2016 Eylül ayındaki Hindistan ziyaretimizin arkasından, Ekim’in ilk haftası Ömer Faruk Korkmaz’ın rehberliğinde Pakistan’a gitmek üzere yola çıktık. Ömer Faruk Bey, yüksek tahsilini Pakistan’da yapmış ve Pakistan’ı çok iyi biliyor. Biz de bu tecrübeden istifade ediyoruz.
Pakistan, uzun ve çileli bir mücadelenin neticesinde özgür kalan, felaketler sebebiyle bir türlü özgürlüğün tadını çıkartamayan “temiz” ülke. Dünyanın en kalabalık ülkesinin başşehri Yeni Delhi’den Pakistan’ın eski başşehri Karaçi’ ye, başka bir kalabalık ülkeye doğru yola çıkıyoruz. Havaalanına indiğimizde sanki kendi ülkemize inmiş gibi içimizde sıcaklık hissettik. Hindistan’a bakarak daha temiz ve daha medeni. Havaalanında görevlilerin işi ağırdan almaları, lakayt davranışları ve iş bilmezlikleri bizi üzüyor, yakıştıramıyoruz. Normalde Türklere iyi davranıyorlar ama Hindistan’dan geldiğimiz için olsa gerek işkillendiler, benim yeşil pasaporta ve Ömer Bey’in diplomatik pasaportuna takıldılar, gereksiz yere oyaladılar. Medreselerin ve İslami çalışmaların en yoğun olduğu aynı zamanda güvenlik problemlerinin ve adi suç oranının en yüksek olduğu bir şehir Karaçi. 21 milyon nüfuslu bu şehrin içi kısmen Hindistan şehirlerini andırsa da sahili aynı İstanbul. Deniz kıyısında kahvenizi yudumlarken kendinizi Sarıyer sahilinde zannedebilirsiniz.
Gülmeye ve huzura hasret ülke Pakistan. Tabii ve suni afetler ülkesi Pakistan. İngilizlerin ve Hinduların zulümlerinden tam kurtulduk derken yakalarını depremler ve sel felaketleri bırakmamış. Bir de bunların üzerine mezhep kavgaları eklenince çile üstüne çile olmuş. İhtilaller ve bitmeyen anarşi sebebiyle gülmeye hasret ülke. Keşmir meselesi ve bir de Afganistan’dan gelen mülteciler, sıkıntılar yumağı daha da artmış. Karnını doyurmakta zorlanan ama atom bombası olan bir ülke Pakistan.
Pakistan’ın ve diğer İslam ülkelerinin asıl problemi hilafetin ilgasıyla başsız ve sahipsiz kalmasından kaynaklanmaktadır. Kışkırtılan ırkçı ve mezhepçi yaklaşımlar Müslümanların en büyük belası oldu. Pakistan’ı “Kur’ancı ve Hadisçi Müslümanlar” diye kamplaştıran ve birbirlerinin camilerini ateşe verdiren İngilizler, yaktıkları fitne ateşinin süfli hazzıyla bu yangını geriden temaşa ediyorlar.
5 Temmuz 1977’de Ziya ül Hak’ın bir ihtilalle ülke yönetimini devralması ve İslamileştirme gayretleri sebebiyle tüm dünyanın bilhassa İslam ülkelerinin dikkatini çekmişti Pakistan. Arkasından 1979 İran devrimi de olunca o yıllarda bizim de içinde olduğumuz Milli Türk Talebe Birliği ve Akıncı Gençlik’in en çok dillendirdiği slogan; “İran, Pakistan, sıra sende Müslüman” olmuştu.
Karaçi Reşid Üniversitesi’ni Ziyaret Ediyoruz
Hindistan ve Pakistan’da pek çok üniversite ziyareti yaptık. Bunların içinde bizi çok etkileyen ve hayran bırakan bir üniversite olması sebebiyle Reşid Üniversitesi’nden çokça bahsedeceğim. Kurucusu İhsan Bey liseden sonra fen bilimleri ve ekonomi okumuş üniversitede hoca olmuş. Üniversite hocalığıyla beraber Pakistan Merkez Bankası ve üç bankaya daha danışmanlık hizmeti veriyor. Uluslararası büyük bir firmanın insan kaynakları biriminde de aktif görev üstleniyor. Fakat ne üniversite ne de yürüttüğü işler onu mutlu etmeye yetmemiş, hepsini terk edip Reşid Üniversitesi’nin çekirdeğini oluşturan medreseye öğrenci olarak girmiş. Babası önemli üniversitelerden Stanford’da öğretim üyesi. İhsan Bey’in bu kararına ailesi bilhassa babası çok sert tepki vermiş. İhsan bey bu medresede yeniden on iki yıl okumuş, fetva verecek düzeyde ve halkın fıkhi problemlerini çözme makamı olan kadılığa yükselmiş. Şimdi bu modern medresenin, Reşid Üniversitesi’nin yönetim kurulu başkanı.
Reşid Üniversitesi’nde Eğitim
Reşid Üniversitesi sekiz yılda âlim yetiştirme programı uyguluyor. Dersler Arapça veriliyor. Sekiz yıllık eğitimden sonra da iki yıllık uzmanlık eğitim programları var. İyi derecede İngilizce öğretiyorlar. “Finans Fıkhı” konusunda uzmanlar yetiştiriyorlar. Buradan mezun olan “müfti”(fetva vermeye yetkili) payesi elde ediyor. Online fetva çalışmaları var. Yirmi sekiz müfti burada mesai yapıyor. Bir de baş müfti ve müdür var. Bize refakat eden mihmandar genç bize, online olarak konuyla alakalı üç yüz bin kitaba ulaştıklarını anlattı. Yakında fetvaları online olarak yayınlamayı planlıyorlar.
İhsan Bey, umrede bulunduğu için bize canlı bağlantı ile Mekke’den hitap etti: “15 Temmuz sürecini sizinle birlikte yaşadık ve size çok dua ettik. İki ülkenin halkı birbirini çok seviyorlar. Pakistan ve Türkiye âlimleri ve aydınları ortak çalışmalar yapmalı. Bu sevgiyi kurumsal çalışmalara çevirmemiz lazım. Sizin siyasi olarak geldiğiniz konumu takdir ediyoruz. Bizden istediğiniz her türlü desteğe hazırız. Bizim de sizden öğreneceğimiz güzel tecrübeler var. Bu üniversitenin (Medresenin) bir benzerini Türkiye’de kurmak isterseniz size her türlü desteği veririz. İlkokuldan üniversiteye eğitim veriyoruz. Medya eğitimini ve helal gıda çalışmalarını çok önemsiyoruz. Medya ile üç milyon kişiye ulaşıyoruz. Helal gıda konusunda üç yüz civarında gıda mühendisi ile ortak çalışıyoruz. İslam Ticaret Hukuku üzerine uzman yetiştiriyoruz. Medya çalışmaları on beş yıldır var. Biz internetin pozitif kullanımı için çalışıyoruz” dedi ve ziyaretimizden memnuniyetini ifade etti.
Devletten yardım almıyorlar, öğrencilerden de para almıyorlar. Üniversiteye aşırı rağbet var. Bu üniversiteyi bitirenler istediği üniversitede master – doktora yapabiliyor, Pakistan’da bulunan finans kurumlarında fıkıh danışmanı olarak çalışabiliyor.
Üç bin aktif erkek öğrencileri var. Kız bölümleri de varmış ama sayısını söyledilerse de hatırlamıyorum. Önce yurtlarını gezdik, çok temiz ve ferah. Hele de Hindistan öğrenci yurtlarını gördükten sonra buralar beş yıldızlı otel görünümünde. Dersliklerin bulunduğu binaya geçtik, çıt çıkmıyor. Bu sessizliği o gün tatil olabileceğine yorumladık. Bir sınıfa girdik dolu, ikinci sınıf dolu. Bazı sınıflarda 12 ile 25 yaş arası öğrenciler var. Bu duruma çok şaşırdık. Sınıflarda hoca olmasa bile gürültü yok, herkes kitabıyla, defteriyle, dersiyle meşgul.
Kampüs içinde cami var. İkindi ezanı okununca dersliklerden camiye akan öğrenci seli Mekke ve Medine’de camiye akan cemaati hatırlattı.
Bir fırsatını bulup şöyle sordum: “Devletten destek almıyorsunuz, öğrenciden de para almıyorsunuz öyleyse bu hizmetleri nasıl yürütüyorsunuz?”
Yetkili bir arkadaş cevap olarak: “Bizim hocamızın bize temel vasiyetleri var; onlardan birincisi, asla devlete bağlı çalışmayacaksınız, devletten destek almayacaksınız. İkincisi ise hiç kimseden para istemeyeceksiniz ve dilenmeyeceksiniz demişti. Biz de infakın, vermenin önemini anlatıyor, “Ashab-ı Suffe” usulü çalışıyoruz. Bulursak yeriz, bulamazsak sabrederiz. Bizim insanımız aza kanaat eder. Bir de bizim yaptığımız işin kıymetini bilen iş adamları bize yeterince destek oluyorlar, istememize gerek kalmıyor” diye cevap verdi.
Biz orada iken iş adamlarından bir grupta oradaydı, anladığımız kadarıyla Pakistan’ın zenginleri burayı yeterince sahiplenmişler. Hatta bir iş insanı, devam eden inşaatlarından birinin tamamını yaptırmak istemiş, kabul etmemişler. “İstediğin kadar yardım edebilirsin ama senin adına veya bir yakının adına müstakil bir bina yapamayız” demişler.
Üniversitenin sahasına girdikten sonra kendimizi başka bir ülkede gibi hissediyoruz. Kirli bir şehrin ortasında cenneti andırır güzellik, yeşillik, çiçekler ve temizlik. Melek yüzlü binlerce insanla kısa sürede dost oluyoruz. Daha önce hiç görmediğimiz ve tanımadığımız insanlarla art arda sarılmamızı, dualaşmamızı, gülen yüzleri ve gözleri anlatmak yorumlamak gerçekten çok zor.
Reşid Üniversitesi’nden çok güzel izlenimlerle ayrıldık. Geleneğin modernite ile hem de nezaket ve nezafetle nasıl cem olduğunu gördük. Bunlar daha çok kimya ile işin özüyle, içeriğiyle, ruhuyla meşgul olmuşlar, biz ise fiziğe, dış görünüşe, vitrine önem vermişiz. Onlar kalite ile meşgul olurken biz konforla meşgul olmuşuz.
Hint Okyanusu kıyısında akşam yemeği yiyoruz. Belki kuş sütü de vardı ama hatırlamıyorum. Bu onların standardı değil, bu ikram çeşitliliği misafire olan aşırı hürmetlerinden kaynaklanıyor. Yemek yediğimiz sahil, insan kaynıyordu. Bir kimse sadece Karaçi sahilini görse Pakistan’ın çok zengin ve çok modern bir ülke olduğunu düşünebilir.
Karaçi’den İslamabad’a gitmek için epeyce bir mücadeleden sonra uçağa geçiyoruz. Tüm uçuşlarda zamanla yarıştık.
İslamabad’dayız
Gecenin bir yarısı İslamabad’a ulaşıyoruz. 01.06 da Pakistan İHH temsilcisi Nedim Khan Bey’in evindeyiz. “Karnımız tok geliyoruz, yemek için hazırlık yapmayın” dememize rağmen ciddi bir hazırlık yapılmış. Çok güzel yemekler hazırlamışlar; Türk usulü mercimek çorbası, etli yemekler ve pilav. Yarı Türk, yarı Pakistanî bir menü. Nedim Bey, İslamabad’da tanınmış bir avukat. Ne var ki daha çok hayır işleriyle meşgul. Hafızlık kursları ve yetim okulları var. Bir an önce dinlenip ertesi gün gezmek için sabırsızlanıyoruz ama bizi dinleyen yok. Saat 02.30 olmasına rağmen yatmamıza izin verilmiyor. Nedim bey, evini gezdiriyor. Misafirleri kabul ettiği, sohbetlerin yapıldığı, şark usulü döşenmiş evin zemin katındaki mescidi gezdiriyor. Mescitten çok tekkeyi andırıyor. Uykumuz kaçıyor. Ertesi gün bizi yetim çocukların okuluna götürecek olmasına rağmen halka olup gecenin bir yarısı zikir yapıyoruz.
Lahor’u Görmeden Gitmek Olmaz
Lahor, diğer şehirlere bakarak daha yeşil ve daha temiz. Lahor, Pakistan’ın başlıca sanayi ve ekonomi merkezlerinden biri. Geniş Pencap bölgesinin tarihi başkenti ve kültür merkezi olmakla birlikte Pakistan’ın sosyal açıdan en liberal, ilerici ve kozmopolit şehirlerinden biri Lahor. Nedim Bey’in yöneticisi olduğu yetimler okulu Lahor’da. Bize özel bir araç ve mihmandar görevlendirdi, kendisi de başka bir araçla bizi takip etti. Yaklaşık 300 km yolun üzerine şehirde gezilmedik yer bırakmadık sanki. Yetimler okulunda çiçeklerle çok sıcak bir karşılama oldu. Birlikte yemek yedik, oyunlar oynadık ve sohbet ettik. Sanki uzun zamandır dostluğumuz varmış gibi ayrılmak zor oldu. Hoş temenni ve dualarla ayrıldık.
İslamabad İslam Enstitüsü, Refah Üniversitesi ve Arkasından Cemaat-i İslami Ziyaretimiz
“Tefhim’ül Kur’an” isimli, ülkemizde de çok tutulan tefsirin yazarı rahmetli Mevdudi’nin 1941’de kurduğu dünyada etkisi devam eden İslami hareketlerden Cemaat-i İslamî’nin Lahor’da bulunan genel merkezini ziyaret ediyoruz. Bu tefsir için Suudi Arabistan hükümeti para ödülü vermiş. Bu parayla merkezin arsasını satın almışlar. Burası çok temiz ve nezih bir mekân.
Tebliğ Cemaatinin Merkezini Ziyaret Ediyoruz
Dünyada hâlâ etkili olan İslam hareketinden bir diğeri 1927 yılında İslami davet ve tebliğ amaçlı kurulan ve dünyanın dört bir tarafına tebliğciler gönderen Tebliğ Cemaatinin merkezi de Lahor’da. Çok fedakâr ve cesur insanlar. Kıt imkânlarla seyahat ediyorlar ve İslam’ı anlatıyorlar. Hasır sergilerin üzerinde sere serpe yatan yüzlerce insana şahit oluyoruz. Dua edip dua alıyor ve ayrılıyoruz.
Dualarımızın temelini ümmetin birliği ve kardeşliği oluşturuyor. Hep birlikte “âmin!” diyelim mi; “Rabbimiz ümmeti başsız bırakmasın, düşmanlarımıza karşı zelil etmesin. İzzetle yaşatsın.”
Kalemine,yüreğine sağlık güzel kardeşim.
Allah’ım ilmini ziyadeleştirsin İnşaAllah.
Allahu teâla gezinizi hayırlı ve mübarek etsin. Tesirini halkeylesin.. Bize de Mersin’de RESİT MEDRESESİ gibi kurumlar bine etmeyi nasip etsin. Pakistana hayali bir yolculuk yaptırdınız. Teşekkür ederim. Allah gerçek yolculukta yapmayı nasip etsin.