Bizimle İletişime Geçin

Şahsiyet

Anadolu’nun Ruhu Ebu’l-Hasan Harakânî

Gazneli Mahmut, Tuğrul Bey, Çağrı Bey ve İbn-i Sina gibi birçok alim ve devlet adamına hocalık etmiştir. İyi bir hekimdir. Yaşadığı dönemde ortalığı kasıp kavuran cüzzam hastalarından herkes kaçarken o cüzzamlıların tedavisi ile meşgul olmuştur. Hatta bu sebepten kendisine ledün ilmi verildiği de söylenir.

EKLENDİ

:

Asıl adının Ali bin Cafer olduğu ve 963 yılında Bistam şehrine bağlı Harakan köyünde dünyaya geldiği yazıyor kaynaklarda. Her ne kadar Harakanlı diye tanınsa da aslında o bir Dünyalı, tüm insanların hemşerisi. Hiçbir ayırım yapmaksızın tüm insanların acısını acı, derdini dert edinmiştir: “Tâ Türkistan’dan Şam’ın kapısına kadar olan alandaki kimselerden birinin parmağına batan diken benim parmağıma batmıştır. Türkistan’dan Şam’a kadar olan yerlerde birisinin ayağı taşa çarpsa onun acısını ben duyarım. Bir kalpte üzüntü olsa o kalp benim kalbimdir.”[1] sözü bu dert edinişin dışa vurumudur.

Ömrünün ve tekke faaliyetlerinin çoğunluğunun merkezi Harakan ve İran toprakları olmakla beraber şehadetine ve kabrine Kars ev sahipliği yapmaktadır. Son mesajlarını, insanlığa Kars’tan, kadim ismiyle Şehristan’dan vermiştir.

Çocuk yaşından başlayarak ilim tahsil eden Harakânî birçok ilimde icazet almış olmasına; Hidayetname, Fakrname ve Nur’ul-Ulüm isimli eserlerin de kendisine atfedilmesine rağmen onun asıl ilmi ledünnidir. Belki de bu sebepten olsa gerek çoğu kimse onu “ümmi” diye tanır ve tanıtır. Onun ümmiliği Peygamber (sav)’in ümmiliğine benzer bir ümmiliktir. Gönül hocası Beyazıd-ı Bistami’nin (ö. 877) türbedarlığını yaparken dualarına karşılık bulur ve ledünni ilimle müjdelenir. Hep şöyle dua edermiş: “Ey Bâri Hüda! Beyazid’e ata ve bahş buyurduğun hikmetten ve giydirdiğin libas-ı marifetten bir nasip de izzet ve celalin hakkı için Ebu’l-Hasan kuluna da ihsan eyle!»

Gazneli Mahmut, Tuğrul Bey, Çağrı Bey ve İbn-i Sina gibi birçok alim ve devlet adamına hocalık etmiştir. İyi bir hekimdir. Yaşadığı dönemde ortalığı kasıp kavuran cüzzam hastalarından herkes kaçarken o cüzzamlıların tedavisi ile meşgul olmuştur. Hatta bu sebepten kendisine ledün ilmi verildiği de söylenir.

Dergâh olarak kullandığı çadırının kapısına şu ifadeleri asmıştır: “Her kim bu dergâha gelirse ekmeğini verin, inancını (dinini, mezhebini, meşrebini) sormayın. Zira Allah katında ruh taşımaya layık herkes Ebu’l-Hasan’ın sofrasından (ekmek) yemeye layıktır.”[2] Mevlana’nın, «Kim olursan ol, yine gel.» sözünün de bu sözden ilhamla söylendiği kabul edilir.

