Bizimle İletişime Geçin

Edebiyat

Dereden Tepeden Hasbihâl

Birkaç gün uğramıyorum tarlaya. Birkaç gün sonra, “Acaba doğruldular mı mısırlar?” diye merakla gittiğimde, evet, beklediğim gibi bütün mısırların doğrulup büyümeye devam ettiklerini, rükû hâlinden kıyama geçtiklerini görüyorum, şükrediyorum. Peki, bitireyim. Nasıl bitsin, şöyle: İstikbal köklerdedir.

EKLENDİ

:

Kökü sağlamsa bitkinin, kuvvetlice tutunduysa toprağa; başındaki fırtınalar sökmeye çalışsa da yerinden, sökebilir mi? Hayır hayır, sarsılabilir, eğilebilir, savrulabilir ama sökülmez yerinden. Muhkem bir kale gibi dayanır darbelere. Hele bir de yağmurla beraber fırtına varsa dibi yumuşar, daha çok sallanır öte beri. Edebiyatçılar, hayatın da fırtınaları vardır, demeye getirirler bu durumdan mülhem ile. Yumuşak zemin iyi değildir fırtınalarda, bitki için. Hatta yumuşak ve kaygan zemin, dikkatli olun, diye trafik işareti bile vardır. Neyse efendim…

Geçenlerde böyle bir durum yaşadım. Öğleye kadar kavurucu bir sıcaklık vardı. Kavurucu diyorsam kimse kavrulmadı, sözün gelişi. Hani şimdi mevsim hasat mevsimi. Yüksek sıcaklıklar olmasa nasıl olgunlaşacak ekinler, meyveye durmuş erikler, kirazlar, vişneler; kızılcıklar nasıl büyütecekler meyvelerini? Çotanaklar nasıl dolduracak içlerini?

Modern kent insanına bakmayın siz. Korkar olmuş o, sıcaktan, soğuktan; rüzgârdan, yağmurdan… Tüh yine yağmur yağacak, gidemeyeceğiz yine pikniğe ya da denize, diye sitem eder olmuş. Hele kış, hele kış! Kar yağar, beyaz kâbus, buz olur, esaret… Daha doğrusu öyle demişler ona, öyle inanır olmuş o da. Nasıl düşünsün kar olmasa, buz olmasa, yağmur olmasa musluğundan suyun akmayacağını? E bre, ilkbahara bir şey diyen var mı, demiş ya Hoca Nasrettin. Oysa her ilkbaharın bir sonbaharı olmalı, bir de kışı olmalı. Öyle kurulmuş sistem, değil mi?

Neyse efendim, akıl verir gibi olmasın, sözün de kısası makbul. Derken güneş kayboluverdi batı ufkunda. Yoo yo, batmadı, örtüldü yani bulutlarca. Ortalığa bir koyu gölgelik çöküverdi, serinlikle beraber. Sonra yağmur bulutları, emir ve hikmet gereği nereye rahmet damlalarını saçacaklarsa oraya konumlandılar gökyüzünde. Bir hafif yel çıktı sonra, tek tük düşen damlalar, ardı sıra. Ufukta artan şimşekler, daha sık ve daha güçlü gök gürültüleri. Birkaç dakikalık sakinlik, fırtına öncesi sakinlik… Ve birdenbire çok kuvvetlenen rüzgâr, yoğunlaşan damlalar… Ağaçların artan gürültüsü… Yapraklı ağaç ses çıkarır, derler. Güçlü bir sarsılış, tüm bitkilerde. Kuvvetlice tutunduysan köklerinle, problem yok. Daha yoğun ve daha hızlı düşen, irileşmiş damlalar… Daha güçlü esen rüzgâra fırtına diyebiliriz. Şarrr ordan, şarrr burdan. On, on beş dakika süren hızlı yağmur yağışına eşlik eden fırtına yeli… Tekrar aydınlanan gökyüzü, beyaza yakın grilik… Emir ve hikmet gereği doğuya yönelen yağmur bulutları…

Nerede miyim? Geleneksel mısır ekilmiş, iki dönüm büyüklüğünde bir mısır tarlasının kenarında. Yerel dille “Misirlikteyim” yani. Müsilaj filan diye duydunuz ya, işte o bölgede. Ya bakın, bilgisayar bile müsilajı tanımıyor, iyi mi? Sadece mısır değil ekilmiş olanlar; fasulye, domates, biber, patlıcan, yerelması, patates, soğan, sarımsak… Yan taraf ceviz bahçesi, cevizler çağla… Biraz uzakta fındık bahçeleri… Arkamda yeni biçilmiş yonca tarlası… Biçim dizilerini biraz karıştırmış rüzgâr… Olsun, güneş vurunca kuruyuverecek. Sonra balya olacak ve takdir gereği kim bilir hangi ineğin, koyunun, buzağının rızkı olmak üzere traktör römorkuna dizilecekler, özenle. Ağılda oğlak doğsa ovada otu biter, dememişler mi?

Gelelim yine mısır tarlasına. O da ne, bütün mısırlar bir yöne, güneye doğru belli bir açıda eğilmiş. Açı diyorsam doksan derece. Mısırların rükû hâli yani… Bütün mısır bitkileri rükûda, zemin de çok yumuşamış, giremezsiniz tarla toprağına. Asker dizileri gibi hepsi, tek şekil, tek hareket… Üzülüyor, endişeleniyorum. Üzüntüm bunca emek verilerek ekmek, kazmak sonra… İnsan boyu mısırların büyüyebilmesi için verilen emeğe dair. Dipleri çapalanarak, yabani otlardan arındırılarak, umutla… Endişem böyle kalmaları, böyle verimsiz büyümeleri veya her birini tek tek doğrultmaya çalışarak harcanacak zaman ve emek için, yine. Allah kerim, inşallah tekrar doğrulurlar, elif gibi. Fıtratlarına dönerler.

Birkaç gün uğramıyorum tarlaya. Birkaç gün sonra, “Acaba doğruldular mı mısırlar?” diye merakla gittiğimde, evet, beklediğim gibi bütün mısırların doğrulup büyümeye devam ettiklerini, rükû hâlinden kıyama geçtiklerini görüyorum, şükrediyorum.

Peki, bitireyim. Nasıl bitsin, şöyle: İstikbal köklerdedir.

Çok Okunanlar