Edebiyat
Erişte
Oruç ayında erişteyi hatırlayışım boşuna değil. Çocukluk Ramazanlarımın iftar ve sahur sofralarında erişte de eksik olmazdı. Erişte kesmek konu komşunun da katıldığı ve neredeyse bütün bir gün boyu süren bir şenlik gibiydi. Evin kadınları, erişte için çok önceden başlayan bir hazırlığa girişirlerdi. Eriştenin hamuruna katılacak olan yumurtaları biriktirmek gerekirdi. Eriştelik unun içine kararınca tuz, kararınca çırpılmış yumurta, kararınca su katılarak kıvamını buluncaya kadar yoğrulur, sonra hamur dinlenmeye bırakılırdı. Sonra kadın, kız, gelin, kim varsa el birliğiyle o hamurdan kesilmiş bezeleri oklavalarla yufka hâlinde açarlardı. O yufkalar sergilere serilip az çok suyunu çeksin, tepsersin diye bir süre bekletilir yahut sac üzerinde az çok tavlanır, sonra dördü beşi üst üste konup bıçaklarla uzun dilimlere ayrılır, sonra da o dilimler iki üç milimlik şeritler hâlinde kesilirdi. Kesilen erişteler kurutulmak üzere temiz yaygılar üzerine yayılırdı. Bu kurutma işlemi iki üç gün mü sürerdi, daha uzun mu olurdu? Kurutulan eriştenin az biraz kavrulduğu da olurdu sanırım.
- Şahsiyet-
Mehmet Âkif…
- Söyleşi-
D. Mehmet Doğan: Bizim Hakikatle Temasımız Kelimeler Üzerindendir
- Düşünce-
Bilim ve Bilimizm: Coğrafya Dersi mi Din Dersi mi?
- Söyleşi-
Yazar Ahmet Melih Karauğuz: Yaşamadan Yazamayız, Yazmadan Yaşamı Anlayamayız
- Kitap-
“İnsan Olmak” Üzerine
- Edebiyat-
Sarı
- Tarih-
II. Abdulhamit ve Sosyal Devlet
- Din ve Hayat-
Ya Hayır Söyle, Ya Sus