1. Anasayfa
  2. Edebiyat
  3. Deneme

Dondurma

Dondurma
0

Bu yıl güneş, sanki daha bir hararetliydi. Yazın sıcak günlerinden biriydi. Hissedilen sıcaklık söylenenin çok üstündeydi. Bu yaşıma kadar böyle sıcak görmedim diyemiyorum, belki sebep olan, ruhumun gerginliği ve iç çatışmalarım olabilir. Bu sıcak günlerde, insan, yıl, ay ve gün fark etmez,  zaman zaman farklı ruh halleri yaşayabiliyordu.

Gün boyu tedirginliğimin ve huzursuzluğumun gölgesinde bir gün geçirdim. Bir taraftan sıcak, bir taraftan karmaşık duygularım rahat bırakmıyordu. Akşamüzeri yine öğrenilmiş duygularımın esiri oldum. Kendi kendime söz verdiğim halde, yine başaramadım…

Arayan, soran, gelen giden, konu komşu sağ olsunlar, evimiz, akşama kadar hiç boş kalmadı. Saymışlar gelmişler diye de üstelik çok mutlu olduk. Fakat bu benim duygu değişkenliğim ne olacaktı, onu bir türlü çözemedim. Her an kendime ya da yanımdakilere bir sınır çizebiliyordum. Bazen siyah, bazen kırmızı… Yine olan oldu! Çizdiğim sınırlarda dolandım durdum, tıpkı bir labirentin çizgilerinde kaybolmuşum gibi…

Daha çok odamda, kitaplarla kurduğum dünyamda, evdekilerle iki lâf etmeden günü bitirirdim. Mutfakta torunlar ve büyükanne arasında ayrı bir dünya vardı. İçten içe ister istemez bir kulağım onlardaydı. İstesem de onların bu dünyasına, bir türlü dâhil olamıyordum. Gün bitiminde, mutfaktan gelen kek ve kurabiye kokularını sineye çekmek zorunda kalıyor olsam da beni büyükanne muhakkak hatırlardı. Torunlarımızın koşturmacasına rağmen, masama usulca bıraktığı, bir bardak çay ve bir tabakta tarçın kokulu kurabiyeler. Yine itiraf edemediğim, şımartmamak adına tonlarca duygu…

Torunlar, giderken, birer poşet dolusu atıştırmalıklarla, mutfaktaki kokuya ortak olduklarında, eşimin keyfine diyecek yoktu. Onları mutlu etmek için elinden geleni yapardı. Yorulurdu fakat mutluluk daha ağır basardı. Sadaka vermekle eşdeğer olan, çocuk sevindirmek, derdi. Çocuklar onun, kırmızıçizgisiydi. Her şey çocuk olmakla başlar. Ve dahi insan olmak…

Onu bir türlü anlayamıyordum ya da anlamak istemiyordum. Kendini yıprattığını düşünür, biraz da serzenişte bulunurdum.

Benim her daim sınırlarım vardı, çocuk veya büyük… En önemlisi, duygularıma sınır koymuşum. Sevgi sözcüklerinin altını çizerek, erkekliğin kanunlarından saymışım. Bir güç beni hep alıkoyardı. Sevmekten, sevilmekten, daha çok da sevmekten! Şımartmak ve şımartılmak en büyük korkumdu. Arkama döndüm, bir baktım ki ben hiç, o zevki hiç yaşamamışım. Kendimi hep frenlediğimden, sevgide gaza basamıyorum. Hep kontrol, hep kontrol… Oysa biraz şımartmak, şımartılmak, sevgiyi, umudu, mutluluğu hissederek, sonsuzluğa taşıyabilmekmiş.

