Vav Radyo’yu dinliyordum. “Aşr-ı Şerîf” dendiğini işittim. Sonra “Mâ’ûn Sûresi” dendi. Mâ’ûn Sûresi okundu, sonra meâli verildi.
Bu durum beni ülkemizde din kültürünün, dolayısıyla Kur’an kültürünün nasıl değişmekte olduğunu düşünmeye sevk etti. Kırk elli yıl önce, namaz surelerinden herhangi birine herhangi bir Müslüman, “Aşr-ı Şerîf” adını verebilir miydi? Hiç sanmıyorum.
“Aşr” Arapçada on demek. “Aşr-ı Şerif” de Kur’an-ı Kerim’in uzun surelerinden “on ayet”i ifade etmek üzere üretilmiş bir terim. Fakat ülkemizde okunması âdet hâline gelmiş olan Aşr-ı Şerifler’in çoğu, birkaç ayetten ibarettir. Sabah ve akşam namazlarından sonra Haşr Suresi’nin son beş, dört veya üç âyetini, yatsı namazından sonra Bakara Suresi’nin son iki ayetini okumak ülkemizde gelenek hâlini almıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “ezberlenecek Aşr-ı Şerifler” başlığı altında sunduğu 48 madde içinde 10 ayeti bulan veya aşan sadece iki madde yer almaktadır. Demek ki “aşr” kelimesi, “10” sayısını aşan bir anlama bürünmüştür.
Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim: “Aşr-ı Şerîf” yahut “Aşr-i Şerîf” ifadesinin yaygınlık kazanması nispeten yenidir. Çocukluğumda “Hocam, bir aşır okusanız!” veya “Hâfız, sizden bir aşir dinlesek!” gibi cümleler işittiğimi hatırlıyorum.
Dilimiz, “akl”ı “akıl”, “fikr”i “fikir”, “nutk”u “nutuk”, “şükr”ü “şükür” yaptığı gibi “aşr”ı “aşır” / “aşr”i “aşir” yapmıştır.
Yukarıda “namaz sureleri”nden söz ettim. Ülkemizde “namaz sureleri” denince, namazın vazgeçilmezi “Fatiha” dışında “Elemtere’den aşağısı” denen on sure akla gelir. Bunlar ezberlenmesi kolay kısa surelerdir. Bu on sureye bütün insanlık için ölümsüz ilkeler içeren “Asr” suresi de katılmıştır ve onu vitir namazının ilk rekâtında okumak yaygın bir alışkanlıktır. Oysa biz biliyoruz ki Kur’an-ı Kerim’in bütün sureleri aynı zamanda namaz suresidir.
“Namaz Sureleri” başlığı altında “Âyete’l-kürsî”yi de anan internet sitesi, o ayetin namazda Fâtiha’dan sonra okunabileceğini murad etmiş olabilir mi? Hiç sanmıyorum. Onların muradı, o ayetin tesbihat öncesinde okunması olsa gerek.
Bakara suresinin 255. âyeti, İçinde “kürsî” kelimesi geçtiği için “Âyete’l-kürsî” (hattâ “Ayetelkürsü”) adıyla anılmış ve çeşitli zamanlarda çeşitli vesilelerle okunması tavsiye edilegelmiştir. O âyetin namaz içinde okunuşu, hatimle kılınan namazları saymazsak pek az görülüyor olmalı.
Aşır, namaz suresi, tesbih gibi terimlerin ve bunlara bağlı uygulama ve geleneklerin, -hattâ mezheplerin de- İslam tarihi boyunca “din”in “kültür”e ve “medeniyet”e dönüşmesi sürecinde ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Kültür ve medeniyet, dini beslemeye, geliştirmeye, güçlendirmeye yarayabileceği gibi, özünden uzaklaş(tır)maya, kabuklaştırmaya, yozlaştırmaya da yol açabilir. Hafazanallah!