1. Anasayfa
  2. Edebiyat
  3. Anı

Kalbimde Bir Yokuş Kaldı…

Kalbimde Bir Yokuş Kaldı…
0

Ben sokakları soba isinden grileşmiş ama hanelerine huzur sinmiş bir mahallede büyüdüm. Çocukluğumun geçtiği mahalle tüm haneleriyle bir aile gibiydi. Her hanenin bir hikâyesi vardı elbet. Ama biz o hikâyelerde geçen zorlukları hiç bilmezdik. Yansıtmamakta ustalardı belki de onlar şimdikilere nazaran. O hanelerden dışarıya sokakta oynarken iştahımızı kabartan yemek kokuları sızardı sadece. Bir yokuşu vardı bizim evimize giden yolun. Dik bir yokuş. Kışın kar düştü mü o yokuşa kartpostalları aratmayan manzaralar çıkardı ortaya. Komşumuz Emine ablanın kırılmaya yüz tutmuş eski bir merdiveni vardı. Merdiven merdiven olarak yılda kaç kez kullanılırdı bilmem ama kışın kar yağınca bize öyle güzel bir kaydırak oluyordu ki… Yokuşun başına el birliği ile taşırdık. Her bölmesine birimiz otururduk. Yokuş aşağı hızla kayarken çığlıklarımız bizden önce giderdi sobanın yanında çayını yudumlayan annelerimizin yanına. Merdiven bazen öyle hızlanır ki yokuşun bitimindeki komşunun duvarına öyle sert çarpardı ki hepimiz savrulurduk. Bir yerimiz acısa da kahkahaların şiddeti acının şiddetini bastırdığı için çok geç fark ederdik acıyan yerimizi.  Merdivenin sahibi Emine abla çok sert mizaçlı idi. Başını yere hafif eğerek baktı ise bil ki ardından sesi de yükselecekti. Çocukken kızardım bu yönüne ama o sert mizacının altında yatan anaç yönünü şu an çok daha iyi anlayabiliyordum. Mahallenin muhtarı olabilecek yiğitlikteydi Emine abla. Yürürken omuzlarının dik duruşu bir devlet büyüğünün ihtişamlı yürüyüşünü andırırdı. Eşi Necati abinin ölümünden sonra gördüm, bir de aynı gözle bakıp. Bize ziyarete gelmiş dönüyordu. Pencereden izledim yürüyüşünü. Omuzları eskisi gibi değildi. Yine dik ama yere daha yakındı. Çünkü insanın bir de acısı yük oluyordu yıllar geçerken omuzlarına. Çok güzel yemekler yapardı Emine abla. Baklavası ayrı güzel mantısı ayrı güzel. Hele bir ekşili köftesi vardı dillere destan. Kurban Bayramı’nda sadece onun özel o köftesini yemek için beklerdik. Yıllar sonra evlendiğimde aradım kendisini tarifini almak için. Tarif aynıdır ama zaman çocukluğumuzun geçtiği zaman değildi. Köfteyi yapan da Emine abla değil. Her anın bir tılsımı vardı işte çocukluğumun geçtiği mahallede, evlerde. Karşı komşumuz da Emine abla idi. Masmavi gözleri ve o unutulmaz kendine özgü gülüşü ile ısıtırdı içimizi. Bir altında Yeter abla. Hepsi çocukluğumun hikâyesinde ayrı bir kahraman idi. Aliye abla ve daha bir sürü kahramanı o hikâyenin. Bayram geleceği zaman bizim mahallede bir iki hafta önceden hazırlık başlardı. Çünkü kimse bireysel hazırlık yapmazdı. Bir akşam birinin evinde toplanır, yaprak sarılır diğer akşam bir başkasının. Yıllar sonra bir bayram arifesi yeni aldığımız evin küçük balkonunda tek başıma yaprak sararken gözlerimden yaşlar akıvermişti o yıllara gidince kalbim bir anda. Artık o mahalle yoktu. Yeter ve Aliye abla da… Atandığım şehirde görev yaptığım okulda almıştım haberini bir bir çocukluğumun kahramanlarının. Donup kalmıştım. Bi anda çocuk Habibe gelip dikilmişti karşıma. Onu izliyordum. Koşup o mahalleye o ana gitmişti. Komşular vardı. Aliye ablayı yerde yatarken hayal edemiyordum nedense. Hep onun güldüğü, konuştuğu o çocukluk yıllarındaki hali geliyordu gözümün önüne. Uzakta iken kayıp haberleri de insan ruhundan bir şeyler alıp götürüyordu şüphesiz. Yine uzaktayken çocukluğumun bir parçası olan evimizin yıkılacağını duymuştum. O gün odama sığamadı bedenim yüreğimin kafesine sığamamasından olsa gerek. Duvarların üstüne gelmesi deyimini ilk kez hissetmiştim. İki katlı idi evimiz. Babam yapmıştı bin bir emekle. Balkonu kapatıp odaya çevirirdi. Ara ara yeni eklemeler yapardı evimize. Ama benim mimar ruhuma çok hitap etmezdi derme çatma malzemelerle yapılan dokunuşlar sanırım. O yıllarda evimizin kıymetini tam anlayamamış olmalıyım ki babama bir apartman dairesine taşınalım diye söylenirdim. Kaç daire ile ölçülürdü ki o evde o mahallede yaşadıklarımız. Şimdi bir anlık o yıllara dönebilsem dediğimiz zamanlara doğru usulca yol alırken. Benimki bir hayaldi elbet. Babamı o evden çıkarabilecek bir güç olamazdı mecbur olmasa. Ben de bunu anlamış olmalıyım ki evi istediğim hale getirmeye karar vermiştim. Hayalimdeki renklere boyadım. Dış cephesini pencere altları ayrı renk diğer kısımlar ayrı renk olacak şekilde. Halam sağ olsun uzun boylu olduğu için merdivensiz dış cephesini boyamıştı. Mutfak penceresinden izliyordum uzun kolları ile fırçayı yukarı aşağı hareket ettirirken yüzüne boya sıçrayışını. Evin içine de dokunuşlar yapmıştım. Fayanslar döşenmişti koridorlara. Babamla beraber yerleştirmiştik salona marley karelerini. Yatak odasına yetmemişti de o odanın çok az bir kısmı açık kalmıştı. Yıllarca da öyle kaldı. Bir kısmında beton soğuğu hissettiren bir bölümü vardı odanın 😊 Kapıları, pencereleri her sene özenle boyardım. Kendi odamı iki renk boyamıştık babam ve ablamla. Üst kısmı su yeşili alt kısmı açık pembe. Ortasında duvar kâğıdı bir şerit geçiyordu. Öyle güzel olmuştu ki. Akşam hele soba yanıp da ateşin tavana vurduğu anlarda ışığı kapatıp o ateşin dansını izlemek inanılmaz lezzet veriyordu bana. Sobanın üstünde kaynayan suyun damlayınca çıkardığı ses de eşlik ederdi bu sahneye.  Ahşap merdivenlerine halı serilmişti. Okuldan gelince o merdivenlerden heyecanla çıkar odama geçerdim. Şimdi yerinde yeni binalar var evimizin ve mahalledeki diğer evlerin. Bir iki odadan daha büyük balkonlara sahip yeni evler. Ama hiçbiri akşam güneş bitene kadar oturduğumuz evlerin önündeki genişliği vermiyordu gönle. Çocukluğumun geçtiği sokaklar, akşama kadar eve girmediğimiz zamanlar şimdi özlemle anılan anılar arasında yerini aldı. Benim büyüdüğüm mahallede güvenlik sorunu hiç olmazdı. Emine ablalar yazın köye gideceği zaman anahtarlarını bize verirdi biz de onlara. Herkesin birbirine anahtarını bırakabildiği güzel zamanlardı. Şimdiler de eve misafir almaya tereddüt edilen örnekleri gördükçe özlemi artıyor insanın o dönemlere. Öyle bir sahiplenilmişti ki mahalle sokakları, yolları adeta evimiz gibi korurduk. Bayram geleceği zaman komşumuzun kızı Rahime ile yokuşun başından sonuna kadar süpürürdük yolu. Yolu süpürmek bize evi süpürmekten farklı gelmiyordu. Öyle bir mahallede idik işte… Kışın kar düştüğü an buz tutardı yokuş. Akşamında kayıp iyice düşmeye müsait hale getirilince yol, soba külü dökerdi annelerimiz. Yoksa yokuştan inmek de yokuşu çıkmak da ip üstünde yürümeye benzer bir hal alırdı. Nisan ayının sonlarına doğru daha yokuşun buzu tam olarak erimemiş olurdu. Bulunduğumuz yer çok yüksek olduğu için mevsimi kendine özgü gibiydi. Siteler ekvator görevi görürdü. Bizim mahalleden montlarla çıkar siteleri geçince mevsim değişirdi. Bayramda her haneye ailecek gidilirdi. Öyle çok misafir gelirdi ki bazen annemle babam evden çıkamazdı. Yaz gelince sokaklar iyice canlanırdı. Akşama kadar kimse eve girmezdi. Yazın halı yıkanırdı o yokuşta. Rengârenk halılar serilirdi yola. Üstüne atlar hortumdan akan buz gibi su ile oynardık. Yıkanan halılar serilirdi çatılara balkonlara. Sokağı, kokusu alırdı temizliğin. Sergi salonu gibi olurdu yol adeta. Hiç yorulmazdık. Akşam eve zor girerdik.  Bir bakkalımız vardı. Ondan alırdık her şeyi. Yazdırmak diye bir şey vardı o yıllarda. Bakkaldan alırdık, Sedat Amca bunu bizim hesaba yazar mısın derdik. Babam öderdi sonra. Bir cadde üzerinde idi tüm alışveriş yapacağımız dükkânlar ve herkes birbirini iyi tanırdı. Ramazan gelince iftar sofralarında buluşulur sonrasında teravihe beraber geçilirdi komşularla. Geciken varsa kapı çalınır sorulurdu, beklenirdi. Namazdan çıkıp beraber gelinirdi eve sohbet ederek. Ne güzel yıllardı…

Önce evler yıkıldı. Sonra bir bir eksildi büyük fotoğraf karesinden o evlerin sahipleri. Çocukluğumdan bir parça idi hepsi. O yüzden onların her biri bir hüzün bıraktı gitti yüreğime. Kareden eksilenlere rahmet ve özlem, karede ve hâlâ yanımda olanlara muhabbetle…

Çocukluğumun geçtiği yıllara dair…

 

Nisan 2025

  1987 Ankara doğumluyum. Ankara Kurtuluş Lisesi’nden sonra Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Fen Bilgisi Öğretmenliği Bölümünden mezun oldum. İstanbul ve Ankara’da öğretmenlik, idarecilik yaptım. Yazmaya gönül vermiş bir öğretmenim.  

Yazarın Profili

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir