1. Anasayfa
  2. Düşünce

Kutlama Günü

Kutlama Günü
0

İlk baharın son ayında, gide gide yolumuz, zeytin bahçelerinin arasından, göz alabildiğine mor salkımlı leylakların kokularını takip ederek bir düzlüğe çıktı. Kuş sesleri, çamların üzerinde açık yeşil yeni sürgünler ve yeni oluşmakta olan kozalaklar ve yerde kendiliğinden bitmiş diz boyu otlar adeta bağıra çağıra bize baharın gelişini anlatıyordu.

Bahar geldi gelmesine de gönlüm hâlâ hüznün gölgesinde kaldı. En sevdiğim mevsimdi! Ve fakat gözümün ve gönlümün burada düğümlenip kalması boşuna değildi. Bu ayda bir gün kutlanır, hediyeler alınır sadece bir gün, günleri kutlanır. Çarşı Pazar dolaşılır, âdet yerini bulsun diye. Sözde anneler günüdür.

Her yıl o gün, içim sızlar, yanar; aramızda olmayışı, yokluğu ve acele acele gidişi… Her gidiş erkendir. Bilmeyiz bir türlü varken kıymetini. Hep var olacak, yerinde duracak sanırız.  Öyle olmadığını ise o gün gelip çattığında anlarız. Herkes gibi o da bir gün sırasını beklermiş, sıranın kendisine de geleceğini bilirmiş.

Kalanlar, gitmenin bu kadar erken gerçekleşeceğini hiç düşünememiş. Her gelen gidecekmiş, bunu herkes biliyormuş fakat hiç kimse şimdi olmasına hazır değilmiş.

O gün sabah erkenden kalktı. Pencereleri açtı ve baharın ilk kokusunu içeri davet etti. Dışarıda bekleyen sessiz, suskun ve huzur dolu bir hava, davete icabet etti. Bugün bayram mıydı? İçerisi mis gibi temizlik kokuyordu. Kek ve poğaçalar hazır, katmer hamuru yoğrulmuş, sıcak olmaları için gelmeye yakın yapılacaktı. Haber verdiler miydi, Allah’ın izniyle yarım saat sürmezdi. Çünkü evlatları öyle sıcak sıcak seviyorlardı…

Pencerenin önüne oturdu. Bir rüya görmüştü geceden, hayra yordu, sonuçta rüyayla amel edilmezdi. Gün yayılana kadar, geceden gelen bir ruh haliyle, güzel şeyler düşünerek, zihin dünyasında bir süre dolandı durdu. Hiç olmadığı kadar ayrıntılı, bolca dua etti. Evlatları başta olmak üzere, tanıdığı tanımadığı, konu komşu, çoluk çocuk, devlet millet, herkese… İçinde her zaman olduğundan daha farklı bir duygu vardı. Birilerini telefonla araması için vakit erkendi, çocukları bile olsa…

Bu yaşa kolay gelmemişti. Küçük yaşta yokluğun, annesizliğin ve babasızlığın ne olduğunu iyi biliyordu. Artık büyümüştü ama o zamanlar çok zorluk çekmişti. Kolay kolay kimseyle paylaşmaz ve olur olmaz kimseye kırılmazdı. Onuruyla dimdik ayaktaydı. Yıllar önce eşi yurt dışına gitmişti. Gelmek için emekliliğini bekliyordu. Çocukları ve eşi, ısrarla gelmesi için ısrar ettilerse de emekliliği bahane edip gelmedi. Sadece eşineydi kırgınlığı. Bu nedenle çocuklarına yerine göre anne yerine göre baba oldu.

Çocukları yuvalarını kurmuş ve kendi hayat hikâyelerini çoktan yazmaya başlamışlardı bile. Bu yıl için önceden ayırtmış oldukları tatil gezisine çıkmışlardı. O gün hiç akıllarına gelmemişti. Mecburen sadece telefon etmekle yetindiler. Anne üzülse de onlara çok belli etmedi. Sağlık olsun, sağ salim dönün inşallah diyerek yine duayla karşılık verdi. Anneler günü bir gün değildi sonuçta. Önemli olan bir gün değil, diğer günler de annenin gönlünü ve rızasını alabilmekti…

Önceden yoğrulmuş hamuru katmer olarak açıp pişirdi. Bayağı çoktu hem açıp hem pişirmek yormuştu onu fakat sonuçta bitirmişti. Dondurucuya koymak istemedi birazını komşularına dağıttı. Birkaçını da bir dostu gelecekti ziyarete beraber yeriz diye ayırdı. Çayı demledi; içeriye üstünü başını değiştirmeye gitti. Bir anda ne olduğunu anlayamadı, başı döndü, bayıldı ve yere düştü. Telefon çaldı fakat açan olmadı. Arayan yakın arkadaşı, yani gelecek olan dostuydu. Gelemeyeceğini haber vermek için aradı. Ama bir türlü kendisine ulaşamadı. Çocuklarını aradı; ulaşamadığını söylemek için fakat onlar da uzakta olduklarını söylediler…

Saatler sonra kendine geldiğinde, düşmeden dolayı vücudunda ağrıları vardı. Kalktı elini yüzünü yıkadı, biraz oturdu. Ocağa çayı koyduğunu hatırladı. Kendine bir bardak çay koydu. Çayını yudumlarken biraz yorgunluğundan kaynaklı bayılması onu başka yerlere götürdü. Her şeyin yerli yerinde olup kutlamaların aksaması, ona biraz bencilce düşündüğünü fark ettirmişti…

Dünyada onca anne evlatsız, onca evlat annesiz kalırken ben neyin peşindeyim diye düşündü. Bundan sonra o annelerin ve evlatların yanında olacağına söz verdi. Bildiğimiz sonlarda yaraları iyileştirmek varken, gereksiz ve hayatımıza hiçbir şey katmayacak uygulamaların peşinde olmak, aslında hiçbirimize iyi gelmezdi. Tüm bu olanlar gerçeği görmeyip sadece bir gün de olsa, âdet yerini bulsun diye idi. Âdetler görmek istemediğimiz gerçeklerin altına gizlenmekti. Yıl boyunca olmamışları oldurmak için sadece bir gün yeter miydi? Sizce…

 

Zekiye Kahraman 13 Ağustos 1961’de Kütahya’nın Simav ilçesine bağlı Muradınlar köyünde dünyaya geldi. Kendisi altı kardeşin en büyüğüydü. İlkokulun ilk üç yılını babasının görev yaptığı İzmir- Torbalı’ya bağlı Eğerci köyünde, son iki yılını da Manisa-Selendi’de okudu. Selendi’de başladığı ortaokulu Akhisar’da tamamladı. Akhisar Kız Meslek lisesini bitirdi. Ayrıca dışardan bitirme sınavlarına girerek İmam-Hatip Lisesi’nin orta kısım mezunu oldu. 1980 yılında evlenerek hayatına ev hanımı olarak devam etti. Eşinin görevi dolayısıyla KKTC- Gazimagosa’da, Özbekistan–Taşkent’te ve Suriye–Halep’te bulundu. Yazı hayatına şiirle başladı. Şiir yazma çalışmalarının yanı sıra kumaş boyama, eskitilmiş yakma resim denemeleri ve tezhip çalışmaları yaptı. Anılarını, Öncü Kitap’ta, 2000 yılında Bi Dolu Dünya Yaşanmışlıklar adıyla yayımladı. Anılarına göndermelerle örülü şiirleri de bu anılar dosyası içindeki yerlerini aldı. Denemeleri Geçerken dergisinde yayımlanıyor. Şu anda Ankara’da yaşıyor. Biri kız biri erkek iki evladı, onlardan da beş torunu var.

Yazarın Profili

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir