1. Anasayfa
  2. Edebiyat
  3. Deneme

Firar: Sessizce Bir Kaçış…

Firar: Sessizce Bir Kaçış…
0

Firar, sözlükte herhangi bir şeyden kaçıp uzaklaşmak… Gönlünü bakımdan geçirenler için firar; halktan ayrılıp Hakk’a yönelmenin, fânileri terk edip ezelî kudreti bulmanın, onunla ebedi olmanın, ona sığınmanın, damlanın kendi küçüklüğünden vazgeçip deryaya kavuşmasının, zerreden yüz çevirip daimî güneşe teveccüh etmenin ve benliğin dar çerçevesinden sıyrılarak varlığın asıl sahibinin esma sahiline atılan kulaçtır firar. Bu açıdan firar, insanın manevi yolculuğunu simgeler. Bu açıdan firar, insanın manevi yolculuğunu simgeler. Kur’an-ı Kerim’deki şu ilahi çağrı, firarın rotasını belirler:

“Kaçıp Allah’a sığının.” (Zâriyât, 51/50)

Firar, anlamsızlıktan uzaklaşıp anlamı aramaktır; boşluğun yerini dolduran huzura kavuşmaktır. Tam da bu noktada şu ayet ruhlara nüzul eyler:

“Rabbimiz! Sen bunları boş yere yaratmadın.” (Âl-i İmrân Suresi, 3/191)

Şairlerin diliyle ifade edersek:

“Bakarım kâinatta yaratılmış her şeye, intizamı, ahengi ve sevdayı görürüm.” (Karakoç, 2005b:8)

Yaratılmışların özünü anlamak için bir çağrı yapılır; ezelden sonsuza uzanan bu anlam dünyasında düşünceler kapı aralar ve şairce şöyle seslenir:

“Ezelin ezelden öncesi vardı,
Yine sonsuzluktur sonsuzun ardı.
Zaman yumağına bizi kim sardı?
Aklını yorarsan beni de çağır.”

Der ve davet eder birlikte firarlara:

“Şüphe ‘başlangıç’tır, karar ‘nihayet’
Zamanı zamana etme şikâyet
Kaçmak kurtuluştur diyorsan şayet
Beraber kaçalım tut ellerimden.”

Sonrası ise karanlıktan şerden iyiliğe doğru bir kaçıştır:

“Rabbim! İşleyip durduğum şeylerin şerrinden Sana sığınırım.” (Buhârî, Daavât 2, 16)

Öfkeden rızaya yönelmek, affa kaçmaktır da:

“Allah’ım! Gazabından rızana, cezandan affına sığınırım.” (Müslim, Salât 222 )

Nihayetinde insan duraksar ve kalıcı bir karar verir:

“Senden yine Sana sığınırım.” (Müslim, Salât 222)

Ve böylece gerçek güç ve kudrete ulaştığında şunu itiraf eder insan:

“Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh.” Der bilir ki havl de kuvvette Onundur. Onsuz olamaz, onsuz olmaz canım; o isterse olur…

Fanilikten baki olana kaçış başlar:

O’nun zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm O’nundur ve siz ancak O’na döndürüleceksiniz.” (Kasas, 88)

Bu hakikati idrak eden insan şöyle der:

“Bâki-i Hakiki yalnız sensin. Mâsiva fânidir. Fâni olan elbette bâki bir muhabbete ve ezelî bir aşka medar olamaz.”

İçindeki o derin bağlılıkla firar eder…

Acizlikten kudrete doğru bir yolculuk başlar. Gönül aynasını temizlemek gerekir kalbin farkındalığı için:

“Gönül aynesin silmek gerekdir kalb-i agahe
Muhabbet şems-i doğmuşken ne lazım mihr ile mahe
Ne müşkil hacetin varsa hemen arzeyle Allah’a
Der-i Mevla dururken bakma Lütfî başka dergahe”
der ve O’nun huzurunda başka huzur aramaz.

Firar insana kadim bir yazgıyı hatırlatır: Bu sadece duvarları aşmak ya da zincirleri kırmak değildir; bazen bir yükten, bazen geçmişten ya da hatıralardan kaçıştır. Ancak insanoğlu en çok kendi içine hapsolur. Ve aslında en zor olan firar kendinden uzaklaşmaktır. Çekilir yürekten bir söz mıknatıs gibi,

Hep nefs çıkar karşıma, ölüp ölüp dirilsem;

 İnsandan kaçmak kolay; kendimden kaçabilsem…”

Firar aynı zamanda bir başkaldırıdır; alışılmışa, dayatılana, kalıplara karşı bir isyan. Herkesin yaşadığı gibi yaşamak yerine kendi yolunu bulma çabasıdır. Bazense yüktür; bazen ise kendine doğru bir içsel yolculuğun yükten kurtulmanın ifadesidir. Şairin dizelerinde olduğu gibi: “Bu yük senden Allah’ım çekeceğim naçarım, senden sana sığınır, benden sana kaçarım.
Bazen kaçmak, aslında sığınmaktır.”

Çoğu zaman insan, firar ettiği anda özüne yeniden kavuşur; unutulmuş parçalarını bulur. Ancak hiçbir firar bedelsiz değildir. Kaçışın ardında belirsizlik, yalnızlık ve yorgunluk gizlenir. Yine de firar, insan ruhunun hakikate ulaşma yolculuğunda bir adım olabilir. Şarkının melodisini hatırlatır bize:

“Uykum firari, gecem firari, ben firari bu saatte. Ölüm bir nefes kadar yakın olmuş ensemde.”

Kaçmak… Peki, ama nereye? İnsan bazen bulunduğu yerden değil, kendi içinden firar etmeyi arzular. Kalabalıklar içinde taşıdığı derin yalnızlıktan, diline gelip de söyleyemediklerinden ya da susmaya mecbur kaldığı onca andan kaçmaya çalışır. Çünkü en ağır kelepçe sınırlılık, insanın en büyük hapishanesi ise kendi yüreğidir.

Firar bir cesarettir. Herkesin aynı yoldan gittiği yerde, “Ben bu yolun yolcusu değilim” diyebilmektir. Kalıpları kırmak, zincirleri çözüp atmak… Belki de en zor olan, firarın içten içe adımıdır:

“Hep nefs çıkar karşıma, ölüp ölüp dirilsem;
İnsandan kaçmak kolay; kendimden kaçabilsem…”

Ama unutma; her firarın bir bedeli vardır. Kimi zaman yalnızlık, kimi zaman pişmanlık… Yine de insan, bu bedeli ödemeye razı olur.  “Kim bilir, bazen onurlu bir duruşun bedeli onursuzlaştırılmak mıdır?”

Bazen bir kuş gibi gökyüzüne firar edersin, bazen bir çocuk gibi masumiyetine. Bazen de geçmişinden firar edip geleceğine sığınırsın. Ve nihayetinde, hayatın kendisi de bir firar değil midir? Anne karnından dünyaya, gençlikten yaşlılığa, sevinçten hüzne… Hep kaçış hâlindeyiz. Belki de en son firar, turabdan Rabbe dönüşle gerçekleşir; insan, bütün yüklerinden azade, hakikatin kollarına firar ederek uyanır rüyalardan ve hakikatin sırrına erer.

Haydi, veda başlasın yine rotam oluştur benim!

Bu firar aklına nereden, ne zaman esti senin?

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir