Vakit yok çekip gitmeye buradan, yolların başı mahmur, yolların kabahati büyük; yağmur da açamıyor kapıları; kapıları tutan ırmağın ışıltısında yıkanmış bir yaprak olmak da yetmiyor bırakıp gitmek için, her şey kendini yanıyor, her şey paramparça, her şey sessizliğin içindeki çığlık gibi; her şey bir kaçışın akıbetinden geriye kalan bütün yorgunluklarını bırakıyor; bütün mücrim bakışları cehenneme çevirmekte bir işe yaramıyor artık, hiçbir engel kalmadı önümde, etrafımı sarmış olan azgın alevin içinde yanarken bile elini uzatacak, bana gel diyecek biri de kalmadı etrafımda; beni bana bırakmak için ne varsa yapıyor, istiyor ki hiçbir şeyin kıymeti kalmasın yanımda;
işim bitti, sonum geldi biliyorum; yalnızca:
Anladım ki susuzluk kadar kötü bir şey yok bu fani dünyada!
Artık önemli değildi bütün kırgınlıklarım kalabilirdi burada!
Neyse ki kervana katılmadım; zaten vaktim yoktu, aslında başıbozuk bir kervandan ne fayda olurdu ki bana, bunu düşünmem lazımdı, muhakeme etmem lazımdı;
çünkü öyle rast gele olmazdı, çok önemliydi bu mesele; sorsam mıydım acaba, kime soraydım ki;
kim anlardı ki yangından, yakıp kavuran ateşten; öyleyse burada kalmam da anlamsızdı artık; peki ne kalmıştı ki geriye bir aynadan başka hicran yarası sunacak bana; şaşmış kalmıştım güneş tutulduğunda, yer sarsıldığında bir şeyler olacaktı, taşın toprağın yanmasından çıkacaktı belâ, her şey bırakıp gidecekti beni; benimse vaktim yoktu çekip gitmeye; ben taş olsaydım da yanacaktım günahlarımdan; iş işten geçmişti zaten, anlamıştım; çarem kalmamıştı:
Peki, gideyim, gideyim de nereye gideyim bu halimle dedim?
Varsa yoksa görkemli bir yalnızlıktı payıma düşen kalabalıklardan!
Söze hacet kalmadı, uzun solumalardan sonra gün ışıdı, her şey anlaşıldı artık; açılacak kapılardan biri mutlaka alacaktı beni içeri; zikrin hallerinden doğacaktı güneş,
mutlaka kuşluk vakti tutacaktı beni, alnımdan öpecekti saba rüzgârı; kadınım dualara duracak bir sessizlikle yürüyecekti ardımdan, benimse hiç vaktim yoktu ateşin başından kalkıp gitmeye, yanmaya bir adım kala,
yola bir adım kala kervana katılsam mı dedim; korktum sonra, ya alırsa beni, ya alırsa beni gözlerinin derya deniz maverasına, ya ben öldüm ya kurtuldum yanmaktan; başka çaresi yok; yok benim vaktim ardımda kalacak şeylerin akıbetinden kaçmaya; çünkü öldüm, öldürdüm bir güzel içimdeki hayvanı:
Başka kim var kapılardan kapılara sürünerek gitmiş olan benim gibi?
Benim gibi sürçü lisan dolaşıp durmuş olan hayatın çıkmaz sokaklarında?