Bizimle İletişime Geçin

Şahsiyet

Bursa’nın Ağabeyi: Cahit Çollak

Okumak için İstanbul’a geldiği 1970’li yıllarda, Fikir ve Sanatta Hareket Dergisi’ne hayat veren kadroda bulundu. Nurettin Topçu’nun vefatına değin yanındaydı. Hatta Mustafa Kutlu büyüğümüzün malum eserinde anlattığı Dava Delisi Kerim’in veyahut Emekçi Murat Ağabey’in, Cahit Çollak olduğu naklediliyordu dilden dile. “Yenilerek kazanılmış bir zafer” Cahit Çollak’ın halinin fotoğrafıydı sanki…
Ulucami’nin hemen altında, Osmanlılar’ın ilk bedesteni olan Emir Han’daki 49 numaralı mütevazı mekânı kültür camiasının daimi uğrak yerlerinden biri oldu. Kitabevinden veyahut yayınevinden ziyade, bir ziyaretgâh gibiydi. Daha sonra kapatmak zorunda kaldığı o mekândan kimler geldi, kimler geçti. Kısıtlı imkânlarına rağmen, bilhassa gençlerden maddi ve manevi yardımını esirgemediğinin bizzat şahidiyim. Her biriyle mütemadiyen ilgileniyordu. O’nun kitaba dost olması, insana dost olmasındandı.

EKLENDİ

:

Cahit Çollak Abiyi gür bıyıkları ile ilk gördüğümde Bursa’ya İstanbul’dan yeni gelmiş o zaman Bursa Yeraltı Kitapçılar Çarşısı adıyla bilinen Osmanlı Pasajında Dergâh Yayınevi kitaplarının satıldığı Kitabevini kurmuştu. (1989)
Nurettin Topçu’ya çok yakın olmuş, Necip Fazıl Kısakürek dâhil geçen 50 yılın fikir-düşünce adamları ile kendi ifadesiyle “yayın dünyası emekçisi” olduğu için tanışmış, sohbet halkasında bulunmuş, dost, ahbap olmuş İstanbul Beyefendisi bir Erzurumluydu…
Uludağ Yayınları, Sır Yayıncılık, Verka Yayınları
Bursa’ya yerleştikten sonra kurduğu yayınevleri…
Bursa Yazarlar Birliği Şubesinin de kurucusu olmuştur. Türkiye Yazarlar Birliğinin sayfasındaki malumata bakalım;
Cahit Çollak, 1951’de Erzurum’da doğdu. Baba tarafından Rize Çamsızhemşin asıllı. Çorbacızâde namlı dedesi 93 Bulgaristan Rusçuk göçmeni. Anneannesi yerli Erzurumlu. Dayılarından birinin yaptığı evlilik ve babasının işi dolayısıyla Malatyalı.
İlk ve ortaöğretimini babasının işi dolayısıyla bulundukları Malatya’da tamamladı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih bölümünde okudu. Okumak için İstanbul’a geldiği 1969-70’li yıllarda Fikir ve Sanatta Hareket Dergisi’ne hayat veren Ezel Erverdi, Mustafa Kutlu gibi isimlerle birlikte çalıştı. Fikir ve Sanatta Hareket Dergisi kurucusu Nurettin Topçu ile beraberliğe erişti. Fikir yolculuğuna İstanbul’da devam ederken, bir hal gereği kendini Bursa’da buldu. Bursa’da kitapçılık ve yayıncılık yapan Cahit Çollak’ın mekânları kültür camiasının sürekli uğrak yeri oldu.

Hale Bakmak Lazım
Hal Meselesi…

Çok güzel sigara, çay içer muhabbetin demini bunlarla tuttururdu. Kimseye kızmaz kibarca uyarırdı. Ağzından hiç kötü laf duyamazdınız.
Bursa’nın “tanınmış kültür adamı” olmaktan çok daha fazlasıydı muhakkak. Bir “vakıf adam” olarak yaşadı adeta. İmkânları nispetinde ne yapılması gerekiyorsa yapabilme uğraşındaydı. Mülkiyet duygusu olmadan, Allah’ın rızasını esas almayı ve rızık endişesi duymadan yaşamayı önemsiyordu.
Hâl, Cahit Çollak’ın sıkça telaffuz ettiği kelimelerden biriydi. Hâl üzere yaşıyordu. Sessiz, iddiasız ve gürültüsüzce…

Dava Delisi
Okumak için İstanbul’a geldiği 1970’li yıllarda, Fikir ve Sanatta Hareket Dergisi’ne hayat veren kadroda bulundu. Nurettin Topçu’nun vefatına değin yanındaydı. Hatta Mustafa Kutlu büyüğümüzün malum eserinde anlattığı Dava Delisi Kerim’in veyahut Emekçi Murat Ağabey’in, Cahit Çollak olduğu naklediliyordu dilden dile. “Yenilerek kazanılmış bir zafer” Cahit Çollak’ın halinin fotoğrafıydı sanki…
Ulucami’nin hemen altında, Osmanlılar’ın ilk bedesteni olan Emir Han’daki 49 numaralı mütevazı mekânı kültür camiasının daimi uğrak yerlerinden biri oldu. Kitabevinden veyahut yayınevinden ziyade, bir ziyaretgâh gibiydi. Daha sonra kapatmak zorunda kaldığı o mekândan kimler geldi, kimler geçti. Kısıtlı imkânlarına rağmen, bilhassa gençlerden maddi ve manevi yardımını esirgemediğinin bizzat şahidiyim. Her biriyle mütemadiyen ilgileniyordu. O’nun kitaba dost olması, insana dost olmasındandı.
Cahit Çollak, Hareket Dergisi’nden bu yana yayımcılığa gönül vermiş bir güzel insandı. “Kitabın sırrı insanın sırrıdır” sözüyle yayım hayatına Bursa’da kurduğu Sır Yayıncılık tarafından birçok seçkin eser yayımlandı. Prof. Dr. Mustafa Kara’dan “Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler”, Metin Önal Mengüşoğlu’dan “Düşünmek Farzdır”, Doç. Dr. Saffet Sancaklı’dan “Sünneti Doğru Anlamak” ve İhsan Deniz’den “Daima Unutma” gibi…
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih bölümünde okumuştu. Okumak için İstanbul’a geldiği 1969-70’li yıllarda Fikir ve Sanatta Hareket Dergisi’ne yaşam ruhu veren Ezel Erverdi, Mustafa Kutlu, Taner Şuer, Hasan Hüsrev Hatemi ve Hüseyin Hatemi ile beraber dava yolunda bulunmuştur. Fikir ve Sanatta Hareket Dergisi kurucusu Nurettin Topçu ile beraberliğe erişmişti. Fikir yolculuğuna İstanbul’da devam ederken, bir hâl gereği kendini Bursa’da buldu. Tam 20 yıl sonra İstanbul macerası son bulur.

Cahit Abinin hâli, aile köklerinin Balkanlardan gelip Kuzey Anadolu’ya Rize’ye yerleşen ama durmayan Erzurum, Malatya, İstanbul ve Bursa’da karar kılan seyrinden de beslenmiştir.
Cumartesileri elinde bir poşet çilekle Mustafa Kara gelmiştir Emirhan’a…
Mevsimine göre mandalina, portakal, elma da olurdu. Cahit Abi dışarıdaki masaya eski gazeteyi itina ile serer hattâ sererken kimseye elletmezdi.
Kitabevine gelen öğrencilere iş yaptırır ama tekrar eliyle düzeltir ya da elini sürmeyince rahat edemezdi.
Bu Emirhan balkonundaki masa iftar yemekleri de görmüştür hep onun öncülüğünde…
Yenilir içilirdi sohbet demini alırdı.
Yılda bir kez de olsa aynı masaya İstanbul’dan Üstâd Mustafa Kutlu gelir otururdu.
Ihlamur kokusunun baygınlığında içilen koruksuyundan tattığına şahitliğim vardır.

Verka Yayınlarını beraber kurduğu Mehmet Temelli ise çalışma arkadaşı, zoraki yardımcısı yakın dostudur. Zoraki dedim çünkü Cahit abi tek başına ağır çalışan ve kimseyi işine aşına karıştırmayan bir adamdı.

1990 yılında Avrupa’da yaşayan işçilerimizin kurduğu Bursa’daki İkbal Öğrenci Yurdunda yönetici iken Rahmetli Metin Yüksel’in hayatını yazıp Piyes (ŞEHADET) olarak sahnelemek için Almanya’ya gitmeden Cahit Abiyi ziyaret ettim. Konuyu öğrenince tezgâhından iki kitap aldı ve imzaladı. Anadolu Türk İslam Dernekleri Federasyonu Başkanı Musa Serdar Çelebi’yi bulup selamımı iletecek ve bu hediyelerini vereceksin dedi. Uludağ Yayınlarının ilk kitabı Prof. Dr. Mustafa Kara’nın Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler-II kitabıydı. Zâtı Muhteremin kendisi ile görüşemedik ama emanet ve selamlarını Almanya’da arkadaşlarına iletmiştim.

Yaşayan Türbe…
“Osmanlı Pasajındaki Dergah kitabevinden sonra Emirhan 49 no’daki yayınevi, sonra Tahtakale’deki yeri hepimiz için bir sığınak, nefes aldığımız bir dergah gibiydi. Bir gün Ragıp Karcı abi gelmişti Bursa’ya. Ne yapalım diye sorduğumda, türbe ziyareti yapalım dedi. Bende türbe ziyareti deyince, Emir Sultan’dan başlayalım abi o zaman dedim. Hayır dedi. Önce yaşayan türbeleri ziyaret edelim dedi. Önce bi Cahit Çollak’a uğrayalım dedi. Cahit Çollak ağabey için, “Cahit, bu şehrin ‘yaşayan türbesidir’” demişti. Tam da öyleydi işte. O kapı kapandı şimdi. Bu yüzden hüznümüz derin. Her cumartesi mutlaka yayınevine uğramayı adet edinen yol arkadaşlarından Mustafa Kara hocamızın vefatına düştüğü şu tarih, Cahit Çollak ağabeyin halini en iyi anlatan özün özü sadedindedir :
Kalem ve kitapla kitabeti
Dosta ve muhibbana hitabeti

Ahlak ve fazilet ve nezaketi
Bir er geldi dedi bu tarih için
“BU CAHİT ÇOLLAK KARDEŞİN RIHLETİ”

8 Ocak 2017 / 10 Rabiulâhir 1438
Yukarıdaki anekdotu aldığım Bursa’daki yakın dostlarından Dr. Mustafa Bâki Efe ve Yazarlar Birliği çevresi Bursa Osmangazi Belediyesi katkısı ile Bir Cahit Çollak Kitabı-Şöyle Garip Bencileyin kitabını yayın hayatına kazandırarak bir vefa örneği sergilediler özellikle teşekkür ediyorum.
Eyvallah Cahit ağabey, rahmette kal, nur içinde yat… Bizim tanıdığımız Bursa bile çok değişti artık, tahrip edildi ama yine de güzel yerdir burası, yatılacak bir memleket toprağıdır, mahalle komşuların da iyidir…

Bir de sevdiğin pınarın başı şunun şurası… Rüzgârı var, ağaçları var, suyu var…
Kitabından bir başka ağabeyimiz Sami Özbağkıran’ın vefa dolu yazısını sıkıştırayım istedim.
Gittin, Güzel gittin Cahit Çollak. Herkesin hayal ettiği özlediği gibi gittin. Kimseyi kendinle yormadan ve kırmadan gittin.
Bir görebilseydin sadece Bursa’nın değil İstanbul’un ve Ankara’nın güzel insanları da seni uğurlamak için gelmişlerdi.
Mustafa Bâki Efe  “nasıl bilirdiniz?” diye soramadı. Hıçkırıklar boğazındaydı. Zaten bütün cemaat söz birliği etmişçesine senin iyiliğini ve güzelliğini birbirine hal diliyle söylüyorlardı.
Cahit Çollak dostum bütün dostların ve sevdiklerin son bir kez seninle halleşmek için Emirsultan Camisini doldurmuşlardı. Üzüntüleri Bursa’nın bir mihenk taşının eksilmesiydi. Ve adaşın Cahit Gül’ün dediği gibi ön saflar boşalıyordu.
Cenabı Allah sana rahmetiyle muamele eder İnşallah.

Yazımızı Hareket Dergisi ve Nurettin Topçu ekolünden Kadîm dostu Prof. Dr. İsmail Kara’dan alıntı yaparak nihayete erdirelim;
“Son Menzil
Onu bir karlı günde Emir Sultan Camisi’nden, dostlarının, sevenlerinin, kız erkek gençlerin tatlı-hüzünlü refakatinde Pınarbaşı Mezarlığı’na yolcu ettik. Mezarlık beyaza bürünmüştü, ağaçların, servilerin dalları kardan eğilmiş vaziyetteydi. Onların arasından geçtik, o da omuzlarda geçti… Yeni ikametgâhını merak ediyordum… Cahit ağabeye duvarın dibinde ve kimi tarihî kabirlerin arasında bir mezarlık bulunmuş olduğunu görünce ebedî istirahatgâhını, ona çok yakıştırdım. Kendisine sorulsaydı böyle bir yeri tercih ederdi gibi geldi bana. Onlardan biri gibi, eskiden beri gelmiş oturmuş gibi, duvara yaslanmış olarak… O soğuktan fütur getirmez, kardan kıştan yılmazdı ama soğuk ve yağışlı havaları sevmezdi. Fakat karlar içinde onu buz gibi topraklara emanet ederken biz üşümedik, toprağa âşina biri olarak o da üşümemiştir… Toprak atıldı, kubbe çatıldı, Fatiha çekildi… O ana kadar ağlamamıştım. Fakat oradan, ondan ayrılmak bana çok giran geldi; ihtiyar elden gitti, ayaklarımın bağları çözüldü, göz pınarlarım coştu… Düşecek gibi oldum, Serpil hanımın sesi imdadıma yetişti, taşlara tutunarak duruldum, duraladım… Hareket-Dergâh’taki çalışma arkadaşlarımdan, ağabeylerden ilk kaybettiğim o oldu. İlk onu bulduğum gibi…

Buralarda son zamanlarında çok kullandığın, biraz da başka cümle kuramadığın anlarda imdadına yetişen “hal meselesi” ile Derviş’in sözünü hatırlar, duyarsın: Yunus öldü deyü salâ verirler/ Ölen hayvân imiş âşıklar ölmez.”
Uludağ, Sır, Verka Yayınları ile 100’ün üzerinde kıymetli eserler yayınladı. Ruhuna Fatihâ…

Yararlanılan Kaynaklar
*İsmail Kara, Dağ Ne Kadar Yüce Olsa-Portreler 2, Dergâh Yayınları
*Mustafa Baki Efe
*Cahit Çollak Kitabı
*Dünya Bizim.Com

Çok Okunanlar