1. Anasayfa
  2. Edebiyat
  3. İnceleme

Ulu Çınar: Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır

Ulu Çınar: Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır
0

Antalya’nın Elmalı kazasında 1878 de doğdu. O bakımdan daima, Elmalılı Hamdi, Küçük Hamdi olarak anılıyor…

Burada, babası Numan Efendi’nin köyündeyiz. Burdur un Gölhisar ilçesine bağlı Yazır Köyü…

Hatırlarsak, Numan Efendi küçük yaşında köyünden ayrılarak Elmalı’ya gitti. Orada okudu, evlendi ve Elmalı Şeriyye Mahkemesinde başkâtip olarak görev yaptı.

Yazır köyü, ilmi geleneği olan bir köy… Bu biliniyor. Numan Efendi’nin babası da âlim biri olmalı. Yahut en azından ilme meraklı, oğlunu okuması için gurbete yollayacak bir ufka sahip.

Şimdi burada, madem Muhammed Hamdi Yazır’ı anıyoruz; esas olan şudur: Onun gibi âlim, faziletli, gayretli nesiller yetiştirmek…

Anmak, anlamaktır. Anlamak, yapmak…

Şunu ifade etmek isterim: İlim muhit işidir… Hamdi Yazır birden bire ortaya çıkmadı. Onu hazırlayan bir muhit var.

Babası, âlim… Dedeleri de öyle.

İlk tedrisatını ve hafızlığını Elmalı’da tamamladı. Daha sonra tahsiline devam etmek üzere dayısı Hoca Mustafa Efendi ile birlikte İstanbul’a geldi ve Küçük Ayasofya Medresesine yerleşti (1895).

Medreseyle yetinmedi… Cami derslerine de devam etti. Beyazıt Camii’ndeki derslerine devam ettiği Kayserili Mahmud Hamdi Efendi’den icazet aldı.

Hocası Kayserili Mahmud Hamdi Efendi ile isimleri aynı olduğundan, bundan sonra hocası Büyük Hamdi, kendisi de Küçük Hamdi diye anılmaya başlandı, yazılarında da bu adı kullandı.

Hocaya hürmet… Hoca talebenin manevi atasıdır.

Soyadı kanunu çıkınca babasının köyünün ismini (Yazır) aldıysa da, yine de doğum yerine nispetle Elmalılı diye meşhur oldu.

Farklı bir âlim… Sanatla ilgili: Hattat ve şair…

Tahsili esnasında Bakkal Arif Efendi ile Sami Efendi’nin hat derslerine devam ederek onlardan da hat icazetini aldı.

Hat sanatı ile olan meşguliyetini ömrünün son yıllarında yazdığı şu mısralar daha güzel anlatmaktadır:

“Hattım felekte böyle bir nazmı buldu ammâ
Kaddim de dâla döndü ömrümce meşk yüzünden
Ma’ nâ iken muradım nakşında derde düştüm
Gönlüm ne çekti bilsen dünyada aşk yüzünden.”

İlim de sanat da sabır işi… Azim ve kararlılık işi. Aşk işi.

Aşk olmadan meşk olmaz… Bugün bize lazım olan bu: İlgi, aşk… Sabır ve sebat.

Farklı bir âlim tipi, demiştik ya hakikaten öyle. Bir münevver olarak devrinin meseleleriyle yakından alakadar oldu. Mehmet Âkif, Babanzâde Ahmed Naim ve diğerleriyle bir meselenin, bir derdin içinde… Bir yönüyle siyasetle alakadar.

Edilgen, ezberleyen ve tekrar eden bir âlim değil.

Eden, düşünen, dertlenen, çözüm yolları arayan bir münevver / entelektüel âlim…

Bir yandan Beyazıt Dersiâm’ı iken, öte yandan Mekteb-i Nüvvab’da talebe… Burayı birincilikle bitiriyor. Bilahare, 1905-1908 yılları arasında Beyazıt Camii’nde dersler veriyor. Yine bu vazifesini sürdürürken aynı zamanda Meşihat Dairesi kaleminde görev alıyor.

Müthiş bir azim, samimi bir gayret…

Memuriyet ve dersin yanında bir taraftan da kendi gayretiyle edebiyat, felsefe ve musıkî öğreniyor. Daha sonra Medresetü’l-Vaizin de Fıkıh Usûlü, Mekteb-i Nüvvab ile Mekteb-i Kuzât ta [Hukuk Fakültesi] İslâm Hukuku, Mekteb-i Mülkiye de ise Mantık dersleri okutuyor.

Fıkıh, yani hukuk temel alanı… Yan alanı ise mantık.

Bu süreçte felsefi metinler, mühim bir kitap tercüme edecek.

Ülkeyi çağdaş ilim ve medeniyet seviyesine ulaştırmaya vesile olabileceği ümidiyle Meşrutiyet idaresini hararetle savunuyor. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin İlmiyye Şubesine üye oluyor.

Yenilikçi. 30 yaşında, Beyânü l-Hakk dergisinde 16 Ramazan 1326 [12 Ekim 1908] 2. Meşrutiyetin ilanından duyduğu büyük coşkuyu dile getiriyor. Şöyle diyor:

“Müddet-i ömrüm olan otuz seneden beri gündüzü yok, beyne’l-hayat ve-l-memât bir âlem-i berzâhın zulumâtı içinde, asrî bir şeb-i yeldânın istibdâdı altında ezildik. Her an: Ey ye’s-i elîm-i millet, kader-i medîd olan şeb-i yeldâ! Bize bak! Artık gerneştiğin yetişir. Artık açıl, açıl da sabah olsun. Mâzi-i ümmete benzer bir gün görelim.) diye feryad ediyorduk. Şimdi eltâf-ı sübhaniyyen bize bir fecr gösteriyor, aman kâzib olmasın, sadık et ya Rab! Fecr-i sadık olsun ki, biz cemaatimizle sabah namazı kılmak isteriz. İlmihalimizi öğret. Karanlıklarımızla beraber cehalatimiz de zail olsun.”

Beyazıt medresesinde iki yıl süren dersiâmlık görevinden sonra 2. Meşrutiyetin ilk meclisine Antalya mebusu olarak girdi.

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, 1915-1917 yıllarında Huzur derslerine muhatap olarak katıldı. Sultan Reşad’ın son yıllarında, Ağustos 1918 de, Şeyhülislâmlık teşkilatı içinde kurulan Dârü l-Hikmeti l-İslâmiyye ye önce üye [4 Ağustos 1918], sonra başkan oldu [2 Nisan 1919].

Bu teşkilat bir İslâm akademisi niteliğindedir. Kuruluşunda güdülen amaç, dinî meselelerin çözümü, İslâm’a yapılan saldırıların dinî bakımdan karşılanmasıdır.

Birinci Cihan Harbinin bitimini müteakip ısrarla vuku bulan teklif üzerine Ferid Paşa kabinesinde Evkâf-ı Hümayun Bakanlığına, daha sonra Ferid Paşa’nın istifasıyla bu görevi sona erince de, Senato azalığına getirildi [15 Eylül 1919]. Bu arada ilmî rütbesi de Süleymaniye Medresesi müderrisliğine yükseltildi. Cumhuriyetin ilanında Mütehassisin Mektebinde Mantık müderrisi idi.

Bir geliri olmadığından maddi sıkıntı çektiği bu dönemde Metâlib ve Mezâhib adlı tercümeyi tamamlar.

Tefsir yazdığı yıllar 1926 yılının yazında Diyanet İşleri Reisliğince Kur’an ayetlerinin tefsiri işi Elmalılı’ya, meal kısmının yazılması da Mehmet Akif Ersoy’a verilir. Mehmet Akif yazdıklarını Mısır’dan Elmalılı’ya gönderir, o da bunu tefsirine ilave eder. Fakat bu durum uzun sürmez. Akif aldığı avansı hükûmete iade eder ve yazdıklarını geri ister. Elmalılı devam eder. Tefsiri 12 yılda tamamlar.

1934 yılı başlarında geçirdiği kalp krizi onu bir ay kadar yatağa bağlar. Bu anda bile en büyük endişesi tefsiri bitirememektir. Ömrü de ilmi de onun bu tefsiri tamamlamasına müsaade eder. 1938 yazında çalışmalar sona erer.

64 yaşında iken, 27 Mayıs 1942 de uzun müddet müptela olduğu kalp yetmezliğinden Erenköy’de damadının evinde vefat eder. Kabr-i şerifi Sahrayıcedid mezarlığındadır.

Müslümanların Gerilemesinin Sebepleri

Bu başlık altında gerilemenin sebeplerini Elmalılı şöyle beyan eder:

“Müslümanların şu anki geriliğinin sebebi ise, dinî hassasiyetin azalması, aşk ve şevkin kaybolması ve inanç esaslarının bir donukluk kazanması yüzündendir. İslâm’ın inanç esaslarının aklîliği, Allah’a hamd olsun her zaman sabit ve emniyettedir. Hem de Müslümanlar kadar inançlı hiçbir millet bulunmadığı da tecrübe ve gözlem ile doğrulanan bir gerçektir. Bu inanç ilkelerinin aday olduğu ilmî ve amelî gelişmelerden yoksun kalması, dinin hassasiyetine gereği gibi önem verilmemesinden ve inanca aşkı da katarak vicdanî bir neş’e ile takip olunmamasından kaynaklanmıştır. İslâm felsefesinin bütün felsefede sabit esaslarla çatışmasının bulunmadığı, bu itibarla da bizde din ve ilim çatışması bahsinin olmaması lazım geldiği halde, biz niçin bilimlerin hücumuna uğramış gibi görünüyoruz? Bence bunun sebebi dinimizin duygu yönünün takip olunamamasından inanç esaslarımızla müsbet ilimler arasındaki artan ilişkiler geliştirilemediği gibi edebiyat ve güzel sanatlarımızın, sosyal vicdanımızın hayatî neş’esine parlaklık verecek bir hassasiyet bahşedilememesinden kaynaklanır.”

Biz Neyiz başlıklı uzun gazeli, onun şiirde, şiir yolu ile aradığı, sorduğu, bulduğu hikmet kıvılcımlarını bir bir ateşlemektedir. İlk iki beyti şöyledir:

“Hâke düşmüş katreyiz deryaya girmiş çıkmışız
Gâh serrâya gehi darrâya girmiş çıkmışız
Pür gubar olsak da pâkiz bir Hanefî meşrebiz
Dâmeni kirletmeden dünyaya girmiş çıkmışız.”

Tefsirin başında yer alan mukaddimede Elmalılı, Türkçesinin belagâtının inceliklerini şöyle haber verir:

“Ben halis Anadolulu, öz Oğuz, Yazır Türküyüm. On beş yaşımda İstanbul’a geldim. Ne Arabistan’a gittim, ne Türkistan’a. Ne İran ı gördüm, ne Frengistan’ı. Öğrendiğimi bu vatanda öğrendim. Yazır’ın Kayı, Kınık, Bayındır, Eymir, Avşar gibi büyük Oğuz kabilelerinden biri olduğunu da Arapçadan: Divan-ı Lügâti t-Türk’ten öğrendim. İran’da çıkan yünden, Avrupa da bükülen ipten, Türk tezgâhında dokunan halıyı Türk malı tanıdım. Bir binanın mimarisi Türk olmak için bütün kerestesi yerli olması lazım değildir diye işittim. Yerinde kurultay dedim, yerinde de ültimatom demekten çekinmedim.”

Nihayet;

Tefsirin mukaddimesi şöyle başlar:

“İlahî! Hamdini sözüme sertâc ettim, zikrini kalbime mirâc ettim, kitabını kendime minhâc ettim. Ben yoktum var ettin, varlığından haberdâr ettin, aşkınla gönlümü bîkarar ettin. İnayetine sığındım kapına geldim, hidayetine sığındım lütfûna geldim, kulluk edemedim affına geldim. Şaşırtma beni doğruyu söylet, neş’eni duyur, hakikati öğret. Sen duyurmazsan ben duyamam, sen söyletmezsen ben söyleyemem, sen sevdirmezsen ben sevdiremem. Sevdir bize hep sevdiklerini, yerdir bize hep yerdiklerini, yâr et bize erdirdiklerini. Sevdin Habibini kâinata sevdirdin: Sevdin de hil’at-i risâleti giydirdin; Makâm-ı İbrahim’den Makâm-ı Mahmud’a erdirdin. Server-i asfiyâ kıldın. Hatem-i Enbiyâ kıldın. Muhammed Mustafa kıldın. Salât-ü selam, tahiyyât-ü ikrâm, her türlü ihtiram Ona, Onun âl ü ashab ü etbâına yarâb!”

Bilal Kemikli, Sivas’ta doğdu. Lisans eğitimini Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde tamamladı; 1998'de doktor, 2002’de doçent ve 2008’de profesörlüğe yükseltildi. Halen Bursa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde çalışmalarını sürdürmektedir. Daha çok klasik şiir ve tasavvuf edebiyatı alanında akademik çalışmaları olan yazar, dini kültür ve düşünceye ilişkin denemeleri, hatıra, günlük ve eleştiri yazılarıyla da tanınmaktadır.   Prof. Dr. Kemikli’nin eserlerinden bazıları şunlardır: Sun’ullah-ı Gaybî Dîvânı, Şair Şeyhülislam Ârif Hikmet Beyefendi, Oğlanlar Şeyhi Müfid ü Muhtasar, Dost İlinden Gelen Ses, Şiir ve İrfan, Sufi Aşk ve Ölüm, Şiir ve Hikmet, Şehir Hayat ve Dervîş, İnsan Deniz ve Hayat, Pîr Sultan Abdâl, Oğul Sen Sen Ol, Süleyman Çelebi ve Mevlid, Erzurumlu Bilge İmam Muhammed Lutfî Efendi,  Mihenk, Çiğdem Der ki Ben Âlâyım: Memleket Yazıları, Kapı, Kıyıya Vuran Deniz, Kûşe-i Uzlet: Karantina Günlüğü, Ramazan Güzellemeleri, Âteş-i Aşk: Mesnevî Mektupları, Sufiyem Halk İçinde Yunus Emre, Demleyen Coğrafya ve Hacname.

Yazarın Profili

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir