Tanım kümem ve değer kümem sonsuz elemanlı, görüntü kümem ise sonlu, öyle bir fonksiyon ki bu alna yazılanlar sonsuz olasılığın içinde kendine küçük bir küme yapmış. İnadına içine, inadına sınırlı ve ne yaparsan yap hâlâ ulaşılamamış değerlerle dolu. X mi, y mi, f mi, sorunlu olan hangisi? Kaptan sağa çek, açıkta eleman kaldı.
Bir değerden diğerine götüren işlemler kumkumasıdır fonksiyon, yani oyunun kuralıdır. Oyuna giren oyuncunun kurala uygun işlemlerden geçirilmesinden sonra ortaya çıkan görüntü önemlidir. İşte o kendine layık gördüğün değerindir. Tanım kümesinin her elemanı aynı kuralla şekillense de farklı görüntülerde görücüye çıkar, bu doğaldır çünkü x’ler de farklıdır.
İnsanları ele alalım mesela; eşi benzeri olmayan karmaşık canlılar, dünyanın oluşumundan kıyamete kadar yeryüzünün iflah olmaz istilacıları… Bizler, bu kadar insan bir araya geldik ve bir dünya kural icat ettik. Kuralların çoğu geçmişin, geleceğin ve bugünün kesişim kümesi aslında. Mesela evrensel değerler; hani şu, insanı “insan” yapan şeyler… Kural çok basit, ancak sonuçlar hüsran… Herkesin istediği aynı şey değil mi, yoksa güzellemelerle birbirimizi mi kandırıyoruz? Bu işteki hikmet nedir, anlamıyorum! Anlayan beri gelsin.
Klasik fiziğin önemli temsilcilerinden Newton’un 3. Hareket Yasası der ki; etki=tepki, tabii zıt yönlerde. Fizikte böyle, peki sosyoloji ve psikolojide karşılığı var mı bunun? Ne de olsa Newton, Maxwell ve Hertz gibi bilim insanlarının fizik alanındaki düşünceleri sosyolojik çalışmalara da yansımış, hatta sosyolojinin babası sayılan Comte ve kurucusu Durkheim’in eserlerinde kendisine yer edinmiş. O halde biz de bu konuda amatör bir ruhla dimağ çatlatabiliriz.
Bakalım hareket yasalarını fizik dışına taşırsak ne olacak, galiba işler birazcık karışacak. Açalım biraz: Etki tepki yasası hareket konusunda madde davranışlarını net bir şekilde açıklarken insan davranışlarını açıklamada iki noktada aciz kalır: İlki kuvvet yönü (zıtlık), ikincisi kuvvet büyüklüğü. İnsanlar çoğunlukla etkiye aynı yönde tepki verir. Gülümseyene gülümseriz, kötülüğe kötülükle, iyiliğe iyilikle cevap veririz; aynı şiddette ya da daha fazlasıyla nadiren karşılıksız bırakırız yahut “Bir şey yaptım en azından” diyecek kadar azıyla yetiniriz. Kötülüğe iyilikle karşılık veren babayiğitler de yok değil hani…
Fiile ve faile göre değişiyor işte, karakter meselesi ama sonuçta her daim kaybeden/kaybedecek bir paradigma. O halde bırakalım Newton yasaları sadece cisimlerin hareketini açıklasın, bunu psikolojiye ve sosyolojiye taşımayalım. Zaten hız, ışık hızına yaklaştıkça bilim Newton’dan Einstein’a dümen kırıyor. Özetle yanlıştayız ahali, fizik dışında etki≠tepki, eşit olmamalı yani.