Ben beni bildim bileli koşar adım çıkmışımdır merdivenleri.
Şimdi eteklerimde güneş rengi bir yığın yaprak da olsa.
Ne olacaksa hemen olmalı, yola bir an evvel çıkılmalı, sonraya bırakılmamalıydı hiçbir şey. Düşünürüz, bakalım, daha uygun bir zamanda, belki ileride, biraz bekleyelim, sabah olunca gibi ertelemeler hep acılı bir bakış yerleştirmiştir kirpiğimin ucundan gözbebeklerime.
Ruh ölçülerime tam uyan, ruhuma en çok yakışan bir şarkı sözünde olduğu gibi gözlerimde telaş, yıllar bence yavaştır. Bir deli rüzgâr gibi esmeliyim, esip geçmeliyim. Oldum olası rüzgârlı havaları sevmem de kim bilir belki bu tez canlılığımdandır.
Çocukluğumda yürümezdim, hep koşardım gidilecek yer ne kadar uzak olursa olsun. Koşardım çünkü rüzgârı, koşunca hissederdim yüzümde, savrulan saçlarımda. Oturarak oynanan oyunlara uzun süre tahammül edemez, kalkar koşardım. Sokaklarda bir iki tur atar gelirdim, bilirlerdi arkadaşlarım, bilirler ve başlarını bile kaldırmadan tebessüm ederek oyuna devam ederlerdi.
Rüzgârdan sonra ağaçlara da hep hayran olmuşumdur. Türü ne olursa olsun bir ağaç gördüm mü dayanamaz, o ağacın en tepesine tırmanır, orada oturur göğe bakardım. Benim göğe bakma durağımdı dalların oturak biçimli kıvrımları. Kararlı, muhteşem duruşlarıyla, rüzgâr estiğinde yapraklarının coşkulu türkü söyleyişiyle, seyredilen bir manzarada duyu algılarım ağaçlara odaklanırdı. Kökü ne kadar derindeyse o kadar dayanıklıdır hayatın fırtınalarına. Fırtına dallarını kırsa, yapraklarını dökse de dimdik ayaktadır ağaç.
Koşar adım çıktığım hayat merdivenleri bir fırtına gibi dalımı yaprağımı koparsa da kararlaştırılan güne kadar ayakta nefes almaya devam ediyorum. Yolun yarısından çoğunu geride bıraktığım bu yaşımda çoluk çocuk sahibi bir anne, saçlarına kar yağmış bir öğretmenim artık.
Hayat bir rüzgâr gibi geçermiş ya öyle geçti işte. Fakat içimdeki coşku dinmedi, tez canlılığım geçmedi, delikanlı çağımdaki cevher ışığını kaybetmedi, koşma isteğim, ağaca tırmanma hevesim yok olmadı. Lakin şu el âlem dedikleri, çepeçevre etrafımızı kuşatan kimliği belirsiz ağır hava… El âlem ne der; bu yaştan sonra koşulur mu, ağaca mı çıkılır tövbe tövbe! El âlemin ağırlığı yalnızca koşmamda ya da ağaca tırmanmamda omuzlarıma çökseydi razıydım. Onlara göre bu saatten sonra girişimcilik ruhunu susturmalı, bu saatten sonra tahsil maceralarına (!) yelken açmamalı, bu saatten sonra lisansüstü gayretlerle kendini yormamalısın! Şiire, gazele gönül vermemelisin! Yalvarmak, yakarmak nafile bugün geçen geçti!
Gittikçe artan yalnızlığımda tek korkum ne biliyor musunuz? Vücuda zerk edilen sakinleştiricinin yavaş yavaş etki göstermesi gibi bu tür sözlere alışmak ve inanmak. Caydırıcı sözlere kaygısız olduğum yalandır.
Çoğunlukla içi dışı bir olmayan el âlem yargıcının ne diyeceğine dümeni bırakırsam hayatımın serin ve huzurlu akışı yolunu şaşırır, başını taştan taşa vuran avare cılız bir su olur. Gün gelir akış durur.
Sular sararsa da yüzüm perde perde solsa da semaya ağlayarak baksam da eteklerimde güneş rengi bir yığın yaprak olsa da kızıl havalar akşam olduğunu haber verse de durmak, ölümdür benim için.
Hayat denen bu sokakta, yaşamak denen bu oyunda evden çağrılana dek koşmaya devam edeceğim.