Ey iyiliğin ve kötülüğün çemberinde dönen. Kendini kendine bırakmak çare değil. Bir uzatılacak dal, bir uçurum çiçeği hiç değil. Kendini azade kılmak yolun üzerindeki taşlardan dikenlerden...
Birden başladı yağmur çizgi çizgi çatılar Pencereden baktım yağmur altında çatılar Dışarısı o kadar uzak mı yoksa Irak mı Katliamlar bitmez mi bombalar düşmez mi Kum...
Geçip gitti aramızdan Masalın büyüsü kaldı yalnızca Tarifim gitti, talihim gitti Bir kuşun kanat çırpması gibi Güneş vurdu yüzüme… Bileydim ayrılık var Karşı dağın yılanı...
"...Fırın kapalı Sezai Bey dönüyordu. Yeni bir uygulama mı olacaktı ne pazar günleri diğer esnaflar gibi fırınların da kapanacağı hakkında? Genç arkadaşlar Sezai Bey’in Beylerbeyi’ne taşındığını...
Uzun ve meşakkatli bir yolculuğun sonunda Kavuşmak mı kavuşmamak mı diyerek acaba?
Yapılan bunca şeyin arkasındaki diyet acısıdır insanın! Çıkıyor birer birer perdeleri açınca gün yüzüne marifet!
kim doğru dürüst bir çıkış yapacak diye/ beklemenin hiç manası yok,/ benim haramilerim senin haramilerin iddiası/ çok bir kuvvetle/ muhtemel,/ şehrin bütün sorunlarını hatta sorunsallarını dahi/...
Ya ben doğrudan doğruya ortaya çıkıp her şeyi açık açık söyleyeceğim ya da sessizliğimi muhafaza ederek biraz daha temkin, biraz daha itidal ve biraz daha cesaret...
Bir zamanlar cuma günleri Valide Handaki Azerilerin Camii’ne gidiyordum. Büyük Valide Han Kapalı Çarşı’nın Mercan tarafına düşüyor. Oralarda bir yerde... İlkin orada duymuştum; “Allah’ım beni bana...
Akıl sahipleri daha ne kadar dayanabilirler ki, böylece kendilerini duyacak ya da anlayacak izan sahipleri çıkabilir mi diye; her şeye rağmen, heyhat, kalabalıkların içindeki yalnızlığı görmemek...