Bazı gençlerimizin ve büyüklerimizin ellerine bir kitap verip de okumalarını istememiz, onlardan istenecek en ağır bir taleptir. Bu anlayıştan hareketle olmalı ki kimi aklı evveller, kitap okumayı yaygınlaştırma adına, hafif suç işleyenlere, kitap okuma cezası verirler. Oysa kitap okumanın bir cezaya dönüşmesi tam bir trajedidir.
Bu konuyu başka bir zamana bırakarak, insanların kitap okumama nedenleri üzerinde biraz duralım.
Her şahsın kendine has sebep ve mazereti, önüne koyduğu engeli olsa da yaygın olan bazı sözde gerekçeleri sıralayalım:
“Kitaplar Pahalı”
Belki fakir bir insan için ilk bakışta kabul edilecek bir mazerettir. Ancak şunu hemen belirtelim ki, bir öğrenci veya bir sade vatandaşın, kitap okumak için, onu satın alması şart değildir.
Bazı kitapsever arkadaşlarıyla yapacağı bir iş birliği- iş bölümü ile ayda onlarca kitabı okuyabilir. Belirledikleri kitapları, grup arkadaşlarıyla alması halinde, bir kitap parasıyla pek çok kitap okuma imkânı elde edecektir.
Ayrıca hepimiz biliyoruz ki kütüphaneler, kimseden para istememektedir.
Üye olunduğu takdirde yüz binlerce kitap elimizin altındadır.
Bu arada şunu da hemen belirtelim: Bazı yayınevlerinin ve bazı yazarların dışında büyük bir ekseriyetle kitaplar, asla fahiş bir fiyatla sunulmamaktadır. Belki çok az kitap pahalıdır, onlar için de yukarıdaki yöntem bu mazereti gidericidir.
Şunu da unutmamalıyız ki; bazı zevklerimiz için harcayacağımız paralardan yapacağımız kısıntılar da bizim pek çok kitabı almamızı sağlayabilir. “Sanki Yedim Camii”ni yaptıran Keçeci Hayrettin Efendi’nin uygulaması harika bir örnektir: Canı çektiği yiyecekleri yemeyerek, yapacağı harcamayı, vereceği paraları bir yerde biriktirmiş, “sanki yedim” diyerek tasarruf yapmış ve bunun sonucu o paralarla bir cami yapmıştır.
Kitap sahibi olmak isteyenler için bu yöntem ilgi çekici olabilir.
“İnternette Ne Var Acaba?”
Zamanımızı çalan bilgi yığını internet, sosyal medya, kişioğlunun merakını kaşıyıp kendine bağımlı kılması, onu sadece kitap okumaktan değil, hayatı okumaktan bile alıkoyma özelliğine sahip. Ama ölçülü ve sınırlı birliktelik kitapla buluşmasını sağlar.
“İşten Geldim, Çok Yorgunum.”
Önemli bir mazeret de öne sürdüğümüz yorgunluktur.
Evet, iş ortamı elbette yorucu geçmiş olabilir ve dinlenmeye de ihtiyacımız vardır. Ancak uyku harici dinlenmemizi de kitap/dergi okumalarıyla gerçekleştirebiliriz. Bilgilenerek dinlenme sağlayabiliriz.
“Hele Biraz Uyuyayım…”
Uykumuzu düzenleyerek kitaba zaman ayırabiliriz.
İbni Teymiye, geceleri az uyumak için saçlarını tavana bağladığı ipe iliştirmişti.
Gorki, küçük bir fırıncı çırağı iken, geceleri az uyuyarak okumaya vakit ayırırdı.
Uykuya evet ama gaflete hayır.
“Şu Derslerime Bir Bakayım Da…”
Öğrencinin dersine çalışması elbette öncelikli bir durum ancak çoğu gencimizin, bunun arkasına sığınarak kitaptan uzaklaştığını da üzülerek görüyoruz. Kitap okumanın da ders çalışmaları arasında yer aldığı unutulmamalıdır. Bir öğrencinin günlük programında muhakkak kitap okuma saati yer almalıdır.
“Hiç Zamanım Yok!”
Hepimizin bir şikâyetidir zaman darlığı. Zamanın bereketinin kalmadığı söylesek de bu mutlak bir durum değil ve bunu tersine çevirmek bizim elimizde.
Yavuz Sultan Selim’in savaş yolculuklarında bile kitaptan kopmadığı unutulmamalıdır.
Abraham Lincoln, tarlada ırgat olarak çalışırken, hayvanların bakımını yaparken bile kitaba ayıracak zaman bulurdu.
Büyük insanlar, kitaba büyük zaman ayıranlardır.
“Çok Okuyan Kafayı Yer.”
Kitap ve hikmet mahrumlarının zaman zaman korkuttukları bir öcü cümlesidir. Kitapla haşır neşir olan yakınlarını bu sözle korkutmaya çalışırlar.
“Biraz TV İzleyeyim.”
Televizyon; anne babaların, eğitimcilerin şikâyet ettiği bir düşman. Ama öylesine bir düşman ki, herkesin ağzı açık, hayranlıkla izlemekten de keyif aldığı bir düşman. Ülkemizde televizyon izleme oranının çok yüksek olduğu düşünülürse, niçin kitaptan uzak kalındığı daha iyi anlaşılır. Şu diziye bakayım, şu haberi kaçırmayayım, bu çizgi filmi de göreyim arzuları hiçbir zaman bitmez ve kitaba sıra gelmez.
“Biraz Gezip, Hava Alayım…”
Gözü hep dışarda olanların bir sığınağıdır. Hava almayı, gezmeyi, sadece gayesiz bir şekilde dolaşma, yeme ve içmeden ibaret gördüğü için, tefekkür ve okumayı da aynı anda yapabileceğini düşünemez. Ama düşünmeli ve gezmeye kitapla çıkmalıdır.
Merhum Ali Fuat Başgil; “Gençliğini eğlenmekle geçiren, ihtiyarlığını ağlayarak geçirir.” derken, gezme ve hava almanın sınırını bize hatırlatmış oluyor.
“Yarın Okurum.”
Peygamber Efendimiz (sav) “Erteleyenler helak oldu.” buyuruyor.
Erteleme; başarının, ilmin, ibadetin düşmanıdır.
Sonra yaparım diyenler, sonraların sonunun gelmeyeceğini unutmamalıdır. Sonraki zamanın da oyalayıcı, erteleyici olacağını bilmelidirler.
“Sakin Bir Ortam Olsun, Okurum.”
Bir işe yönelmek için uygun ortam arayanlar, bunun nefsî bir oyalama olduğunu unutmamalıdır. Bilmelidir ki her ortamda yapılacak bir iş, okunacak bir kitap vardır. İşyerinde, okulda, arabada, tarlada, bahçede… her mekânda kitap okuyacağımız, dinleyeceğimiz bir anımız vardır.
“Bu Kitaplar Da Çok Sıkıcı Kardeşim, Kalite Yok!”
Kitapları sıkıcı bulanlar, bir sıralama yapmalı. Bir felsefi kitapla, bir hikâye kitabı aynı rahatlıkta okunamaz elbette. Zihinsel yapımıza uygun eserleri, bilenlerin yardımıyla belirleyip okumalarımızı anlaşılır hale getirebiliriz. Ve okudukça sıkıcılığın kaybolacağını, bizi sürükleyeceğini unutmamalıyız.
Ve tüm bu uğraşlarımızda unutmamamız gereken şeyin de şu ilke olduğunu bileceğiz: “Tüm kitaplar; bir kitabın anlaşılması ve yaşanması için okunur.”
Bahaneler Bitmez!
Zamanın hızla aktığı, okumaktan iyice koptuğumuz şu dönemde bazıları zamanla kitabın tarihe karışacağını söylese de buna inanmıyoruz. Elbette okumak istemeyen bin bir bahane bulur. Önemli olan zihnimizde bu işi bitirmemektir. Tüm yoğunluğumuza, yorgunluğumuza, gerekçelerimize rağmen başta Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şerifler olmak üzere ilgi alanımıza giren ve girmesi gereken dallarda sistematik okumalar yapmalıyız.
Unutmayalım ki kitapsızlık en büyük felakettir…