Kendisinden sonra gelen alim, mutasavvıf, evliya diye bilinen hemen herkesin yetişmesinde payı vardır. Mevlanâ (ö. 1273), Harakânî’den “Bilgeler Bilgesi” diye söz etmiş, Mesnevi’de, “Din Şeyhi” ifadesiyle hayranlığını itiraf etmiş ve pek çok şeyi ondan öğrendiğini belirtmiştir: «Bizim pazarımızda sattığımız mallar Ebu’l-Hasan Harakânî’den aldığımız mâna metaından başkası değildir. Ondan ne aldık ise ilim irfan mahfillerinde sizlere onları dağıtıyoruz. Onlardan başkasını değil.»[3]

Anadolu’nun manevi fethinin dayandırıldığı Ahmet Yesevi (ö. 1166)’nin hocasının, hocasının hocasıdır Ebu’l Hasan Harakani (ö. 1033). Ahmet Yesevi’den yüz yıl önce Anadolu’yu fethe doğudan başlamıştır.  Ahmet Yesevi onun yolunu devam ettirmiş ve nihai fetih ona nasip olmuştur. Tuğrul Bey (990-1063 ), Çağrı Bey (989-1060) ve Gazneli Mahmud (971-1030) ile görüşüp onlara taktik ve cesaret vermiş, onları cihada teşvik etmiştir. Tuğrul Bey’i güneye, Çağrı Bey’i batıya, Gazneli Mahmud’u da doğuya yönlendiren ve İslam ordularının karşı karşıya gelmesine siyasi dehasıyla mâni olan odur.

Gazneli Mahmud, Hasan Harakani’yi tanımak için ziyarete gelir, bir elçi gönderip çadırına davet eder: “Sultan senin için Gazne’den buraya geldi, sen de onun için çadırına gel.” diye haber salar. “Eğer gelmek istemezse kendisine Hak Teâla’nın: ‘Allah’a itaat ediniz, Rasulüne ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin’[4] ayetini okuyun.”  Elçi daveti iletince, “Beni mazur görün.” dedi.  O zaman ayeti okudular. Harakani, “Gidin Mahmud’a deyin ki, ‘Allah’a itaat edin’ emrine öyle dalmışım ki, ‘ Rasul’e itaat ediniz emrine uymaktan bile hicap ediyorum. ‘Emir sahipleri’ ibaresine nereden ulaşırım?”  dedi.  Bu sefer ziyarete kendisi gider ve baş başa sohbet ederler, dua ve nasihat ister. El öper, talebe olur. Harakânî ona nasihat eder ve gideceği zaman ayağa kalkıp uğurlar. Bu duruma şaşıran Gazneli Mahmut, “Gelişimde yüzüme bakmamış, kabul etmek istememiştin, şimdi uğurluyor ve iltifat ediyorsun, bu ikramın sebebi nedir?” dediğinde, “Önce sultanlık gururu ve imtihan için geldin, şimdi ise dervişlik tevazusu ile gidiyorsun.”  diye cevap verdi.[5]

Fütüvvet ve Ahilik anlayışının fikir babası ve ilk uygulayıcısıdır. “Alp-Eren” sözü, “Civanmert” ifadesi ona aittir.[6] “Sufi” yerine daha çok “Civanmert” kullanır. Böylece tasavvufun bir miskinlik okulu değil, aşk, heyecan ve hareket mektebi olduğunu işaret eder. Sultan Alparslan’ın isim babası odur. Nizamülmülk onunla görüşmüş, ondan istifade etmiştir. Nizamiye Medreseleri’ne fikir katkısı olmuştur. Bu medreselerin baş müderrisi, rektörü İmam Gazali de Yusuf-u Hemedani’nin talebesidir.

Alparslan’ın Anadolu’ya girişi, 1064’te Kars’ı ve Ani’yi (Şehristan) fethetmesi İslam Medeniyeti açısından dönüm noktası olmuştur. Kars o yıllarda doğunun İstanbul’udur. Bu fethin gerçekleşmesine Harakânî, gönülleri sevgi ile yumuşatmak suretiyle zemin hazırlamıştır. Bu sebeple “Harakânî, Büyük Selçuklu Medeniyetinin ruh mimarıdır.” dense mübalağa olmaz. Çağrı Beyin ordusuyla Kars’ı fethetmek için gelir, Ani ile Kars arasındaki Yahni Dağı’ndaki çarpışmada yaralanır ve şehit düşer. Bu yönüyle de Hz. Eyüp El Ensari’ye benzer. Kabri de IV. Murat zamanında keşif yoluyla bulunmuştur.

Devrin meşhur âlimi ve sûfi yazar Abdulkerim el-Kuşeyri (ö. 1072) kendisini ziyaret ettiği Harakan’da ondan yoğun bir şekilde etkilendiğini ifade eder: “Harakan vilayet (köy)’ine varınca, o pîrin haşmetinden dolayı fesahatim sona erdi ve (konuşacak) ibare kalmadı; öyle ki veliliğimden azledildiğimi sandım.”[7]

Pir-i Herat olarak bilinen, ünlü âlim Abdullah–i Ensari (ö. 1089), Harakânî hakkında şöyle der: “Hadis, ilim ve şeriatta şeyhlerim çoktur. Fakat tasavvuf ve hakikatte benim pirim Ebu’l-Hasan Harakânî’dir; eğer onu görmeseydim hakikati nasıl öğrenirdim?”[8]

Sevgili Peygamberimizden gelen hafi ve cehri tarik kolları Hz. Ebubekir (R.A.) ve Hz. Ali (R.A.) Efendilerimize ulaşmaktadır. Bu silsilenin ikisi de 6. İmam, İmam Cafer-i Sadık Hazretlerinde toplanmaktadır. Cafer-i Sadık’tan sonra Beyazid-i Bestami’ye ve ondan da Ebul -Hasan Harakânî’ye gelip birleşmektedir. Böylece Harakânî, silsile-i aliyelerin altıncı piri olup, tasavvuf ilminin dünyaya yayılmasında bir merkez olmuştur.

Feridüddin Attar’ın Tezkiratü’l-Evliya isimli eserinde yer verdiği Harakânî hazretlerine ait birkaç kelam-ı kibarı paylaşıyorum.

  1. Sabahleyin kalkan alim ilminin artmasını, zahit zühdünün, tacir ticaretinin fazlalaşmasını ister. Ebu’l Hasan ise bir kardeşinin gönlüne yücelik ulaştırma peşindedir.
  2. Bir mümini incitmeden sabahtan aksama varan bir kimse, o gün akşama kadar Peygamberle (s.a.v.) yaşamış olur. Eğer mümini incitirse Allah onun o günkü ibadetini kabul etmez.
  3. İki kişinin dinde çıkardıkları fitneyi şeytan bile çıkaramaz: Dünya hırsına sahip alim ve ilimden yoksun sofu.
  4. Bir mümini ziyaret ettiğinde doğan sevabı, kabul edilmiş yüz hacla değiştirmemen gerekir. Zira mümini ziyaret için verilen sevap, fakirlere verilen yüz bin altından daha fazladır.
  5. Dünya peşinde koştuğun sürece dünya senin padişahındır, ondan yüz çevirince sen ona sultan olursun.
  6. İhlas nedir sorusuna şu cevabı vermiştir: “Allah görüyor diye yaptıklarının hepsi ihlas, halk görüyor diye yaptıklarının hepsi riyadır.”

Harakânî Anadolu coğrafyasının yıldızıdır. Anadolu’nun İslam’la tanışmasında katkı sunan bir gönül insanıdır. Harakânî ve daha onun gibi nice gönül sultanları sorumluluklarını (Allah’a kulluklarını) aksatmadan yerine getirdikleri için Allah (C.C.)’a ne kadar şükretsek azdır.[9

 

[1] Attar Feridüddin, Evliya Tezkireleri, tercüme, S. Uludağ, s. 604.

[2] www.harakanivakfi.com.tr

[3] www.harakanivakfi.com.tr

[4] Nisa Suresi 59. Ayet.

[5] Attar, age, s. 599.

[6] Adem Dönmez’in yazdığı Civanmert isimli eser (Ensar Yayınları) ilgililerine tavsiye edilir.

[7] Attar, age, s. 597.

[8] www.harakanivakfi.com.tr

[9] Harakânî hakkında daha geniş bilgi için, Sadık Yalsızuçanlar’ın Yavuz Selim Uzgur’la yaptığı röportajdan oluşan ve Büyüyen Ay Yayınları’nca yayınlanan “Anadolu’nun Kalbi: Harakânî” isimli eserden yararlanılabilir.

Çok Okunanlar