2017 Mayıs’ının son günleriydi ve mübarek Ramazan ayıydı. Türkiye Diyanet Vakfı’nın Uluslararası İmam Hatip Liselerine öğrenci seçiminin son ayağını tamamlamak için Moğolistan’ın başkenti Ulanbatur’dayız. Aslında son ayak Doğu Türkistan olacaktı ama Çin yönetiminin baskı ve zulümleri sebebiyle kardeşlerimizin fişlenmesinden ve daha fazla zulme maruz kalmalarından endişe ettiğimiz için onlara dua ettik ama programa dâhil edemedik.
Moğolistan, Doğu ve Orta Asya’da bulunan denize kıyısı olmayan bir ülkedir. Kuzeyde Rusya ile doğu, batı ve güneyde ise Çin ile komşudur. Resmi haritalar Çin’i komşu gösterdiği için öyle diyoruz ama asıl batı komşusu Doğu Türkistan-Sincan Uygur Özerk Bölgesi’dir.[1]
Bugünkü Moğolistan, tarihte bir dönem Göktürkler tarafından yönetilmiştir. Bu pencereden bakıldığından ecdat toprağıdır. Moğol İmparatorluğu ise 1206 yılında Cengiz Han[2] tarafından kurulmuştur. Cengiz Han, Moğol halkı tarafından çok sevilmektedir. Günümüzde Moğolistan, dış politikasında önceliği siyasi ve coğrafi şartların da gereği olarak Çin ile Rusya’ya tanıdığı için Türkiye ile ilişkileri istenen düzeyde değil maalesef.
Moğolistan, dünyanın en seyrek nüfuslu ülkesidir. 1.5 milyon metrekarelik yüzölçümüyle Türkiye’nin iki katı toprağa sahip olsa da nüfusu Türkiye’nin yüzde dördü kadardır. Diğer Türk Cumhuriyetlerine bakarak Müslüman nüfusu çok azdır. Toplam nüfusa oranı yüzde altıdır. Nüfusun çoğunluğu maalesef Budizm’i din olarak benimsemiştir. Toplam nüfusun yarısı başkent Ulanbatur’ da yaşamaktadır. Ulanbatur, Moğolcada “Kızıl Bahadır” anlamına gelmekteymiş. Türkçede argo bir kelime olan “ulan” zamanla “lan” olmuş. Kelime, yiğit ve bahadır anlamlarına gelmektedir.
Ulanbatur; Orta Kuzey Moğolistan’da, Tula Nehri[3] üzerinde bir vadide yer almaktadır. Şehir; ülkenin kültür, sanayi ve ekonomik kalbi ve aynı zamanda Moğolistan karayolu ağının merkezidir. Çok yoğun, tıkış-tıkış bir şehir. Hayat standardı ise çok düşüktür. Bakır madeni açısından dünyada ikinci sırada gelmektedir.
Asıl geçimleri, hayvancılık üzerine ama et mamul ürünlerini ithal ediyorlar. Etin kilosu iki dolar. Bugünkü parayla 82 TL civarı. Nedendir bilemiyorum Avrupa da dâhil olmak üzere Asya’da ve Afrika’da etin en pahalı olduğu ülke Türkiye. İnternetten bir göz attım ABD’den de daha pahalıyız.
Moğolistan’da trafik normalde sağdan işliyor. Ne var ki çok miktarda direksiyonu sağ tarafta olan araç var. Direksiyonu sağda olan araçlar uygun fiyata Japonya’dan geliyormuş. Bir defasında şoför sol kapıyı açtı; “buyur” dedi bana. Sanırım yoruldu benden yardım istiyor sandım. Arabaya bir bindim, direksiyon yok. Meğer sağdaymış.
TDV’nin koordinatörü mihmandarımız Halil kardeşimiz çok aktif. Güzel bir ekiple güzel işler yapıyorlar. Bir dernek kurmuşlar ve bu derneğin uhdesinde kız ve erkek öğrenciler için yurtlar açmışlar. Gençlerle buluştuk ve kısa bir sohbet yaptık. Maşallah İslami bilinç seviyeleri çok yüksek.
Bayülgen’e Gidiyoruz
Ulanbatur’da fazla kalmayıp uçakla Bayülgen’e gitmek üzere yola çıktık. Uçuş saatimiz 03.40 idi ama tam saatinde hareket edemedik. Hava çok soğuk, titredik adeta. Küçük bir pervaneli uçakla alışık olmadığımız bir yola çıktık. Hatırladığım kadarıyla otuz kişi kadardık. Uçağın küçük olması korkuttu bizi ama enginden uçması sebebiyle Altay Dağları’nı temaşa ederek yol aldık. Küçük uçağımız bir yerde indir-bindir yaptı, mola verdi. Bu arada iki valiz taşımak zorunda olan bir kadının çocuğunu kucağıma aldım, yardım ettim. Çocuk beni o kadar çok sevdi ki annesine gitmek istemedi. Ağlayarak vedalaşmak zorunda kaldık.
Bayülgen, uçaktan bakılınca çok büyük bir köy görünümünde. Bir yıl önce çok katlı bir bina yapılmış. Binalar çoğunlukla tek katlı mütevazı ve bahçeli. Çoğu evin yanında “yurt” dedikleri çadır evler var.
Bayülgen, kırk bin nüfusu olan Müslüman bir şehir. Şehir dediğime bakmayın adı şehir. TDV olarak maddi destek verdiğimiz bir İmam Hatip Lisesi var burada. İdare ve öğretmenler soğuk karşıladılar bizi.
Müftü Azadhan’ı Ziyaretimiz
Azadhan Muhan, kendini bize müftü diye tanıtıyor. Moğolistan devletinin dini bir teşkilatlanması ve görevlendirmesi yok. Müftülük payesi kendisinin ve yakınlarının ona uygun gördükleri rütbe. TDV olarak “bizim” diye tanıtımını yaptığımız İmam Hatip Lisesinin sahibi ve genel müdürü konumunda. Okuldaki tüm görevliler onun yakın akrabaları. Osmanlı’nın Sivas Valisi Halil Paşa’nın meşhur “Gitmediğin köy senin değildir” deyişi yerinde bir sözdür. Yıllarca bizim dediğimiz okul meğer bizim değilmiş. Bundan böyle para göndermemiz gerekmez. Bizim TİKA, eski okul binasının tamir ve tefrişatına yardım etmiş. Müftü Azadhan, yardım alabileceği herkesle sıcak ilişkiler kuruyor. Bize de yerel sazları dombra hediye etti.
İstanbul’dan bir ilçe müftülüğünün destekleriyle öğrenci yurdu yapılmış. Bizi de burada misafir ettiler. Külliye diyebileceğimiz yapı topluluğu içinde bir de mütevazı cami var. Ramazan ayı olması sebebiyle teravih namazlarımızı burada kıldık.
İftar yemeğinde gazoza benzer bir içecek ikram ettiler ama tamamen doğal. Yıl içinde 22-30 Mayıs tarihlerinde Kayın ağacından çıkan bir su imiş. Kayın sütü diyebiliriz. Yılda beş gün çıkarmış bize de nasip oldu.
Tonyukuk Yazıtlarına Gidiyoruz
En güzel asfalt yol, Tonyukuk Yazıtlarına[4] giden yol. Karakurum’dan Yazıtlar’ın bulunduğu bölgeye kadar 46 km’lik bir yol. Öğrendiğimize göre Türkiye’nin destekleriyle yapılmış bu yol.
Tonyukuk, Bilge Kağan’ın[5] kayınbabası ve veziri. İlk defa “Türk” kelimesi yazılı olarak bu yazıtlarda geçiyormuş. Yazıtlar, koruma altına alınmış, kapılar kapalı. Ne var ki yakınlarında hiçbir görevli yok. Buraya kadar gelip de görmeden gitmek olmaz dedik ve tel örgülerin üzerinden içeriye girdik. Yazıtların 720 yıllarında yazıldığı tahmin ediliyor. Talas Savaşı’ndan önce yazılmış. Henüz Türkler Müslüman olmamış yani. Tonyukuk çok bilge bir insanmış. Sadece Bilge Kağan’a değil toplamda beş krala vezirlik yapmış.
Yazıtların bir bölümünde: “Ben bilge Tonyukuk’um, Çin ülkesinde doğdum. Türk Milleti Çin’de tutsak idi. Türk Milleti hanını bulamayınca Çin’den ayrıldı, han sahibi oldu” diye yazıyormuş.
Nalay Kasabası ziyaretimiz
Tonyukuk yazıtlarını ziyaretten dönüşte çoğunluğu Müslüman olan Nalay Kasabası’na uğradık. Dosteli Derneği aracılığıyla buraya 2010 yılında çok güzel bir cami yaptırılmış. Aslında sadece cami değil bir kültür merkezi. Açılışını da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yapmış. Ramazan ayı olması sebebiyle iftarımızı oradaki kardeşlerimizle birlikte çadırda yaptık. Kültür merkezi var ama geleneksel çadırdan vazgeçememişler. İftardan sonra camiye geçtik, akşam namazını kıldık. Çok şirin bir cami olmuş. Hani butik derler ya öyle bir şey. Kubbede Hocam Hattat Arif Yücel’in yazılarını görünce daha da mutlu oldum. Hocamı aradım mutluluğumu paylaştım. Hocam, bu camiye yazı yazdığını hatırlayamadı. İşin doğrusu boyayı yapan işgüzar usta izinsiz olarak kopya etmiş. Arif Hocam ârifane bir sözle; “Yıldırım Hoca, en azından imzamı koymuşlar!” dedi. Bir camiye milyonlar harcanıp da sıra hat yazılarına gelince geçiştirilmesi veya çalıntı -ki bazen hattat yazısı da olmayabiliyor- yazılarla süslenmesi hiç hoş değil. Böyle bir camide ecdat gelse muhtemelen namaz kılmazdı.
Teravih öncesi ben fakire vaaz teklifi yapıldı. Severek kabul ettim. Tabi konuşmam bir arkadaşımız tarafından tercüme edildi. Camideki düzen asr-ı saadetteki cami düzenini anımsattı. Ön saflarda erkekler, sonra erkek çocuklar. Arka saflarda da hanımlar vardı. Ne zaman icat edildiğini bilmediğim perde çekilmemişti. Konuşmacıyı sadece duymuyor aynı zamanda da görüyorlardı.
Ülkede İslamiyet
Moğolistan’daki Müslümanlar, 1930’lu yıllarda inançlarından dolayı zulme maruz kalmışlar ve camileri tahrip edilmiş. Evlerde Kur’an bulundurulması yasaklanmış. Tek parti yönetiminin sona ermesinden itibaren İslâmî hayat yeniden canlanmış. Bugün halk arasında geleneksel dinî uygulamalar gayri resmî olarak devam ediyor. 1990’da Moğolistan’ın eski Çin büyükelçisi Hacı Hadirin Sayran’ın liderliğinde Ulanbatur’da “Moğolistan Müslümanları Derneği” kurulmuş. Dinî kitaplar ülkeye Hindistan, Pakistan ve Türkiye yoluyla ulaştırılıyormuş.
Cengizhan’ın memleketinde Cengizhan Havalimanı’ndan 11.30’da Türkiye’ye uçuyoruz. Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te yolcu almak ve yakıt ikmali için iniş yaptık. Bize de bir saat izin verdiler, bu süreyi havaalanında geçirdik. 16.30’da tekrar havalandık. İstanbul’a beş saatte ulaşmamız planlanmıştı. Ne var ki pilotumuz 18.30’da İstanbul’da olacağımızı anons etti. Yolculuk beş saatti ama üç saatlik saat farkı sebebiyle böyle oldu. Saat; 20.00 uçağıyla Ankara’ya hareket ettik. Yol arkadaşım Veysi Bey seferilik hakkını kullandı ve oruç tutmadı. Ben de bu en uzun orucu tecrübe etmek istiyorum dedim (yaklaşık 23 saat) ve Rabbime hamdolsun ömrümün en uzun orucunu Sakarya’nın üzerinde açtım.
Ata topraklarını gezmek ve oradaki kardeşlerimizle hemhal olmak çok güzel; ama buralara turistik gezilerin ötesinde daha uzun soluklu hayırlı vesilelerle gelmeli. Birbirimize çok ihtiyacımız var. Onların da bizden beklentileri var. Tekrar gelmeye ve yeni projelere niyet ederek ayrılıyoruz.
[1]Doğu Türkistan-Sincan Uygur Özerk Bölgesi: Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuzeybatı kesiminde bulunan Doğu Türkistan’daki Uygur Özerk Bölgesi’nin Çince’den gelen adı.
[2]Cengiz Han 1206 kurultayında “han” ilan edildikten sonra halkın yaşamlarını düzenleyen ‘‘yasa’’ adı verilen kurallar koydu. Bu kuralların birinci maddesinde: ‘‘Yeri ve göğü yaratan, ölümü, hayatı, serveti, fakirliği istediği gibi dağıtan, her şeyde mutlaka hükmünü yürüten bir tek Tanrı’nın varlığına iman etmenizi emrederim.’’ diyerek İslam’a çok yaklaşmış ama iman ettiğine dair somut bilgi yoktur.
[3]Tula Nehri: Orta ve Kuzey Moğolistan’da Moğollar tarafından kutsal kabul edilen 704 km uzunlukta bir nehir.
[4]Tonyukuk Yazıtları; Orhun Irmağı vadisinde 8. yüzyılda yazılıp dikilmiş olan Göktürk Yazıtlarından birisidir. Bu yazıtta, Türklerin savaş stratejileri, bağımsızlık mücadelesi için verilen savaşlar, Bilge Tonyukuk’un Türk milleti için verdiği mücadeleler anlatılmaktadır.
[5]Bilge Kağan, (683-734) Gök Türk Devleti’ni 716-734 tarihleri arasında yöneten kağandır. Babası Kutlug’u küçük yaşta kaybetmiş. Kağanlık döneminde veziri Buyruk Çor tarafından zehirlendi.