1. Anasayfa
  2. Edebiyat

Avcı

Avcı
0

 Avdır bir zamanlar; çok şey kaybetmiştir. Merhamet eder bir grup insan, zor durumda olana ve onlara. Başlarını sokacak bir yer ve bir parça yiyecektir tek istediği ve istedikleri. Günler aylar yıllar geçer, unutur diyeceğim, diyemiyorum. Fakat maalesef unutmazlar nereden ve nasıl geldiklerini. Bir zamanlar av iken, ekmeğini paylaşan insanların dünyasında avcı olmaya karar verirler. Kendi içlerinde; içi başka dışı başka oluverirler.

Yıllar geçer aradan dünyanın farklı yerlerinde, insanların merhametine sığınarak var olanlar, dünyanın her bir yerinden toplanırlar, merhametin kucak açışına.  Onlar kısa zamanda unuturlar, nerden ve nasıl geldiklerini. Artık her biri tek tek acımasız birer avcıdırlar. Avcı olmak yok etmekle başlar. Amaç bir parça et değil, güçlenmişliğin göstergesidir.

Ev sahipleri inanmadılar: olmaz böyle şey! Yapmazlar, yapamazlar bize bunları diye. Yardıma ve yardımlaşmaya devam ettiler. Hiçbir zaman kötü düşünmediler. Bir kahve fincanın kırk yıl hatırı vardır, dediler. Fakat onların dünyasında öyle bir şey yoktu. Hep çift karakterle dolaştılar. Karşılarında usta oyuncular vardı. Uyaranlara da inanmadılar, inanmak istemediler. Oysa onlar yanlış inançlarını korumanın peşindeydiler.

Gel zaman git zaman, gerçek yüzleri çıktı ortaya fakat çok geçti. Çok çalıştılar, güven kazandılar ve artık para ve güç onlardaydı.      

Yaralı bir kuş, pır pır eder, uçmaya çalışır, tekrar tekrar dener. Fakat mümkün değildir, bir türlü uçamaz. Bir avcı vardır, hayatının diğer ucunda. Elinde bir tüfekle gezer. Dildeki zehir gibi…

Avcı bir gün, her gün olduğu gibi o gün de dağ bayır avlanmaya gider. Az gider, uz gider, dere tepe düz gider, yorulur bir ağacın gölgesine sığınır. Tüm görkemiyle ve adanmışlığıyla, tüfeğini ağaca dayar, sıcak ve bunaltıcı bir havada, bir küçük dinlencedir, sadece tek dileği. Avcı tüfeğine güvenir, aslında yoktur bir yüreği. Gözüne kestirdiği bir küçücük kuştur. Ne umar, ne bulur; kendi de bilmez…

Avcı ava çıktığında elini kullandığı kadar dilini de kullanır. İnsan, yüreği olmadığında, silahına ve diline sarılır, onlardan medet umar. Fakat bir kuşla baş edebilecek bir yüreği yoktur. Bu yüzden dilindeki zehri de kullanmaktan hiçbir zaman çekinmez. 

Sonuçta bir parça et uğruna mıdır bunca çaba? Hobisiymiş avlanmak. İnsan nasıl zevk alır, bir kalbi yaralamaktan. Kuş kurtulamadı, tüfeğin namlusundan çıkan bir parça demir parçasından. Namlunun ucunda hazırdır kurşun, tetiği çekmeye bakar. Avcı bile bile çeker tetiği ve bir kuşun kanadı yaralanır. Yere döne döne düşerken, kanar yüreği. Kuş acının nereden geleceğini bilmeden, ormanda yaşarken, özgür sanır kendini…

Kuşlar kendilerini sahip oldukları ormanda güvende hissetmezler. Her an bir avcının, özellikle o garip ve korku dolu avcının onları bulacağından ve zarar vereceğinden korkarlar. Bu sefer kuşlar oradan oraya kaçmaya çalışırlar. Avcı peşlerini bir türlü bırakmaz… 

Kuşlar bir gün, şehre inerler, burası biraz daha güvenli diye. Onca insanın arasında bula bula bizi bulmaz diye düşünürler. Elinde tüfeği, ağzında saçması olan insan; zaman zaman değil, her zaman sağda solda hep saçmalar zaten. Her an kendine yakışan ve en sevdikleri ile beraberdir. Her toplumda alkışlanır. Güç alırlar ve güç verirler, her daim arkandayız der gibi. Ondandır bu şımarıklık ve tüm bu olup bitenler.

Kuşlar şehre indiklerinde güvenli alanlar bulup yuvalarını kurarlar. Burada mutlu olacaklarını düşündükleri için kendi aralarında iş bölümü yaparlar. Her gün, gün doğumuyla yiyeceklerini aramaya başlarlar. Günlüktür onların rızıkları. Hiçbir zaman stok yapmazlar. Yaratılıştan bu yana bu hep böyleydi ve böyle devam edecektir. Mütevazı bir hayatları vardır. Kimseye zararları olmaz. Bir de şu avcılar olmasa ve dildeki zehir… Dünya daha güzel olacak.

Avcılar onlar için kaderin bir parçasıydı. Bunu biliyorlardı. Fakat yine de içinde avcılar olsa da hayat devam ediyordu. Dildeki zehir rastgele verildiğinde ya da alındığında alan kişi bir daha ayağa kalkamaz. Ne var ki geldiği yere bağlıdır. Umudun hep var olması, kötülüğün yok olamayacağının garantisini veremez…

Kurşunların hedefi olmuş ve yere düşen bir kuş, eşini bekler gelip kurtaracak diye. Çünkü yoktur annesi babası; belki uzaklarda, belki onlar da kör kurşunların hedefi olmuş, şimdi toprak altındadır. Beklediği sevdiği gelmez, gelemez. Namludaki kurşunun hedefi diğer eştir aslında fakat öyle bir hamle yapar ki bile bile kurşunların önüne atmış olur eşini. Yüzüne bakacak durumu yoktur. Uzaktan öylece izler can çekişini.

Elini uzatamadı, öylece, hiçbir şey olmamış gibi. O güne kadar ona karşı geçmişten gelen tutkuyla birlikte bir nefret vardı, içinde büyüttüğü.  Avcıydı sonuçta, güç ondaydı. Gücünü farklı kullanamazdı. İnsan bildiği ile amel ederdi. Bildiğinin dışına çıkamıyordu, işte…

Dünyanın diğer yüzünde farklı bir plan yapılıyordu. Hiç kimsenin bilmediği. O bir gerçekleşirse kimse önünde duramazdı. Herkes kendi derdini unutup yalvarmaya başlar fakat gök kapılarını kapattığında, yer tüm nesneleri ortaya fırlattığında, artık iş işten geçmiştir…

Yerdeki insan gökteki kuş gibi özgür olduğunda kurşun nereden gelir diye düşünmediği zamandır gerçek özgürlük.

Hiç kimse gerçek sahip değildir ki diğerleri çalışan olsun…

 

Zekiye Kahraman 13 Ağustos 1961’de Kütahya’nın Simav ilçesine bağlı Muradınlar köyünde dünyaya geldi. Kendisi altı kardeşin en büyüğüydü. İlkokulun ilk üç yılını babasının görev yaptığı İzmir- Torbalı’ya bağlı Eğerci köyünde, son iki yılını da Manisa-Selendi’de okudu. Selendi’de başladığı ortaokulu Akhisar’da tamamladı. Akhisar Kız Meslek lisesini bitirdi. Ayrıca dışardan bitirme sınavlarına girerek İmam-Hatip Lisesi’nin orta kısım mezunu oldu. 1980 yılında evlenerek hayatına ev hanımı olarak devam etti. Eşinin görevi dolayısıyla KKTC- Gazimagosa’da, Özbekistan–Taşkent’te ve Suriye–Halep’te bulundu. Yazı hayatına şiirle başladı. Şiir yazma çalışmalarının yanı sıra kumaş boyama, eskitilmiş yakma resim denemeleri ve tezhip çalışmaları yaptı. Anılarını, Öncü Kitap’ta, 2000 yılında Bi Dolu Dünya Yaşanmışlıklar adıyla yayımladı. Anılarına göndermelerle örülü şiirleri de bu anılar dosyası içindeki yerlerini aldı. Denemeleri Geçerken dergisinde yayımlanıyor. Şu anda Ankara’da yaşıyor. Biri kız biri erkek iki evladı, onlardan da beş torunu var.

Yazarın Profili

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir