Hocaları

Geçmiş dönemden Yunus Emre, Mevlâna, Kılıçarslan, Hallacı Mansur, Yıldırım, Fatih, Mehmet Akif en etkili şahsiyetlerdir.

Yakın dönemden etkilendiği, ders aldığı, arkadaşlık yaptığı ve takip ettiği bazı isimler: Abdulaziz Bekkine, Hüseyin Avni Ulaş, Celal Ökten Hoca, Serezli Hasip Efendi, Rahmi Eray, Hasan Ali Yücel, Hilmi Ziya Ülken, Cemil Sena, Remzi Oğuz Arık, Ali Fuat Başgil, Nihad Sâmi Banarlı, Agah Sırrı Levent, Sıfırcı Salih Bey, Şerafettin Yaltkaya, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Bergson, Maurice Blondel, Louis Massignon,

Kazanlı Abdülaziz Bekkine Efendi: Sırrı Tüzeer vasıtasıyla tanıştı ve onu çok sevdi. Bazı geceler sabaha kadar dinî ve felsefi meseleleri müzakere ettiler. İslami anlayışının şekillenmesinde, ciddi sorularının giderilmesinde çok etkili oldu. Ve ona tasavvufî anlamda intisap etti.

Hüseyin Avni Ulaş: Aile dostuydu. N. Topçu’nun babası, H. A. Ulaş’ın hukuk öğrenciliği zamanında ona destek olmuştu. Bu ilişki hep devam etti. Millî Mücadelede aktif görev aldı. Birinci Mecliste muhalif grubun öncüsüydü. Nurettin Topçu, onun üvey kızıyla evlenmiş ancak bu evlilikleri fazla sürmemişti. Topçu’nun fikir dünyasında emeği olan biriydi. “Ruh kuvvetlerimizin birçoğunun kaynağı idi. Manevi hastalıklarımızın hepsinin devası idi. Ruhlarımızı idare eden bir mürşid olmuştu.”

Celal Hoca (Ökten): Başta kelam, felsefe ve İslam tarihi olmak üzere İslami ilimler okudu. Hem hocası hem de arkadaşıdır.

Sırrı Tüzeer: İlkokuldan sınıf arkadaşı. Bir ömür beraber olduğu sadık dostudur. Bazı maneviyat büyükleriyle tanışmasında etkisi olmuştur. Sıkıntılı anları başta olmak üzere her zaman yanında olmuştur. Ona çok değer vermiştir. Adeta sırdaşı idi.

Maurice Blondel: Doktora tez hocasıdır. Hareket ismini, aksiyon/hareket felsefesinin kurucusu olan hocasından almıştır. Ondan ciddi manada etkilenmiştir.

Louis Massignon: Hallacı Mansur uzmanı. Adnan Adıvar’dan sonra, Topçu ona Türkçe dersleri vermiş, o da kendisine tasavvuf dersleri vermiştir. İslam tasavvufu ile tanışmasını sağlamıştır.

Paul Molla: Bir müderris iken sonra Hristiyan olmuş bir keşiş. Topçu kendisiyle belli aralıklarla görüşürdü.

Pozitivizmin revaçta olduğu o dönemde bu isimler, mistik bir anlayışı Topçu’ya aşılamışlardır.

Çanakkale Zaferi, İstanbul’un Fethi, Malazgirt Zaferi, Anadolu fikir dünyasının kilit kavramlarıdır.

Talebeleri…

Bir hocanın varlığı, fikriyatı, tesiri aynı zamanda yetiştirdiği talebelerle de bilinir.

Sınıf, seminer, konferans ve eserlerinden yetiştirdiği bir kitle sağlığındayken oluştu ve hâlen de onu takip edenler var. Şu an için organik bir yapı çerçevesinde fikir ve düşünce hareketi olarak görülmese de her tür meşrep ve muhitten insanın onun eserlerine değer verdiğini, fikirlerinden beslendiğini söyleyebiliriz.

Bazı talebelerine baktığımızda hayattayken onların ciddi bir iz bıraktığını söyleyebiliriz: Orhan Okay, Ercüment Konukman, Gökhan Evliyaoğlu, Ahmet Tabakoğlu, Ferruh Bozbeyli, Mustafa Kutlu, İsmail Kara, Ali Birinci, D. Mehmet Doğan, İsmail Dayı, Beşir Ayvazoğlu, Mustafa Özel, Ayhan Yücel, Emin Işık, Hüsrev Hatemi, Ezel Erverdi ve Mustafa Kara.

Yazı çalışmaları

Osmanlı Türkçesi’yle notlar alırdı.

Toplamda 51 adet farklı gazete ve dergilerde yazılarını yayınlamıştır. Yazmaya 1939 yılında başlamış vefat ettiği 1975 yılına kadar devam etmiştir. Yazı hayatına 1939’da Hareket Dergisi’nde başlamış ve 211 yazı yayınlamıştır.

Yazılarını yayınladığı bazı dergi ve gazeteler şunlardır: Komünizme Karşı Mücadele, Düşünen Adam, Türk Yurdu, Bizim Türkiye, Büyük Doğu, Tohum, Şule, Sebilürreşad, Türk Ruhu, Yeni İstiklal, Akşam, Hürsöz, Yeni İstanbul ve Son Havadis.

Belli başlı eserleri: İsyan Ahlakı, Türkiye’nin Maarif Davası, İradenin Davası, Mehmet Akif, İslam ve İnsan, Mevlâna ve Tasavvuf, Kültür ve Medeniyet, Ahlak Nizamı, Yarınki Türkiye, Bergson, Büyük Fetih, Millet Mistikleri, Var Olmak, Taşralı.

Osman Asyalı, Nizam Ahmet ve Mücadeleci, kullandığı üç müstearıdır.

Kısa Bir Kronoloji…

Anne Fatma Hanım, baba Topçuzade Ahmet Efendi, dede Erzurumlu Osman Efendi. Ninesi Eğinli idi. Ağabeyi Hayrettin, anne baba bir tek kardeşidir. Aile dindar. Maddi olarak da başlangıçta zengin iseler de Birinci Dünya Savaşı sonrası iflas ederler.

7 Kasım 1909: İstanbul’da, Süleymaniye semtinde doğdu.

Bezmiâlem Valide Sultan Mektebi’nin ana kısmını okudu.

1922: Büyük Reşit Paşa Numune Mektebi’ni birincilikle bitirdi. Okul öğretmeni, babasına Nurettin’in büyük adam olacağını söyledi. Baba bu sırra çok sevindi.

Küçükken gazete ve dergi biriktirir.

Mehmet Akif’i ona ilkokul öğretmeni Nafiz Bey sevdirir ve o sevgi bir ömür devam eder.

1928: İstanbul (İdadi Erkek) Lisesi’nden mezun oldu.

Girdiği sınavda başarılı olur ve Fransa’ya okumaya gider.

1928-1934: Fransa Eks Lisesi, Eks Fakültesi, Strazburg ve Paris Fakültelerinde lisans ve doktora eğitimini alır.

1931-1932: Tahsilini yarım bırakan kardeşi Hayrettin’in öğrenimini tamamlaması için iki yıl Fransa’da misafir etti.

2 Temmuz 1934: İsyan Ahlakı adlı doktora tezini bitirdi.

28 Eylül1934: Galatasaray Lisesinde felsefe öğretmeni olarak göreve başladı.

12 Eylül 1935: Çok değer verdiği bir büyüğü Hüseyin Avni Ulaş’ın kızı ile evlenir.

5 Ekim 1935: İzmir Erkek Lisesine felsefe öğretmeni olarak sürgün edilir.

6 Mayıs 1936- 31 Ekim 1937: Levazım asteğmeni olarak askerlik vazifesini yapar.

15 Eylül 1937: İki yıl süren evliliği boşanma ile sona erer ve bir daha evlenmez.

Şubat 1939: İzmir’de öğretmen olarak görev yaparken Hareket Dergisi’nin ilk sayısını yayınladı. O zaman otuz yaşında bir gençtir.

29 Eylül 1939: Hareket Dergisi’nde Nizam Ahmet mahlasıyla yazdığı ve Cumhuriyet yöneticilerini eleştirdiği yazı, şehirde tepkilere yol açar. Bazı fanatiklerin kışkırtmaları sonucu baskılara maruz kalır. Okul müdürünün olumsuz bir raporu üzerine İstanbul Vefa Lisesi’ne sürgün edilir.

20 Ekim 1943: Denizli İsmet İnönü Lisesi’ne sürgün edilir.

O yıllarda kendisi gibi sürgünde olan Said Nursi ile sık sık görüşmeler yapar.

4 Ekim 1944: İstanbul Erkek Lisesi’ne tayin edilir.

1944: Yakın dostu Sırrı Bey aracılığıyla tanıştığı Şeyh Abdulaziz Bekkine’den bir daha ayrılmadı ve ona intisap etti.

30 Eylül 1946- 5 Ekim 1955: İstanbul Vefa Lisesi’nde görevini sürdürür.

1947- 1950: İstanbul Üniversitesinde “Eylemsiz Ahlak Doçenti” ünvanıyla yer alır ama kendisine ders verilmez.

5 Ekim 1955- 8 Ekim 1956: Haydarpaşa Lisesine gönderilir.

Ekim 1960: Darbecilere olan tepkisi ve haksız idamlara olan öfkesi sebebiyle Adalet Partisi’nden Konya’da, seçilemeyecek yerden aday olmuştur. Amacı darbecilere tepki göstermek mazlumları savunanlara destek olmaktır. Seçimden sonra görevine tekrar dönmüştür.

8 Ekim 1956- 20 Kasım 1974: İstanbul Erkek Lisesi ve yaş haddinden emeklilik.

1946-1961’de Robert Koleji’nde ve 1955-1960 yılları arasında da İstanbul İmam Hatip Lisesi’nde öğretmenlik yapar. 27 Mayıs İhtilalinden sonra bu görevlendirmelere son verilir.

Hilmi Ziya Ülken nezaretinde Bergson üzerine hazırladığı tez ile doçent oldu.

10 Temmuz 1975: Yakalandığı pankreas kanseri üzerinden dört ay sonra vefat etti.

Yararlanılan Kaynaklar

Âkif Emre, Portreler, Büyüyen Ay Yay. İst. 2020

Emin Işık, Nurettin Topçu, Çağdaş Bir Dervişin Dünyası, Dergâh Yay. İst. 2019, 3. bs.

Ercan Yıldırım, Türkiye’nin İslamcı Düşünürleri, Varoluş Yay. Ank. 2023

Ezel Erverdi, Nurettin Topçu, Dünden Kalanlar ve Geleceğe Umutlar, Dergâh Yay. İst. 2018 Özellikle 444-456

İsmail Kara, Nurettin Topçu, Hayatı ve Bibliyografyası, Dergâh Yay. İst. 2013

Nurettin Topçu, Yarınki Türkiye, Dergâh Yay. İst. 2013, 9. bs.

Nurettin Topçu, Ahlak Nizamı, Dergâh Yay. İst. 2012 6. bs.

Nurettin Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası, Dergâh Yay. İst. 2019, 36. bs.

Nurettin Topçu, Kültür ve Medeniyet, İst. 2017, 12. bs.

Nurettin Topçu, Mevlâna ve Tasavvuf,

Nurettin Topçu Özel Sayısı, Hece Dergisi, Sayı 109, Ank. Ocak 2006

Sadettin Elibol, Muhalif Bir Düşünür Olarak Nurettin Topçu’nun Duruşu, Nurettin Topçu Özel Sayısı, Hece Yay. Ank. 2005

Yusuf Turan Günaydın, Nurettin Topçu’ya Yöneltilen Eleştiriler, 40 Yıl Sonra Nurettin Topçu, TYB Yay. Ank. 2016

1965 yılında Gaziantep’te doğdu. Nizip İmam-Hatip Lisesini 1983’te bitirdi. Aynı yıl Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesine girdi ve 1987’de mezun oldu. Hatay-Dörtyol, Erzurum-Köprüköy ve Nizip Anadolu İHL’de öğretmenlik ve idarecilik yaptı. Eğitim yönetimi, din öğretimi, öğretmen yetiştirme gibi alanlarda, MEB Şurası’nda özel ihtisas komisyonu üyesi olarak çalışmalarda bulundu. Hâlen Millî Eğitim Bakanlığında çalışmaktadır. Gül; öğrencilik yıllarından itibaren yazı çalışmalarında bulundu. Diyanet Çocuk, Yeni Dünya, Genç Doku, Anadolu Gençlik, İlk Adım ve Turuncu dergilerinde, Akit, Millî Gazete ve Milat gazetelerinde pek çok yazı, makale yazdı ve röportajları yayımlandı. Yazı çalışmalarının yanı sıra, sosyal etkinliklerde de yer aldı. Türkiye Yazarlar Birliği Gaziantep Şubesinin kuruluşunda yer aldı. MGV, İHH, Türkiye Yazarlar Birliği, Eğitim-Bir-Sen, Cihannüma gibi dernek ve vakıflarda, üye ve yönetici olarak görev aldı. Yurt içi ve yurt dışında “Peygamber Efendimiz, Aile Eğitimi, Mehmed Akif, Gençlik Meseleleri, İmam Hatip Nesli” gibi konularda pek çok konferans ve seminerler verdi. Evli; üç çocuk babasıdır. Yayımlanmış çalışmaları: Tüm Zamanların Efendisi - 100 Soruda Hz. Muhammed, Elips Kitap. Esmâü’n-Nebi - Peygamberimizin İsim ve Sıfatları, Nesil Yayınları. Cemil Dede Namaz Surelerini Anlatıyor (Resimli, Ortaokul Öğrencileri İçin), Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları. Cemil Dede Namaz Dualarını Anlatıyor (Resimli, Ortaokul Öğrencileri İçin), Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları. İslam’ı Aşkla Yaşayanlar, Elips Kitap En Yüce İnsan, Elips Kitap. Duruşunu Bozmayan Adam - Mehmet Akif Ersoy, Elips Kitap. Yusuf - Bitmeyen Sevdanın Romanı, MGV Yayınları. Bana Sana Ona Dair Öyküler, MGV Yayınları. Latîfeler-Hikmetler, Mevsimler Kitap; O’nun İzinde, Mevsimler Kitap Fâtıma –bir genç kızın kalbi- MGV Yay.

Yazarın Profili

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir