Bizimle İletişime Geçin

Edebiyat

Evlilik

Aile, Allah adına gerçekleşen bir “yaratımın” başlangıç merkezi, yuvasıdır; eşler bu “yaratımda” aktiftir ve Allah adına hareket etmektedirler; bu, onların hem kendi gelişimleri için hem de çocuklarının gelişimi için en makul, en doğru, en güzel yoldur.

EKLENDİ

:

Evlilik, iki farklı cinsin nikâhlı birlikteliğidir; nikâh, akiddir; kişiyi bağlar ve sorumluluk yükler.

Tek cins yarımdır; evlilik kişileri bütünler.

Evlilik, sadece cinsellik değildir; cinsellikten çok daha büyük bir birlikteliktir.

Kadın, genelde duygusaldır; duygusallığı sakın akılsızlık olarak algılamayın, daha çok şefkat ve merhamet olarak algılayın. Erkek ise, genelde mantıksal, kamusal ve kurumsaldır. Bu hâller, aynı zamanda beden (kas) yapısından dolayı iş bölümüne de yansır: İçeri (ev) kadına, dışarı erkeğe daha uygundur; dışarda genelde “kavga ve mücadele” varken, içerde “huzur” vardır.

Evliliği salt cinselliğe (sexe, sexolojiye) indirgeyen “batı”, ondaki manevî-kutsal havayı (iklimi) yok ederek onu ticarî bir ortaklığa dönüştürmüştür. Taraflar anlaşamayınca, dinleri Hristiyanlık boşanmayı yasaklamasına rağmen, kolayca boşanabilmektedirler. İslâm, boşanmayı yasaklamamış olmasına rağmen epey zorlaştırmıştır.

Neden?

İki nedeni var. İlk neden evlilerle; ikinci neden çocuklarla ilgilidir. Evlilerin (karı-kocanın) hiçbiri tek başlarına “tam ve mükemmel” olamayacağından taraflara son sınırına/haddine kadar “sabr” tavsiye edilmiş; araya uzlaştırıcı, ara bulucu hakemler (tarafların ailelerinden âkil kişiler) yerleştirilmiştir. İkinci neden, çocukların, dolayısıyla da toplumun selâmetini amaçlar. Aileyi kutsal kılan da büyük ölçüde budur. Aile, neslin devamı kadar, toplum huzurunun da mihenk taşıdır.

İçerde (ailede) huzur bulamayanlar, dışarda huzur bulamaz ve kimseye de huzur vermez.

Huzurlu aile, bulunmaz bir nimettir; hem cinsleri (kadın ve erkeği) mükemmel kılar hem de nesilleri (çocukları).

Hayatı olduğu gibi evliliği de salt “haz” olarak gören modern anlayış (paradigma), her şeyi tükettiği gibi aileyi de tüketti: Aileyi bir şirkete indirgedi ve kutsallığını kaybetti. Onun için kadın da erkek de çocuklar da kendilerini “tamamlama imkânından”, sorumluluk duygusundan ve insanî = dinî değerlerden mahrum olarak hayata atılıyorlar. Çocuklara insanî (ve İslâmî) değerlerin verileceği yegâne “yuva”, ailedir. Okul, “torna tezgâhıdır”; yurttaş, vatandaş yetiştirir; aileyse insan. Aile çökünce, okulun = devletin eline düşen çocuk, merhametten, sorumluluk duygusundan ve insanî değerlerden yoksun olarak yetişiyor, “canavarlaşıyor!” Tabiî bu, yetiştirme yuvalarındaki “bakıcıların” merhametiyle de alâkalı.

Aile, içinde meşru cinselliği de barındıran ama onu çok daha yüce hedeflere kaldıran, çok daha bayındır ve verimli kılan kutsal bir kurumdur. Kurumu sosyolojinin kullandığı anlamda kullanmadım, erişkin tarafların (kadın-erkek) özgür iradeleri ile kurduğu bir “yapı” olarak ele aldım. Bu yapının temelleri sadece “hazza, cinselliğe” yaslanırsa, haz/cinsellik bitince yapı çöker; çökmemesi için yapının çok daha sağlam (=kutsal) bir temele dayanması gerekiyor.

Aile, Allah adına gerçekleşen bir “yaratımın” başlangıç merkezi, yuvasıdır; eşler bu “yaratımda” aktiftir ve Allah adına hareket etmektedirler; bu, onların hem kendi gelişimleri için hem de çocuklarının gelişimi için en makul, en doğru, en güzel yoldur.

Diğer bütün yollar ve yöntemler fasittir, müfsittir; nesli bozar, fıtratı bozar, ahlâkı bozar.

Çok Okunanlar