Bu yaşıma kadar, alamadığım bir duyguyu, öğrenmekle uyarılmak arasında gidip gelmişim. Her şey kontrol altında…

Kontrollü giriş çıkışlarla, zamanın akışında, kaybolmak üzereyim. Bu akışta var olabilmek için hâlâ ver elini diyorum. Kurtulmayı beklerken küçük bir kız çocuğu yaklaştı yanıma. Masum bir ifade yüzüne öyle bir oturmuş ki dağılmış, sarı saçlarının arasından görünen, hafif kızarmış, çağla yeşili bir çift göz, çaresizliğime ayna tutuyordu.  Elinde A. Orman Çiftliği’nin dondurması vardı. Sana da vermek isterdim ama üstünden biraz yedim dedi. Günler öncesinde, kendisini şımartmamak için çok istediği halde ona dondurma almadığını düşündü. Başka türlü anlaşılmasın. Gerçekten almayışının sebebini kendine bile izah edemiyordu. İnsan nasıl alışırsa öyle mi yaşardı? Oysa gözünde iki damla yaş ile veda eden çocuğa el sallamak için nasıl yüzümüz olacaktı?

Vermenin, verebilmenin hazzını yakalayabilmek kadar güzel bir şey yoktu. Büyükanne bunu hep yapıyordu, maddi manevi, ama ben her zaman kontrol ve fren kısmındaydım. Duygu öğrenilebilir bir şey miydi, yoksa doğuştan gelen bir davranış biçimi miydi? Acaba ben bunu öğrenebilir miydim? İnsan huzuru kaybettiğinde; sevmek, sevilmek ile şımarmak şımartılmak arasında kararsız kalırken, bir köprüde; elinde, eriyip giden bir külâh dondurmayı, daha ne kadar tutabilirdi? Tutamazdı, onun da bir dayanma gücü, bir ömrü vardı. Tıpkı, ne kadar iyi bakarsak bakalım, durduramadığımız zaman gibi… Durduramadığımız çocukluğumuz gibi… Ve hatta durduramadığımız geleceğimiz, torunlarımız gibi…

İnsan doğduğu andan itibaren öğrenebilen bir varlık olduğunu göstermiştir. Neyi nasıl öğrenip öğrenmeyeceğine, kendisi karar verir ve sonucu yaşarken görür. Ben de âcizane; yapamadıklarıma takılmadan, sözlerden ve cümlelerden kurulmuş yazılı kanıt bırakmak istiyorum kendilerine ve sevdiklerime. Belki bir gün, merak edip, açıp okurlar, diye…

Annem, çocukluğumuzdan; kardeşlerim ve benden hepimize birer ikişer parça eşya saklamış. İçinde benim günlüğüm de vardı. Belleğimde flu olan yarısı var, yarısı yok cümlelerin tamamı, ayan beyan şimdi ortaya çıktı. Noktadan sonra büyük harfle başlanmış, eciş bücüş kelimelerin arasında büyük babamı gördüm. Kendisi bir öğretmendi; bana çocukluğumu getirmişti…

Zekiye Kahraman 13 Ağustos 1961’de Kütahya’nın Simav ilçesine bağlı Muradınlar köyünde dünyaya geldi. Kendisi altı kardeşin en büyüğüydü. İlkokulun ilk üç yılını babasının görev yaptığı İzmir- Torbalı’ya bağlı Eğerci köyünde, son iki yılını da Manisa-Selendi’de okudu. Selendi’de başladığı ortaokulu Akhisar’da tamamladı. Akhisar Kız Meslek lisesini bitirdi. Ayrıca dışardan bitirme sınavlarına girerek İmam-Hatip Lisesi’nin orta kısım mezunu oldu. 1980 yılında evlenerek hayatına ev hanımı olarak devam etti. Eşinin görevi dolayısıyla KKTC- Gazimagosa’da, Özbekistan–Taşkent’te ve Suriye–Halep’te bulundu. Yazı hayatına şiirle başladı. Şiir yazma çalışmalarının yanı sıra kumaş boyama, eskitilmiş yakma resim denemeleri ve tezhip çalışmaları yaptı. Anılarını, Öncü Kitap’ta, 2000 yılında Bi Dolu Dünya Yaşanmışlıklar adıyla yayımladı. Anılarına göndermelerle örülü şiirleri de bu anılar dosyası içindeki yerlerini aldı. Denemeleri Geçerken dergisinde yayımlanıyor. Şu anda Ankara’da yaşıyor. Biri kız biri erkek iki evladı, onlardan da beş torunu var.

Yazarın Profili

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir