Beni Öldürmeli Dövmeli Değil, Mustafa Soyuer’in Kasım 2022’de Kutu Yayınları’ndan çıkan ikinci öykü kitabı. İki bölümden oluşuyor kitap. Bu bölümleri ayırırken iki zıt kelimeyle adlandırmış yazar. Öyküler okunduğunda bölümlerin karşıt adlandırmaların nedeni de anlaşılıyor.
Birinci Bölüm: İfrat
İkinci Bölüm: Tefrit
Her iki bölümde de öyküler bölüm içerisinde birbirleriyle bağlantılı bir şekilde verilmiş. Yazar kahramanlarının öykülerini ayrı ağızlardan ayrı zaman dilimlerinde anlatmış. Bu yöntem, öykülerin bütünsel olarak okunmasının yapısını inşa etmede olumlu bir sonuç olarak kendini göstermiş.
Kitap, Zaralı Halil’in dizelerinden alıyor adını. İşte o güzel dizeler:
Karadır kaşların eğmeli değil
El ele kol kola değmeli değil
Fırsat elde iken sarmadık yâri
Beni öldürmeli dövmeli değil!
Kitaba adını veren dize ve daha kitabın girişinde bizi karşılayan şiirler, nasıl bir üslubun bizi beklediği konusunda ipuçları veriyor. Şiirsel bir anlatım ile duru bir anlatım arasında gidip gelen yazar farklı bir okuma deneyimi sunuyor okura. Bu tercih bence kitaba ayrı bir tat verirken okuru yormadan ona bir şeyler anlatabilmeyi, onu etkilemeyi de başarmış. Duru ama şiirsel bir anlatım. Lirik ama durağan. Bu üslup tercihini sevdim Soyuer’in.
İlk öykü, Beni Ateşte Koydun. Öykünün ilk cümlesinden itibaren bir metinlerarasılık çarpıyor göze. Cümlelerin olağan akışında Nazım’dan, Ahmet Kaya’dan tümceler çıkıyor karşımıza ki öykünün kırk yıllık cümleleriymiş gibi metin içinde uyumlu duruyor bu cümleler. Öyküde Cumhuriyet Savcısı Mehmet Şahin’e kulak veririz. Anlatıcımız o. Pişmandır bu mesleği seçtiğine. Asıl hayali başkadır. Ona göre mutluluk da o hayaldedir. Babasının zoruyla Savcı olmuştur. Bu durumu şöyle anlatır kahramanımız:
“Ah baba ah! Ne demeli sana bilmem ki…Sen seni kebap ettin ama beni ateşte koydun.”(s.17)
Öyküye ad olan o tümce bu cümlede geçiyor. Hikâyede okuru saran ve sonra da sarsan bir atmosfer var. Öyküyü okuyunca bir kez daha iyi ki öğretmenim, dedim. Kitabın adına bir nazire yapmak gerekirse bu öyküyü yutmalı okumalı değil. Velhasıl güzel bir öykü Beni Ateşte Koydun.
Kırıldı Kanadım Kaldım Burada öyküsü, bir intiharı anlatıyor. Postmodern bir dokunuşla Mustafa Soyuer, öykünün oluşma sürecine de değinmiş. Öyküde Beni Ateşte Koydun öyküsüne de değinir yazar. Böylece öykülerin yazarı ben buradayım, bunları ben uydurdum, der.
Sevdiğimin Kavalı kitabın üçüncü öyküsü. Nakış nakış işlenmiş, akıcı bir dil ve insanı saran dokunaklı bir üslup var bu hikâyede. Savcı Mehmet Şahin’in çocukluğunun öyküsüdür bu. İçten ve hüzünlü bir öykü. Taşra dile gelmiş gibidir. Ölü evi ve büyük bir sessizlik. Benim Korkunç Beyaz adlı kitabımda, Üçlerden Çektiğim öyküsünde geçen: “Dünyada bir anadil varsa o da sessizlikti.” ifadesini andıran ve beni bu yüzden sevindiren bir cümle gördüm öyküde:
“Sessizliğin bir anadile dönüştüğü bu kasvetli odadan çıkıp babamın odasına geçtim.(s.37)
Bu ifadelerin benzerliği, bizim -yani ben ve Soyuer’in- sessizliğe ve anadile yüklediğimiz anlamlar açısından önemli. Sevdiğimin Kavalı lirizmiyle, kurgudaki başarısı ve atmosferinin sıcaklığıyla çok sevdiğim bir öykü oldu. Bingöl Çobanları şiirine de selam gönderen yazar, sık sık yaptığı, başka metinlere göndermelerde bulunma işini seviyor sanırım. Bu, güzel de oluyor hani.
Beni Öldürmeli Dövmeli Değil isimli öykü, kitaba ismini veren öykü. Bu öyküde de Mustafa Soyuer, şiirle yoğrulmuş bir metin sunar okuyucuya. Hikâyede, yine Savcı Mehmet Şahin’le karşılaşırız. Onu, annesine olan düşkünlüğünü, hayallerini, çocukluğunu, onun yüreğinin nasıl olduğunu, kederini ve huzursuzluğunu görürüz.
Kadınlarımız bu coğrafyada doğmayıp başka yerde doğmuş olsalardı onlarda nasıl bir değişim olurdu? Onlar, o vakit hayatın neresinde, ne yapıyor olacaklardı? Bunu, yazar, Savcı Mehmet Şahin’in annesi üzerinden sorgular. Lirik bir öyküdür Beni Öldürmeli Dövmeli Değil. Derdi olan ve bu derdini şırıl şırıl akan bir dille anlatan hüzünlü bir öykü. Kimi dövmeli, kimi öldürmeli? Kadınlarımızı hayatın neresine koymalı yahut kadınlar bizi hayatın neresine koymalı? Sorular, sorular, sorular…
Kitabın ikinci bölümü Evin Hâlleri öyküsüyle başlıyor.
Evin Hâlleri ilginç bir kurguyla oluşturulmuş. Gramer terimleri ile kurgu, öykü ile şiir iç içe. Bu da öyküyü farklı kılmış demek ne kadar doğru bilmiyorum ama Soyuer bu kitabında çeşitli anlatım ve kurgu tekniklerini başarılı bir şekilde deneyip uygulamış, diyebiliriz. Bu öykünün MEB Hasan Ali Yücel Öykü Ödülü’nü aldığı düşünülürse hikâyenin niteliği konusunda da olumlu bir yargımız oluşuyor aslında. Bu olumlu görüş ile öyküye başlamak beklentiyi arttırıyor ama bence bu beklentinin hakkını veriyor metin. Yazarlık hevesiyle (yazar olmuş da olabilir) yaşayan kahramanımız, bir ailenin evdeki durumlarını gözler önüne serer. Yer yer ironi kendini gösterir. Mizah bazı bölümlerde göz kırpar. İsim hâl ekleriyle “Ev”in çeşitli hallerine şahit oluruz. Nezihe karakteri evde- mutfakta, çarşıda- pazarda gördüğümüz annemizdir. Her şeyiyle Anadolu kadınıdır. Kızması bile yüzümüze bir tebessüm kondurur kadınımızın.
“Açlıktan ölüyorum.”dedim. “Ne var yemekte?”
Nezihe sinirli sinirli:
“Bıldırcın etiyle kudret helvası!”dedi.(s.64)
Büyük Mesele. Kitabın ikinci bölümündeki ikinci öykü. Başı, burnuyla dertte olan bir insanı anlatıyor Soyuer. Öyküde mizah ön planda. Bu öykü, mizahın ağır basması yönüyle kitaptaki diğer öykülerden ayrılır.
Mezar Başı Monologları öyküsü adından da anlaşılacağı üzere bir kabrin başında anlatıcının iş sesine odaklanıyor. Nezihe, muhacir kızı. Göç geldi, göç edip gitti. İşte bütün dünya bu kadar. Evin Halleri öyküsünden tanıdığımız Nezihe ölmüştür. Hüseyin (Nezihe’nin kocası, Evin Hâlleri öyküsünün kahramanı) ise bu ölüm karşısında şaşkın ve üzgündür. Öyküde aşk, bağlılık, evlilik, arkadaşlık gibi konulara değinir yazar kahramanının iç sesiyle. Öyküdeki şu cümle derinliği ve telmihiyle çok hoşuma gitti.
“Putperest bir yanı var sessizliğin.” (s.84)
Hz. İbrahim’den tutun da Salah Birsel’e kadar bende çağrışımlar çağrıştırdı bu tümce.
Mustafa Soyuer’in Beni Öldürmeli Dövmeli Değil isimli kitabı insanı, taşranın sıcaklığını, sevgiyi, aile bağlarının önemini ve yalnızlık ile şehirde sıkışmışlığı anlatan hisli öykülerden oluşuyor. Hüzün ve mizah iç içe. Yaşam ve ölüm yan yana. Her yönüyle okunası bir kitap Beni Öldürmeli Dövmeli Değil.