1. Anasayfa
  2. Gezi Yazısı

Fas: Şehirler (V)

Fas: Şehirler (V)
0

6. TETUAN

Tanca’dan Tetuan’a girerken şehir, solda kalan yamaçlarda konumlanmıştır.

Tetuan, geçmişte Hristiyanların yoğun olarak yaşadıkları bir şehir olup günümüzde de yabancılar, buradan gayrimenkul almaktadırlar. Tetuan, Fas’ın Marmaris’i olarak nitelendirilmektedir. Burada da kralın yazlık sarayı bulunmaktadır.

24 Ocak 2024 Çarşamba saat: 9.45’te Tetuan’a vardık. 10.04’te el-Medih Meydanı ve Feddân Parkı’ndaydık. Meydan’ın restorasyonu 2017’de başlamış ve 7 yıl sürmüştür.

10.10’da Arap Meydanı ve Medina’daydık. Buradan 20 dk. sonra da Kralın Sarayı’nı ziyaret ettik.

Tetuan’ın “nus nus” denilen sütlü kahvesi oldukça meşhurdur.

 

7. ŞAFŞAVAN

Rif Dağları’nın eteklerine kurulmuş olan Şafşavan, Berberice’de “Boynuza Bak” anlamına gelmektedir. Coğrafî konum itibariyle işgali zor olması dolayısıyla buraya 1471’de yerleşildiği ifade edilmektedir. Özellikle Endülüs’ten “Beni Yakup”  ve başka bazı aileler buraya yerleşmiştir.

Şafşavan, 43.000 nüfuslu küçük bir kent olup havasının çok güzel olduğu ve astıma iyi geldiği belirtilmektedir. Ağustos’ta İspanyolca “Alegria=Mutluluk” festivali yapılmakta ve bu etkinliğe çok sayıda turist katılmaktadır.

Şafşavan, Fas denilince çoğu insanın hayalinde canlanan güzelliğe sahip, fotoğrafçılara ender güzellikte kareler çekme imkânı sunan bir masal diyarı adeta. Geçitlere açılan merdivenli sokakları ve sokaklar üzerinde mavilikler içerisindeki geleneksel evleri, duvarları süsleyen el işçiliği örneklerinin en güzellerini bu şehirde görmek mümkündür.

Şehrin binalarının dış cephelerinde, kapılarında, pencerelerinde duvarlarda, sokak aralarında yoğun miktarda mavi renk kullanıldığı için bu kente “Mavi Şehir” denilmektedir. Şehirde bu rengin kullanılmasının bir kaç sebebi zikredilmektedir:  1. Yahudilerin inançlarıyla alakalı sebep. Zira onların, ibadet esnasında mavi elbise giyme zorunlulukları varmış. 2. Akreplerin uzaklaşmasını sağladığı için kullanılmış. Zira akrepler maviyi, kırmızı olarak gördükleri için o rengin olduğu mekânlara yaklaşmazlarmış.

Şafşavan, Endülüs’ten kaçan Yahudiler’in ve kısmen de Endülüslü Müslümanlar’ın yerleştikleri yüksek rakımlı bir şehirdir. Şafşavan, turistlerin Fas’a gelme sebeplerinden biridir. Çünkü bu şehir Instagram’da çok paylaşılmaktadır.

Buradaki Yahudiler 1945-1950 yılları arasında İsrail’e taşındı. Şehirde az da olsa hâlâ Yahudiler yaşamaktadırlar ancak kimliklerini gizledikleri bilinmektedir.

1920’de kente İspanyol askerler geldiğinde buraya Endülüs’ten gelenlerle konuşup anlaştıkları ifade edilmektedir.

24 Ocak Çarşamba 13.30’da Şafşavan’dan 250 km uzaklıktaki Fes’e hareket ettik.

 

8. FES

24 Ocak Çarşamba 13.30’da Şafşavan’dan Fas’ın kültürel başkenti olarak kabul edilen Fes’e doğru yola çıktık, saat 19.46’da Fes’e vardık. Kenti ertesi gün gezmeye başladık. Eski Fes’e (Medina) motorlu taşıtlar girmemekte, bütün malzeme merkeplerle taşınmaktadır. Sokaklar dar olduğu için eşeğin sahibi kendisine yol açmak için “belak, belak” diye bağırır, sokaktakiler kenara çekilerek ona yol verir.

Bütün Afrika’nın en entelektüel şehri olan Fes, VIII. yüzyılda I. İdris tarafından kurulmuş ve uzun süre başkentlik yapmıştır. Fransız İşgali sırasında başkent, buradan Rabat’a taşınmıştır.

Dünyanın en eski üniversitesi kabul edilen ve 1165 yıldır eğitim vermeye devam eden Karaviyyûn Medresesi/Üniversitesi bu kenttedir. İki kız kardeş tarafından M. 859’da kurulmuştur. Günümüzde bu binalarda eğitim yapılmamakta fakat üniversiteye ait şehir içindeki başka binalarda eğitim-öğretim devam etmektedir.

Endülüslü meşhur vezir Lisânüddîn İbnü’l-Hatîb’in burada eğitim verdiği Faslılar tarafından dile getirilse de biz bu konuda doktora tezi hazırlarken bu iddiayı destekleyen bir bilgiye ya da belgeye ulaşamadık.

1250’lerde Merinileri’n hâkimiyetine giren kent “Eski ve Yeni” diye ikiye ayrılmıştır. Eski Fes, dünyanın araç girmeyen en büyük şehridir. Sokaklar son derce dardır. Bunun da sıcaktan daha az etkilenmek maksadıyla yapıldığı ifade edilmektedir. Eski Fes’e suyu getiren kişi Murâbıtlar’ın meşhur sultanı Yusuf b. Tâşfîn’dir. Böylece her cami, han, hamam ve zenginlerin köşklerine su alınmıştır. O dönem şehirde 1000 civarında çeşme olduğu bilinmektedir. Bunlardan 42’si restore edilmiştir.

Şehirde Karaviyyûn Medresesi ve Camii’nin yanı sıra el-Attarin Medresesi, Neccarin Meydanı ve Çeşmesi, Muley İdris Türbesi’ni ziyaret ettik. Sonra da Fes’in dar ve labirenti andıran sokaklarından geçerek şehrin koruma kulelerinden olan Borj Nord’a (Kuzey Burcu) çıkıp eski şehri bir de karşıdan seyrettik.

Fes’in tarihî yerlerinden biri de “Mellah/Yahudi Mahallesi”dir. 4-5 yıl önce perişan bir hâlde bulunan mahalle şimdi restore edilmekte olup mahallede yaşayan kimse yoktur.

25 Ocak Cuma günü Fes’te Yahudi Mahallesi’nden sonra benim için son derece önemli bir ziyaret gerçekleştirdik, Endülüslü meşhur vezir, Lisânüddîn İbnü’l-Hatîb’in türbesini ziyaret ettik. İbnü’l-Hatîb, Endülüslü vezir, kâtip ve şair, fıkıh âlimi, edip ve tarihçi, sosyolog, filozof, siyaset ve son derece önemli bir devlet adamıdır. (Bundan sonraki yazımızda İbnü’l-Hatîb’i ele alacağız)

Aynı gün Fes’in (Medina) girişinde bulunan oldukça büyük bir mozaik atölyesini gezdik. Bin yıllık bir tarihi bulunan mozaik, bu bölgede her geçen gün gelişmektedir.

Bu el sanatının en önemli örnekleri II. Hasan Camii’nde duvarlarında yer almaktadır. Camiyi inşa ettiren II. Hasan burada otuz bin kişi çalıştırmış, bunların on bininin sanatçı olduğu ifade edilir. Sultanın bu tasarrufu sayesinde ülkenin en önemli varlıklarından olan seramik sanatçılığı unutulmaktan kurtulmuş, diğer taraftan bu camiden sonra ülke çapında mozaik sanatı ve sanatçıları revaç bulmuş, ülkenin zenginleri, inşa ettikleri evlerde bu el işçiliğini tercih eder olmuşlardır.

Mozaik/Seramik yapmak için ıslatılan malzeme, zemin üzerine serilerek 3-4 gün bekletilir, sonra fırına verilir. Eğer cam yapılacaksa bu malzeme fırında 900 derecede 4 saat, mozaik yapılacaksa 1200 derecede 12 saat bekletilir. Ondan sonra üzerine motif işleme aşamasına geçilir.

Yapılan bu iş oldukça hassas ve ince olduğundan dolayı, işlemeyi yapan ustalar günde en fazla iki saat çalışabilmekteler. Biz de bu atölyeyi ziyaretimiz esnasında işleme ustalarının gözlerinde numaraları oldukça ilerlemiş gözlükler olduğuna şahit olduk.

Ülkenin güneyindeki çöle Fes şehrinden 7 saatlik bir otobüs yolculuğuyla gidilmektedir. Fas, Batı Sahra Çölü’nün büyük bir kısmında (300.000 km) hak iddia etmekte ancak dünya bunu tanımamaktadır.

Rehberimizin elindeki haritada bu çöl, Fas toprağı olarak gösterilmektedir.

Mozaik atölyesinden sonra şehrin önemli bir imalat merkezi olan tabakhaneyi ziyaret ettik.

 

TABAKHANE

Tabakhane hakkında bilgi vermeden önce konuyla ilgili bilgi birikimini ve kıymetli malumatı bize aktaran rehberimiz Hüseyin Keskin beyefendiye hasseten teşekkür etmeyi bir borç bilirim.

Diğer bir husus ise derilerden ve onları işlerken kullanılan güvercin pisliği ve inek idrarından kaynaklanan oldukça rahatsız edici koku için ilginç bir önlem alınmasıdır. Tabakhaneye yaklaştığınızda son derece keskin ve rahatsız edici bir kokuyu almaya başlarsınız. Kapısından içeri girerken sizi bir görevli karşılar ve içeri giren herkese bir nane dalı uzatır, onu sürekli burnunuzda tutmanızı ister, böylece kokudan daha az etkilenirsiniz.

Fez’in tabakhaneleri ortaçağdan beri neredeyse hiç değişmedi. Yaklaşık 900 yıldır aynı tekniklerle üretim yapılmaktadır. Tabakhaneler, içi çeşitli boya ve sıvılarla dolu çok sayıda taş havuzlardan oluşur.

Tabakhane’de deriler önce inek idrarı, sönmemiş kireç, su ve tuz karışımına batırılır.  Bu kostik karışım, sert deriyi parçalamaya, üzerlerinde kalan fazla yağ, et ve yünleri gevşetmeye yardımcı olur.

Deriler iki ila üç gün boyunca ıslatılır, daha sonra debbağlar (deriyi işleyen ustalar), postları boyamaya hazırlamak için fazla saç liflerini ve yağları hurdaya ayırır.

Deriler daha sonra su ve güvercin pisliğinden ibaret karışımı içeren başka bir fıçı setine batırılır.  Güvercin pislikleri amonyak içerdiği için, deriye daha sonra uygulanacak olan boyayı emebilmeleri için yumuşak hale gelmesini sağlar. Debbağlar bronzlaştırıcı, istenen yumuşaklığı elde etmek için postları üç saate kadar çıplak ayakları ile ezer, yoğururlar.

Deriler daha sonra haşhaş çiçeği (kırmızı), indigo (mavi), kına (turuncu), sedir ağacı (kahverengi), nane (yeşil) ve safran (sarı) gibi doğal sebze boyaları içeren çukurlara yerleştirilir. Boya ile birlikte, postların sararmasını engellemek için nar tozu ve parlaklık kazandırmak için zeytinyağı sürülür. Deriler daha sonra güneş altında kurumaya bırakılır.

Bitmiş deri daha sonra babouches (babuş/papuç) olarak bilinen ünlü Fas terliklerinin yanı sıra cüzdanlar, el çantaları, mobilya ve diğer deri aksesuarlarını yapan başka ustalara satılır. Bu ürünlerin çoğu Avrupa pazarlarına da gider.

Tabakhanelerin en iyi manzaraları, deri dükkânlarının bulunduğu çevredeki teraslardan elde edilebilir.

Güvercin dışkısı ve inek idrarı o kadar keskin bir koku üretir ki, tur rehberi kokuyu yenmelerine yardımcı olmak için ziyaretçilere sık sık taze nane dalları sağlamaktadır.

Tabakhanede hangi renk nasıl elde edilir? Sarı; safrandan, Kahverengi; sedir ağacından, Yeşil; naneden. Turuncu; kınadan, Kırmızı; biberden, Siyah; Karbondan.

 

DOKUMA ATÖLYESİ (Agave İreği)

Aynı gün saat 12.26’da Fes’te bir dokuma atölyesini ziyaret ettik. Burada Agave Ağacının yaprağı renklendirildikten sonra yaprak ipler halinde sökülür.  Bu atölyede pamuk, yün ve agabe ipliğiyle üretim yapılır. İplikler tezgâhta dokunur, elde edilen kırmızı renkli kumaşlar genelde perde ve yatak örtüsü, mavi ve beyaz olanlar ise cellabe yapımında kullanılır.

Saat: 13.40’da Karaviyyun Camii’ndeyiz. Merinî sultanı Ebû İnan Faris, halkın elinde, evlerinde bulunan bütün yazmaları 1349 yılında toplatarak Karaviyyun Camii kütüphanesine bağışlamıştır.

Saat: 13.55’te 1303-1315 yılları arasında yapılan Attarîn Medresesi’ni ziyaret ettik. XIV. Yüzyılda bu medresede Din bilimlerinin yanı sıra Matematik, Astronomi ve Tıp limleri okutulurdu. Öğrenciler bu medresenin odalarında kalır ve hemen yakınındaki Karaviyyûn Camii’nde eğitim alırlardı.

 

9. MEKNES

26 Ocak 2024 Cuma günü sabah 8.40’ta Meknes’e gitmek üzere Fes’ten ayrıldık. Eski kaynaklarda şehrin adı, Miknâse olarak geçmektedir. Eski Meknes (Medina) 1996’da dünya miras listesine dâhil edildi.

Şehri M. S. 900’lerde Berberiler kurmuş, XI. Yüzyılda Murabıtlar, XIV. Yüzyılda Muvahhitler burada hüküm sürmüş ve Muvahhitler oldukça uzun surlarla şehri çevrelemişlerdir.

Meknes, en parlak zamanını Mulay İsmail zamanında yaşamıştır. İsmail, çağdaşı Güneş Kralı XIV. Lui’ye ulak göndererek onu İslam’a davet etmiş, ayrıca kızıyla evlenmek istediğini kendisine iletmiştir.

Bu dönemlerde denizlerde korsanlık oldukça fazlaydı. Mulay İsmail, korsanları tutuklayıp Meknes’e getirerek hapsetmekteydi.

Mulay İsmail’in 500’den fazla cariyesi, 523 ü erkek 320 si kız olmak üzere 1000 civarında çocuğu olduğu rivayet edilir.

Saat 9.48’de şehrin merkezi kasba/medina’ya vardık ve Mulay İsmail’in türbesini ziyaret ettik.

Meknes’te Fas’ın en güzel giriş kapılarından biri olarak kabul edilen Babu’l-Mansur’u görmek istedik. Ancak restorasyonda olması sebebiyle bu güzelliği müşahede edemedik. Yakınındaki kafede bulunan resmiyle yetindik. Bu muhteşem kapının karşısında ise UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer alan el Hedime Meydanı bulunmaktadır.

Meknes, zeytun (zeytin bölgesi) demekmiş. Civar köylerden gelen insanlar zeytinleri “meknes” adı verdikleri bir asa ile toplarmış, buna da “miknâse’z-zeytûn” denirmiş.

Yol boyunca buğday ve Arpa tarlaları var. Zaten Meknes, suyu, yağmuru bol olan bir şehirdir. Bölge Ekim, Kasım, Mart ve Nisan aylarında yoğun yağış alır ve bazen drenaj yetersiz kalır bu yüzden de su taşkınları ve seller yaşanırmış.

Meknes’in atlarının da meşhur olduğu ifade edilmektedir. Bu arada Meknes’e doğru yol boyunca yuvada, karada ve havada çok sayıda leylek gördüğümüzü de ifade etmeliyim.

Şehrin meydanı, Marakeş’teki Cema el-Fina’nın dörtte biri büyüklüğünde olmasına rağmen burası da tıpkı Merakeş’teki gibi geceleri çok kalabalık olmaktadır.

Meknes’te şehir merkezinde büyük mezarlıklar bulunmakta ve yol boyunca görülebilmektedir. Diğer şehirlerde (Rabat hariç) şehir merkezlerinde böyle büyük mezarlıklara rastlayamadık.

Ülkede Cuma günleri işyerleri geç açılırmış, bu yüzden Meknes’e vardığımızda saat 10 olmasına rağmen nerdeyse açık yer yoktu. Büyük ihtimalle herkes Cuma namazını kıldıktan sonra iş yerlerini açmaktadır.

Saat 10 civarında geldiğimiz Meknes’ten 10.40’da ayrıldık.

Meknes’ten Kazablanka istikametine doğru V. Muhammed Havalanına giderken yaklaşık bir saat sonra yolun sağında büyük bir şehir göründü. Levhalardan anlaşıldığı kadarıyla burası Kantera şehriymiş. Yaklaşık iki saat sonra da es-Sahirât şehri yakınlarından geçtik Bu sırada VI. Muhammed köprüsünden geçtik. Köprünün altından Ourekrek Nehri akmakta ve ileride okyanusla birleşmektedir.

Rabat’a 50 km kaldığını gösteren levhanın olduğu bölgede Tiflet er-Rummânî’den geçtik.

Kazablanka’ya 44 km kaldığını gösteren yol levhasında 42 km sonra Bauznika adlı bir şehre ulaşılacağı belirtilmekte. Bauznika yolun solunda yer almaktadır.

Köprüden geçtikten bir süre sonra oto yoldan çıktık ve otomatik ücret göstergesinden anladığımız kadarıyla otobüsümüz 565 dirhem (yaklaşık 1700 Tl) ücret ödemiş oldu.

Saat 12.12’de Rabat yakınlarında bir benzinlikte mola verdik. Yol boyunca aynı yönde el-Mansûriyye ve Muhammediyye (Önce Şarku’l-Muhammediyye sonra Garbu’l-Muhammediyye) Bin Selman havaalanı civarından geçtik. Saat 14.14’te V. Muhammed Havaalanına vardık, saat 18’e doğru hareket ederek yaklaşık beş saatlik bir uçuştan sonra İstanbul’a vardık.

 

Devam Edecek

 

 

1964’de Erzincan’da doğdu. 1982’de Erzincan İHL’inden, 1987 yılında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun oldu. 1987-2010 yılları arasında MEB’a bağlı okullarda öğretmenlik yaptı. 1998’de Marmara Üniversitesi’nde yüksek lisansını, 2004’te de Ankara Üniversitesi’nde doktorasını tamamladı. 2009 yılında M.E. B. Talim-Terbiye Kurulu Başkanlığı Ders Kitapları Yazma ve İnceleme komisyonlarında bir yıl görev yaptı. 2010 yılında MEB tarafından görevlendirildiği KKTC başkenti Lefkoşa’da yine bir yıl öğretmen olarak çalıştı. 2011 yılında Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne geçiş yaparak 2014’te doçent, 2019’da Profesör oldu. Daha çok Endülüs’e yoğunlaşan Parlak’ın yayımlanmış, kitap, makale, kitap bölümleri ve tebliğleri bulunmaktadır.

Yazarın Profili

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir