1. Anasayfa
  2. Edebiyat
  3. Öykü

Küçük Ömer ile Kerime

Küçük Ömer ile Kerime
0

Ömer Dede, kırlaşmış sakalları ve saçları, bükülmüş beli ile doksan yaşlarındaydı. Yılların süzgecinden geçmiş bir bilgeydi. 1930’larda dünyaya gelmişti Anadolu’nun yalçın dağlarıyla bilinen bu şehrinde. O dönemin şartlarında ilkokul beşe kadar okumuştu. O zamanlar ilkokul beşi bitirmek o coğrafya için bulunmaz bir nimetti.

Küçük Ömer de ilkokulu bitirmenin heyecanıyla daha çok okumak istemiş ama ailesinin imkânsızlığını fark edince okuma isteğini gönlünün derinliklerine gömmüş, ailenin kazancına katkı sağlamak amacıyla ahşap ustası Cemil Efendi’nin dükkânında çıraklığa başlamıştı. Ömer’i, yaşıtları boyu kısa olduğu için ilkokuldayken Küçük Ömer diye çağırıyordu. Cemil Usta da onu öyle çağırmaya başlayınca lakabı Küçük Ömer olarak kalmıştı bunca yıl.

Küçük Ömer, annesine ve babasına saygıda kusur etmez, onların bir dediğini ikiletmezdi. Cemil Ustasını da baba yerine koyup saygıda kusur etmiyordu. Cemil Usta ona öncelikle marangozhanedeki aletleri tanıtmaya başladı. Daha sonra ağaç çeşitlerini, hangi ağaçtan elde edilen kerestenin hangi işe yarayacağını, bu kerestelerin nasıl kullanılacağına dair her şeyi öğretmişti. Ustası, Küçük Ömer’e aynı zamanda müşterinin velinimet olduğunu, onu kandıracak veya zarara sokacak bir iş yapmaması gerektiğini, verdiği sözde mutlaka durmasını, sözünde duramayacaksa sebebini mutlaka muhatabına anlatmasını ve her ne olursa olsun ibadetlerinden geri kalmamasını sıkı sıkıya tembih etmişti.

Askerlik zamanı gelince 1950’li yılların ortasında askere gitmiş, vazifesini tamamlayınca yine dağlarla kaplı şehrine, anne babasının yanına, Cemil Ustasına dönmüştü tekrar. Şehri, ailesi ve ustası onu can ü gönülden kucaklamıştı. Çünkü o yıllarda askerlik vb. sebeplerle şehirden çıkan bir daha geri dönmüyor, akrabaları ve çevresiyle tüm bağını koparıyordu. Lakin Küçük Ömer dağların yamacına kurulan, ormanla kaplı oksijen dolu şehrine dönmüştü.

Cemil Usta, askerden dönen Küçük Ömer’i karşısına almış, onunla konuşuyordu. Cemil Usta çıraklıktan kalfalığa geçen Küçük Ömer’e sordu:

Ömer bu mesleği yapmakta kararlı mısın? Bu şehirde yaşamaya istekli misin? Hayatının önemli bir eşiğindesin, kararını iyi düşün ve ona göre ver, sonra pişman olmayasın!

Küçük Ömer ustasını iyice dinledikten sonra ona şu cevabı verdi:

Elbette Ustam, ben hem şehrimi hem ailemi hem de seni çok sevdiğimi askere gidince anladım ve tezkere beklerken kendi kendime şehrimden, ailemden ve ustamdan ayrılmayacağıma söz verdim. Böylece tezkere alınca sağa sola bakmadan ve başkalarına takılmadan gönüllüce size döndüm. Elhamdülillah, bu kararımdan da memnunum.

Cemil Usta, bu sözleri duyunca, Küçük Ömer’i alnından öptü ve kararından dolayı tebrik etti. Küçük Ömer’e ustalık beratı ile kendisinden sonraki en yetkili kişi sorumluluğunu verdi. Cemil Usta’nın niyeti fazla zaman geçmeden dükkânını ona devretmekti çünkü artık yaşlanmış, her şeye yetişemiyordu. Bir diğer niyeti de biricik kızı Kerime’yi helal süt emmiş bir gençle evlendirmekti. Biricik eşi Halime’yi beş yıl önce kaybetmişti; kızı Kerime babasına, Cemil Usta da kızına bakıyordu. Günler böylece geçmiş, kızının boyu serpilmiş, evlilik vakti gelince Cemil Usta’yı bu düşünce daha çok sarmıştı.

Cemil Usta hayatın hep böyle devam etmeyeceğini, iniş çıkışlarla dolu olduğunu bildiği için bir gün iş bitiminde Küçük Ömer’e akşam namazından sonra kendisiyle önemli bir mesele hakkında konuşmak istediğini söyledi. İş yerini kapattıktan sonra birlikte Merkez Camiine giderek akşam namazını kıldılar. Cemaat dağıldıktan sonra Cemil Usta, konuşmak istediği konuyu Küçük Ömer’e söyledi. Küçük Ömer, ustasının Kerime adında bir kızı olduğunu ilk defa o gün öğrendi ve oldukça şaşırdı. Kendisinden birkaç yaş küçük olmasına rağmen bu kızdan bugüne kadar niye haberi olmadığını içten düşündü ve ustasına birkaç gün içinde cevap vereceğini söyledi.

Küçük Ömer eve gidince ustasının teklifini utanarak annesine ve babasına söyleyince babası, Oğlum, istersen istiareye yat, rüyana göre hareket edersin! dedi. Baba, oğluna öyle söyledi ama eşiyle birlikte oğlunun Cemil Usta’nın kerimesi ile evlenmesini can ü gönülden istiyorlardı. Bunun üzerine onlar da oğulları için istiareye yattılar.

Ezan okunmadan önce Küçük Ömer’in annesi Hayriye Hanım kalkarak sobayı yakıp eşini namaz için uyandırdı. Kendileri abdest aldıktan sonra annesi yatağın bir ucuna, babası yatağın diğer ucuna geçerek Küçük Ömer’e “Allahu Ekber!” diyerek seslendiler. Küçük Ömer uyanınca yatağının bir yanında annesini, diğer yanında babasını görünce sevinçle ayağa kalkıp istiarede gördüğünü onlara “Anneciğim, Babacığım! Rüyamda nur yüzlü ve beyaz sakallı bir dede gördüm: Bana ‘Kerime seni bekliyor, sakın onu üzme!’ dedi. Rabbime hamd ü senalar olsun,  benim gönlüm de ondan yanaydı. Başkasını dünyaları verseler de istemezdim.” dedi. Annesi ve babası da istiarenin sonucundan memnun olarak Küçük Ömer’in imametinde sabah namazını eda ettiler. Sonra babası Ali Efendi, Kur’an-ı Kerim okudu. Anne ve oğul huşu içinde dinlediler Yüce Kelâmı.

Hayriye Hanım, hemen kahvaltı sofrasını hazırladı, Küçük Ömer de annesine yardım etti. Sofra hazır olunca ailece sofraya oturdular ve Bismillahirrahmanirrahim diyerek kahvaltı yapmaya başladılar. Kahvaltıdan sonra Küçük Ömer yemek duası yaptı, ardından işine gitmek için hazırlanıp evden çıktı.

İş yerine ulaşınca Cemil Usta’nın dükkânı açtığını ve dükkânda sabah temizliği yaptığını gören Küçük Ömer, ‘Acaba ben mi işe geciktim?’ diye saatine bakınca işe gecikmediğini anladı ve sükûnetle selam vererek içeri girdi. Cemil Usta’nın elindeki süpürge ve küreği alıp temizliği tamamladıktan sonra Küçük Ömer, ustasının elini saygıyla öptü ve teklifini kabul ettiğini “Evet!” diyerek bildirdi. Cemil Usta da onu alnından öperek Allah’a hamd ü senalarda bulundu.

Küçük Ömer durumu annesine ve babasına anlatınca onlar da çıraklıktan kalfalığa geçip ustalığa yaklaşan oğullarını Kerime’yle evlendirmek için girişimde bulunma kararı aldılar. O gün, haftanın pazarının kurulduğu Pazartesi günüydü. Ali Efendi oğlunun camiye gittiğini görünce Cemil Usta’nın yanına gitti ve ona Hayırlı bir iş için ziyaret etmek isteriz, hangi gün gelelim? dediler. Cemil Usta da Ali Efendi’yi sandalyeye oturtarak gülümseyen yüzüyle  “Cuma günü akşam bekleriz” dedi. Birlikte kahve içtikten sonra Küçük Ömer gelmeden önce Ali Efendi dükkândan ayrıldı.

Akşam olunca evine giden Cemil Usta, kızı Kerime’ye “Bu cuma hayırlı iş için evimize misafir gelecek!” diye söyleyince Kerime’nin, utancından yüzü kızardı ve babasına “Gelecek misafir kim?” diye sordu. Cemil Usta kızına “Ali Efendi ile Hayriye Hanım gelecek!” diye söyleyince Kerime “Buyursunlar, gelsinler!” dedi. Ali Efendi ile Hayriye Hanım oğulları Küçük Ömer eve gelince durumu ona anlattılar. Küçük Ömer de annesinin ve babasının ellerini saygıyla öptü.

Dakikalar dakikaları, saatler saatleri ve günler de günleri kovalayınca Cuma günü geliverdi. Cuma günü erkenden Hayriye Hanım, Kerime’nin yanına gitti ve birlikte akşam için hazırlık yaptılar. Hazırlık bitince Hayriye Hanım evine dönüp hazırlandıktan sonra saati gelince eşi Ali Efendi ile Cemil Usta’nın evine doğru yola çıktılar. Ali Efendi ve Hayriye Hanım’ın sevinçlerine diyecek yoktu, Elhamdulillah, oğlumuza layık bir hanım, bize de hayırlı bir gelin nasip etti Rabbimiz. Bunun şükrünü garip gurebaya verdiğimiz sadakaları artırarak yerine getirelim! diye karar verdiler ve bir de baktılar ki Cemil Usta’nın evine varmışlar. Kapı zilini çalınca Cemil Usta kapıyı açtı ve misafirleri içeri aldı. Kerime “Hoş geldiniz!” dedikten sonra müstakbel kayınvalidesi ve kayınpederinin elini öptü. Bir müddet Ali Efendi ile Cemil Usta sohbet ettikten sonra Ali Efendi ziyaret sebeplerini “Allah’ın adı, Peygamberimizin kavli ile kızınız Kerime’yi oğlumuz Küçük Ömer’e istiyoruz!” diye açıkladılar. Cemil Usta’da Allah’ın emri ve Peygamberimizin kavli ile istendikten sonra Küçük Ömer gibi ahlak abidesi meslek sahibi bir gence kızımı vermemek olmaz ama kızımın da fikrini sorayım! deyince herkesin gözü Kerime’ye yöneldi. Kerime, ses çıkarmayarak ama jest ve mimikleriyle “Evet!” cevabını verince herkesin yüzünde sevinç gülümsemeleri oluşuverdi. Bunun üzerine Kerime kalkarak misafirlere kahve ikram etti. Ardından düğün tarihini iki ay sonraki mayıs ayının son cuma günü olarak belirlediler.

Mayıs ayının son cuması gelince düğün başladı ve büyük bir kalabalık düğüne katıldı. Dualar edildikten, nikâhları kıyıldıktan, oyunlar oynanıp yemekler yenildikten sonra takı merasimi başladı ve merasimin ardından damat ile gelin el ele tutuşarak bir ömür boyu birlikte yaşayacakları evlerine doğru kalabalıkla birlikte yol aldılar.

Artık Cemil Usta dükkânını Küçük Ömer’likten çıkan Ömer Usta’ya gönül huzuru ile bıraktı ve kendisi bağ bahçe işleriyle meşgul olmaya başladı.

Onlar erdi muradına, biz çıkalım kerevetine.

1965 Artvin doğumlu. İlkokulu Murgul’da, ortaokul ve liseyi Artvin’de okudu. 1988’de Uludağ Üniversitesi Balıkesir Necatibey Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümünden mezun oldu. 1989’da başladığı öğretmenlik görevine devam etmektedir. Evli ve iki çocuk babasıdır. Osmanlı Türkçesinden yeni alfabeye açıklamalarla hazırladığı ve yayımlanan altı adet çalışması [İntibah (Namık Kemal), Araba Sevdası (Recaizade Mahmut Ekrem), Eylül (Mehmet Rauf), Hatıralarım (Yusuf Akçura), Medrese Hatıraları (Muallim Naci) ile Siyaset ve İktisat (Yusuf Akçura)] vardır. Erdoğan Muratoğlu’nun Ahenk, Edebiyat Ortamı, Hece, Türk Dili, Mevlana Araştırmaları Dergisi ve Çoruh adlı süreli yayınlarda yayımlanmış öykü, deneme ve incelemeleri bulunmaktadır.

Yazarın Profili

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir