Bizimle İletişime Geçin

Edebiyat

Ankara Ulus’ta Beleş Öğle Yemeği

“Beleş sirke bal’dan tatlıdır.” anlayışı bulaşıcı bir hastalık olup zengin-fakir ayırımı yapmadan, sosyal statü, din, mezhep ve etnik kökene bakmadan herkesi pençesine düşürebilir. Yayılma ve bulaşma istidadı olan bu virüse karşı her zaman dikkatli olup maddi ve manevi temizliğin, beleşçilerle aradaki sosyal mesafenin ve alın teri ile helalinden kazanmanın inancımız, mizacımız, kültürümüz ve toplumumuzun geleceği açısından hayati önemi haiz olduğunu ifade edelim.

EKLENDİ

:

Bilindiği gibi Başkentin Ulus Semti Ankara’nın tarihi ve merkezi yerlerinden biridir. Ulus’taki semt pazarı da her türlü gıda maddesinin bulunduğu ve satıldığı, günün her saatinde hareketli ve kalabalık olan bir pazardır.

Soğuk bir kış gününde yakındaki fırından sıcak bir somun alıp paltosunun cebine koyan vatandaş Rıza, pazarın doğu tarafından girip yiyebileceği ürünleri düşünerek esnafı ziyarete başlar.

Alıcı bir eda ve seda ile gözüne kestirdiği ilk esnafa selam verir, ardından:

“Abi zeytinler Gemlik mi?”

Esnaf:

“Evet, bu ön sıradakilerin hepsi Gemlik.”

Yavaşça kendi ekseni etrafında tur attıktan sonra çaktırmadan cebindeki somundan bir parça kopartıp tadına bakma bahanesiyle sırasıyla siyah, yeşil ve salamura zeytinleri yedikten sonra, Rıza dudak büker:

“Zeytinler biraz tuzlu ve acı geldi bana…”

Ve ardından da az ilerideki peynirciye selam verir.

“Gardaş kaşar Kars mı, Trakya mı?”

“Birinci sınıf Kars hemşerim!”

Rıza, yine tadına bakma bahanesiyle çaktırmadan ağzına attığı ekmekle birlikte afiyetle kaşarı götürür ama aklı tulum peynirinde olduğu için usulca sıvışıp yan taraftaki dükkâna uğrar.

“Yeğenim Erzincan tulumunun fiyatı ne kadar?”

“35 lira dayı.”

“Çok pahalı ama…”

“5 kilo alırsan senin için 30 yaparım dayı.”

Karşılıklı sohbet fiyat üzerinden devam ederken gelen başka müşterilerin verdiği rahatlıkla Rıza, tadına bakma bahanesiyle tulumu da götürür.

“20’ye verseydin iki kilo alırdım.” deyip kibarca oradan da ayrılır.

Rıza böylece farklı dükkânlarda Ezine Beyaz, Çorum Kargı ve Karaman Obruk peynirlerinin de tadına baktıktan sonra ekmeğini lor ve çökelek ile bitirip, ağzını sağ eliyle sildikten sonra pazarın batı tarafından çıkar ve kendi kendine mırıldanarak:

“Elhamdülillah çalmadan, çırpmadan bugün de beleşten karnımızı doyurduk” deyip alt sokaktaki çay ocağına doğru gider.

Esnafın iyi niyetini su-i istimal eden bir başka olayda ise vatandaşın birisi, kendine has yöre ağzıyla bal satan esnafa sorar:

“Bu bal’dur?”

“Evet hemşerim bal’dır.”

Adam, “Bir bakayım tadına” deyip uzun ve iri olan şehadet ile orta parmağını birleştirerek güzelce bal kabına daldırıp iki parmağına havada takla attırdıktan sonra afiyetle mideye indirir, ardından yine sorar:

“Bal hakkidir?”

“Evet, hakiki kara kovan balıdır.”

Adam yine iki parmağını daldırır bir kez daha tadına bakar.

“Kaçadur?” deyip fiyatını sorar ve üçüncü kez iki parmağını bala daldırır.

“45 liradır.”

“Pahaludur” der ve yoluna devam eder.

Balının neredeyse üçte birini kaybeden sabırlı ve iyi niyetli esnafımız da arkasından öyle baka kalır.

Türk Dil Kurumu sözlüğünde beleşçilik; “Karşılıksız, emeksiz, parasız elde edilen…” şeklinde tarif edilmektedir.

Emeğin zıddı olan beleşçilik, diğer bir ifade ile bedavacılık bazı insanlar için bir yaşam tarzıdır. Beleşçilik; piyangoculuktan defineciliğe, rüşvetçilikten fırsatçılığa, otlakçılıktan üçkağıtçılığa, hırsızlıktan yankesiciliğe kadar, en kestirme yoldan köşe dönmeyi hayal eden insanların zaafı olarak gündemden düşmeyen aktif bir kavramdır.

Beleşçiliği karakter edinen insan yaptıklarından büyük bir haz ve mutluluk duyar. “Beleş atın dişine bakılmaz” misali küçük-büyük, kaliteli-kalitesiz, pahalı-ucuz demeden elde ettiğini günün kârı olarak kabul eder. En küçük bir pişmanlık veya ar duygusuna kapılmadan uyanıklık ve kurnazlığının normal bir sonucu olarak görür.

“Beleş sirke bal’dan tatlıdır” anlayışı bulaşıcı bir hastalık olup zengin-fakir ayırımı yapmadan, sosyal statü, din, mezhep ve etnik kökene bakmadan herkesi pençesine düşürebilir. Yayılma ve bulaşma istidadı olan bu virüse karşı her zaman dikkatli olup maddi ve manevi temizliğin, beleşçilerle aradaki sosyal mesafenin ve alın teri ile helalinden kazanmanın inancımız, mizacımız, kültürümüz ve toplumumuzun geleceği açısından hayati önemi haiz olduğunu ifade edelim.

Hayatın içinden verdiğimiz amacını ve kastını aşan bu iki beleşçilik örneğine rahmet okutacak bir anekdot daha aktarmak isterim.

Karnı iyice acıkmış tembel ve beleşçi bir adam duvarın dibinde otururken kendi kendine söylenip duruyormuş:

“Elime bir yumurta geçseydi, yağı bulurdum, aah tava ah!”

Yazımızı Orhan Veli’nin Bedava şiiriyle bitirelim.

Bedava

Bedava yaşıyoruz, bedava;

Hava bedava, bulut bedava;

Dere tepe bedava;

Yağmur çamur bedava;

Otomobillerin dışı,

Sinemaların kapısı,

Camekanlar bedava;

Peynir ekmek değil ama

Acı su bedava;

Kelle fiyatına hürriyet,

Esirlik bedava;

Bedava yaşıyoruz, bedava.

Çok Okunanlar