1. Anasayfa
  2. Edebiyat
  3. İnceleme

Kasabalar, Yollar, İstasyonlar

Kasabalar, Yollar, İstasyonlar
0

Sanırım 2016 yılıydı. Öyküler yazıyorum. Bol bol okuyorum. Her yere uzak bir köy okulunun lojmanında kitaplarla kendime bir dünya yaratmaya çalışıyorum. Gündüzleri okul, geceleri kitaplar. Bazen yan lojmandaki öğretmen arkadaşlarla laflamalar. Sonrası derin bir karanlık. Ucu bucağı yok. Çiçek gibi öğrenciler de olmasa köy tam bir yangın yeri. Yalnızlığın başkentlerinden biri. Şairler hep en doğrusunu bilir ve söyler. Orası da bir yalnızlık başkentiydi. Belki bu yüzden Ferit Edgü’nün Hakkâri’de Bir Mevsim’ini hep çok sevmişimdir. Bir duygudaşlık meselesi bu. Ev-okul ve yalnızlık. Okulun son ziliyle içime çöken o yalnızlık ve sıkışmışlık hissi gece boyu devam eder, balkonsuz evin penceresinde dışarıdaki turuncu ışıklara dalar, balkonlu bir evin hayalini, en azından balkonda nefeslenme gibi bir düşün içine düşerdim. Orada boğulmamak için yeniden kitaplara sarılırdım. O günlerin birinde hayatıma giriyor Mustafa Kutlu’nun Uzun Hikâyesi. Zonklayan kalbime bir darbe de o vuruyor. Daha ilk cümleyle beni alıp oradan uzaklaştırıyor. Başka bir yalnızlığa ortak ediyor beni. Yazarın da dediği gibi, bölük pörçük cümleler, gülüşmeler, hıçkırıklar… İçime doluşanlar bunlar. Bir masal okuyor gibiyim. Şaşkınım. Neden bu kitap bu kadar sardı ve sarstı beni? Neden bu Uzun Hikâye daha uzun değil? Hayata bakıyorum, o da öyle. Hem çok uzunmuş gibi gelir hem de çok kısa. Hayatı sorgulamak değil niyetim. Ama bazı anlar, şeyler veya kitaplar sorgulattırıyor bir şekilde. Sonrasında elinde kocaman bir anlamsızlık kalıyor. Aradan çok zaman geçiyor. Şimdi hesaplıyorum, 9 yıl geçmiş. Doğru ya 2025’teyiz. Şu an her yere uzak olmayan bir yerdeyim ama yine de kitaplar hep başucumda.

Zaman geçiyor.

LGS sonrası Havvanur adında öğrencime Uzun Hikaye’yi hediye ediyorum. Hediye eder etmez Havvanur’u kıskanmaya başlıyorum. Keşke bu kitabı ben daha önce değil de şimdi okuyor olsaydım. O heyecanı şimdi yaşasaydım. Öğrencim uzaklaşıyor. Ardından sesleniyorum, bak mutlaka oku, çok seveceksin. Sakın kaybetme bana geri getir. Tamam hocam, diyor. Uzaklaşıyor. Bir gün sonra ailesine yazıyorum Havva kitap okuyor mu, ne yaptı, diye. Cevabı Havvanur yazıyor:

“Hocam okuyorum, çok güzel; az kaldı bitmesine.”

Seviniyorum ve elbette kıskanıyorum. Kitabı ondan aldığımda bir kez daha okumaya karar veriyorum. Okuyorum. Çiçekler giriyor hayatıma.

“Vagonun çatısına çekilmiş iplere dolaşık ebruli, mavi kahkaha çiçekleri, cennet süpürgeleri, gece safaları, kadifeler, hatta teneke kutulara dikilmiş iki de karanfil vardı.”(s.8)

Sonra bir marşandiz geçiyor içimden. Yazar şöyle diyor o marşandiz için. O sözler kalbimin bir köşesine yerleşiyor.

“Marşandizler çobanların, koyunların, iri kangal itlerinin, kömür ve maden yüklü vagonların yorgun, ihtiyar katarlarıydı.”(s.9)

Bir ıssızlık hali içinde devam eden hikâye en insanî duygularımı tetikliyor. Taşra ve bozkır öyküleri yazmayı seven ben bu kitapla ayrı bir bağ kuruyorum. Kütüphanemde iki tane Uzun Hikâye olması sebebiyle kitabımı hediye edeceğimi etrafıma bir fotoğrafla duyuruyorum. O sırada arkadaşım, edebiyat öğretmeni Zeliha Gündeşlioğlu’ndan şu mesaj geliyor bana.

Yazar, gerçek hayatında istasyonlara gidip insanları gözlemliyor diye hatırlıyorum. Bu kitapta da istasyon sahnesi vardı sanki. Orada edindiği gözlemleri, insan hikâyelerini eserlerine yansıtıyor. Bir Saatlik Telâki öyküsü de yine istasyonda banka oturup insanların iç dünyası hakkında çıkarımlar yapan, onları her yönüyle gözlemleyen bir adamı anlatıyor. Hâsılı istasyon, onun eserlerinde önemli yazarların, Orhan Kemal-Necip Mahfuz, kahvehane ile aynı işlevi görüyor. Zira kahvehaneler de en iyi gözlem mekânları idi. Sait Faik, Orhan Kemal hep oradan beslenir. Hatta Orhan Kemal’in Murtaza  ana karakterini buradan bulduğu söylenir.

Sanırım bir yazı yazacaksın. Bu şekilde bir katkı sunayım sana ben de.

Kitapta olaylar, çocuğun gözünden anlatılır. Bülbülü Öldürmek kitabında olduğu gibi. Babasını gözünde ideal insan olarak görür, ilerleyen yaşlarında onun da insani yönlerini fark eder. Sağ-sol olaylarına atıfta bulunur yer yer. Daktilo ile babasının üzerinden aydın kimliği sorgulanır.

Mesajı bu şekilde. Ben de ona cevap yazıyorum.

Yazı yazma fikrim yoktu ama artık var sanırım.

Zeliha Hoca’nın bu mesajıyla neden yazmayayım ki diyorum. Mademki kitapla bu kadar ciddi ve duygusal bir bağım var. Neden yazmayayım? Hoca’nın mesajı beni tetikliyor. Yazmaya başlıyorum. Ruhum 2016’ya gidiyor. O zamanlar 27 yaşındayım. Yazılabilecek en güzel taşra öykülerinin ortasındayım. Uzun Hikâye giriyor hayatıma. Bir daha hiç çıkmıyor. Fakat beni kitapla ilgili rahatsız eden bir nokta var; kapağı. Yayınevine mail atıyorum. Kapağı değiştirsek, şu artist fotoğrafını kaldırsak, diyorum. Yayınevi cevap yazıyor, yazarın tercihi, diyor. Kapak hakkında fikrim hâlâ aynı. Kitapla ilgili fikrim de aynı hâlâ: Okuduğum en güzel kitaplardan biri. Daha çok okunsun, yoldaşlarım artsın. Çünkü hepimizin hayatında ‘Sosyalist Ali’ler, ‘Ayla’lar, ‘Celal’ler ve ‘Zopuroğlu’ları var. Hayatın iyi, kötü, neşeli ve acılı yönleri var. Ve bütün bunlara eşlik eden bir mızıka sesi. Bu ses hep olsun!

“Mızıkanın nağmeleri otel penceresinden sızıp kasabanın dumanı tüten kırmızı kiremitli damlarına doğru yayılmaya başladı. Nereye kadar gider bu ses, kime ulaşır?”(s.114)

Binlerce kişiye ulaştı diye cevaplıyorum içimden. Binlerce kişiye! Çünkü kasabalar, yollar ve istasyonlarda birlerce insan var. O sesi duyacaklar. Duydukları gün sevineceğiz. Zira o sesi duymayanın merhameti olmaz. Merhamet olmazsa yaşam da olmaz. Yaşam kıvamında güzeldir. Yaşam dediğin uzun bir hikâye olsa da aslında kısacık! Onu güzel kılan biziz. Yok edecek olan da. Konu nerelere geldi değil mi? Uzun Hikâye işte böyle bir kitap. Hayata dair her şey var içinde!

1989 Gaziantep Nizip doğumlu. Türkçe Öğretmeni. Öykü ve yazılarını Notos, Varlık, Heceöykü, Edebiyatist, Edebiyat Nöbeti, Mahalle Mektebi, Olağan Hikâye, Dergâh, Meb Ya/da, Mavi Yeşil, Geçerken, Muhayyel, Buluntu Kutusu, Yitiksöz, Muhit dergileri ile çeşitli internet sitelerinde yayımladı. Korkunç Beyaz isimli öykü kitabı Ağustos 2020'de İz Yayıncılık'tan çıktı.

Yazarın Profili

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir