1. Anasayfa
  2. Şahsiyet

Mehmet Akif İnan Üzerine Banu İnan ile… “Babam, İslam Davası Adına Çalışan Maneviyatı Güçlü Bir Müslümandı”

Mehmet Akif İnan Üzerine Banu İnan ile… “Babam, İslam Davası Adına Çalışan Maneviyatı Güçlü Bir Müslümandı”
1

Kültür insanı, edebiyatçı, şair, yazar, yayıncı, sivil toplumcu, sendikacı, hatip, dava adamı, dost ve yedi güzel adamdan biri…
Yazdığı ve tok sesiyle okuduğu şiirler damardan girer ve tüm benliği sarsar.
Heyecanlı ve yüksek perdeden gelen sadası insanı ürpertir, coşturur.
Varlığıyla dostlarına huzur, sevenlerine umut verir.
Yazıları ile edebi haz ve İslami şuur veren bir muharrir.
Davası için tüm Türkiye’yi karış karış gezen bir mücadele insanı: Mehmet Akif İnan…
Onun kalbimizde ayrı bir yeri var, edebiyatımızda müstesna yeri var…
Onu biraz daha yakından tanımak, aile reisi olarak içeriden bir sese ulaşmak istedik ve kerimeleri Banu İnan hanımefendiye selam verdik.


Saygıdeğer Banu hanımefendi. Öncelikle merhum pederinize Cenabı Allah’tan rahmet diliyoruz. Mekânı cennet olsun. Mehmet Akif İnan’ın kızı olmanın nasıl bir sorumluluğunu yaşadınız? Bir farklılık, bir ayrıcalık mıdır? Niçin?

Âmin… Allah razı olsun değerli babam için ben de rahmet diliyorum mekânı cennet olsun, Peygamberimize komşu olsun inşallah. Rabbim bizi ve sevdiklerimizi cennetinde cemaliyle şereflendirsin. Mehmet Akif İnan’ın kızı olmanın zorluğunu zaman zaman yaşadım diyebilirim. Çünkü o örnek ve önder bir şahsiyetti. Adanmış bir hayat yaşadı. Babam şair, yazar, eğitimci, mütefekkir, aksiyoner ve dava adamı olmasının yanı sıra insani vasıfları çok yüksek bir kişiliğe sahipti. Sünnet üzere Peygamberimizi örnek alan dervişane bir yaşantısı vardı. Ben de elimden geldiği kadar ona layık olmaya çalıştım. Babam insana değer verir, insana yatırım yapmamızı ve insani kredimizi tüketmememizi söylerdi. Kişi kendisini kendi yaptıklarıyla sevdirmeli derdi. Dünyevi uhrevi, manevi, ahlaki ve eğitimsel birçok sözleri her zaman kulağımdadır. Onun gibi özel bir babanın evlâdı olmak tabii ki benim için gurur verici bunun için şükrediyorum. Çünkü yetiştirdiği yeni nesil örnek bir insanın evladında da güzel hasletler görmek ister. Bu yüzden böyle örnek özel insanların evlatları olarak yaşantımızda davranışlarımızda her zaman ölçülü olmaya gayret etmeliyiz diye düşünüyorum. Bu gayret aynı zamanda manevi olarak yani İslami ölçüler içerisinde de bizlere yol gösterici olduğu için yaşantım da benim lehime olmuştur. Babamın eğitimde edebiyatımızda gerek sendikada gerekse insan yetiştirmesindeki çabalarını kendi çocuklarıma da örnek olmasına dikkat ediyorum. Onun manevi mirasını koruyacak taşıyacak örnek alacak devam ettirecek yeni nesiller İnşallah her zaman olacaktır.

 

Doya doya bir baba kız muhabbeti ve birlikteliği yaşayabildiniz mi?

Doya doya baba kız muhabbeti aslında pek yaşayamadık diyebilirim. Babam çok yoğun bir insandı ve ben çocukken bu yüzden onunla çok vakit geçiremedim. Onun gazeteye, dergilere yetiştirmesi gereken yazıları, şiirleri kitap çıkarması için yazdıkları yazılar, eğitimciliği ve daha sonra kurucu genel başkanı olduğu sendika ile ilgili çalışmaları ve konferansları ve TV programları vardı ve bunlardan dolayı çok yoğun olurdu. Ayrıca evimize her gün onun sohbetini dinlemeye gelen misafirleri ve öğrencileri olurdu. Ama babam elinden geldiği kadar yazın beni ve torunlarını beraber kısa da olsa tatile götürürdü. Orada çocuklarımla çok ilgilenirdi onları çok severdi, çocuklarım dedelerine çok düşkündü. Ben Ankara’dan babamın memleketi Urfa’ya küçük yaşta gelin geldim. Babam Ankara’da çalışmalarını yürütüyordu. Ara ara Urfa’ya gelir özellikle bayramlarda geldiğinde evimiz şenlenirdi ama burada da çok yoğun olurdu. Edebiyat sınavıma hazırlanırken babam da bana yarım saat kadar çalışmama yardımcı olurdu. Kitap okuma konusunda bana yardımcı olur yol gösterirdi. Urfa’ya evimize gelir konuk olurdu çocuklarım ve ben vakit buldukça güzel zamanlar geçirirdik. Akrabalar birlikteliğe aileye çok önem verirdi. Beni çocuklarımla beraber şiir şölenlerine götürürdü. Kısa ömründe yoğun telaşında bana ve çocuklarıma elinden geldiği kadar zaman ayırmaya çalışırdı.

 

Peki o zaman derin konulara girmeden sizi tanıyarak başlayalım. Banu İnan kimdir, bize anlatabilir misiniz?

1967 Ankara doğumluyum. Diğer adım ise annem beni doğururken hastalandığı için beni büyüten babaannemin adı Şakire’dir. Ama bebeklikten beri herkes Banu diye hitap eder. Ankara’da ortaokul ve lise çağlarında edebiyat dersine çok düşkündüm yazdığım şiirler kompozisyonlar hep derece alırdı. Genlerden geçmiş olsa gerek babam da güzel şiir yazdığımı söylerdi ve düzeltmelerde bulunur yardımcı olurdu. Birçok dergide şiirlerim röportajlarım yayınlandı. Bir şiir kitabı çıkarmak istiyorum nasipse. Liseyi bitirdikten sonra o zamanlar örtü sorunu vardı başımı yeni örtmüştüm ve açmamak adına üniversite sınavına girmedim girseydim mutlaka edebiyat öğretmeni olurdum diye düşünüyorum. Çünkü bu içimde ukte kaldı. Babamla ilgili birçok belgesellere, programlara katılmaya çalışıyor dergilere yazıyorum.

Ankara’da liseyi bitirdikten sonra babamın memleketi Urfa’ya 19 yaşında gelin geldim. Bir erkek iki kız çocuğum oldu. 2019 yılında dedesini örnek alan çok sevilen öğretmen genç kızımı Ankara’da görev yaparken trafik kazasında kaybettim. Bu benim için hayatımın bütün enerjisini bitirdi maalesef. Oğlum evli, oğlumdan iki kız torunum var üçüncüsü yolda nasipse babamın adını koyacağız. Bir oğlum bir kızım hayattalar. Rabbim onlara ve herkesin çocuğuna imanlı, sağlıklı, uzun ve bereketli ömür nasip etsin inşallah. Evlat acısına, ahiret inancıyla bir gün kavuşacağız umuduyla dayanabiliyorum. Bu konuda duanızı diliyorum.

Diğer kızım İsranur dedesini en son 4,5 aylıkken görmüştü, ilk kucağına gittiğinde “dede” demişti babam o dönemde hastaydı, İsranur ismini babam koymuştu “İsra yükselmek demektir” demişti. İsranur 4-5 yaşlarındayken bir gün “anneciğim cennetin telefon numarası var mı?” diye bir soru sordu, ben çok şaşırdım “niçin soruyorsun kızım?” dediğimde ise “dedemi aramak onunla konuşmak istiyorum, onunla hiç konuşamadım” demişti bu beni çok duygulandırmıştı. Dedesinin nasıl bir insan olduğunu çocuk bilinciyle algılamaya çalışmış aslında algılamış bile diye düşünüyorum.

 

Siz babanızdan önce geldiniz Urfa’ya. Oraya yerleştiniz. Merhum pederiniz ise dünya yolculuğunu bitirince geldi. Şimdi ikiniz de aynı şehirdesiniz. Bu beraberlik, size nasıl bir hüzün ve güç veriyor?

Babamın memleketi Urfa’ya genç yaşta gelin geldim. Ben tek evladım.  Babamın istediği kişiyle yeğeniyle evlendim, eşim akraba halamın oğludur ve eczacıdır. Babam Urfa’ya geleneklerine, folkloruna, yemeğine, kültürüne akrabalarına, ailesine, arkadaşlarına, bana ve torunlarına çok düşkündü. Hepimiz çocuklarım babamın bize geleceği zamanı iple çekerdik. Öğretmen kızım Büşra ilkokuldayken bir günlük tutmuştu ve dedesinin bayramda geleceği ve geldiği zamanlardaki duygularını kaleme almıştı ona çok düşkündü. Onun gibi bir öğretmen olmaya çalıştı.

Ankara’da kaybettiğim öğretmen kızımın adı bir okula verildi birçok yere adı verildi, okulca adına su kuyusu yapıldı. Öğretmen arkadaşları, dostları ve öğrencileri “Büşra olmak” adlı anılarımızı ve onu anlatan ortak yazılarımızla derlenen bir kitap çıkardık. Bütün bunlar dedesini örnek alan, çok sevilen bir öğretmen ve insan olmasından kaynaklanıyordu. Babam hastalığında bizim evimizde tedavi gördü ve daha sonra Urfa’da aile mezarlığına defnedildi. Kızım da onunla aynı kabristanda bulunuyor. Ben genelde röportajlara bununla ilgili bir şeyler yazmam ama bu soruda aklıma bunlar geldi. Yani onların burada olması bana güç veriyor aynı zamanda çok duygulandırıyor. Rabbim bizi cennetinde cemaliyle kavuştursun inşallah. Kızım Büşra için de babam için de duanızı eksik etmeyin lütfen…

 

Akif İnan’ın ismi pek çok okula verildi. Adına vakıf var ve güzel hizmetler yapıyor. Hıdır Yıldırım beye buradan da selam gönderelim. Sendika değişik vesilelerle anma programları yapıyor. Rahmetli, “Bütün giysileri yırtsak yeridir, yeter bize vefa elbiseleri” demişti. Sizce sevenlerinin, dostlarının vefası nasıl?

Evet babamın adı birçok ilde, birçok okula, kütüphanelere ve sokaklara verildi. Urfa’da hastaneye, okula, parka ve konferans salonuna babamın adı verildi. Babam maddi yetersizlikler içerisinde zor şartlarda sendikayı kurdu vefatına kadar çok emek verdi. Hatta sendikanın mitinginde hastalandı. Ankara’da Mehmet Akif İnan Vakfı kuruldu, bu vakıf birçok hizmetler ve kültürel faaliyetler yapmaktadır. Babamın kurduğu Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen ve ona bağlı birçok sendika bulunmaktadır. Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen şimdi en çok üyesi olan çok geniş kitlelere ulaşan birçok hizmetler yapan sendikadır. Babam insana hizmet, insana yatırım ve adalet için hak ve hukuk adına kurduğu, siyasetin dışında tuttuğu sendikanın yıllarca kurucu genel başkanlığını yürüttü.

Mehmet Akif İnan Vakfı başkanı eğitimci sayın Hıdır Yıldırım Bey babamla ilgili birçok kitaplar yazdı, birçok programlar düzenledi, konuşmalar yaptı. Babamın hayattayken yayımladığı 4 kitabı vardı vefatından sonra gazete ve dergilerde yazdığı yazılardan ve konferanslarından derlenen içeriklerle babamın vefatından sonra birçok kitabı çıktı. Babam hakkında yazılan birçok kitap ve dergi dışında babamın yazılarından 18 kitap oluşturuldu. Bunun için Hıdır Bey’e minnettarız.

Sendika da her sene babamı anma programları düzenleyerek ona dualar ediyor ve yeni nesile babamın çalışmalarını tanıtarak örnek alınmasını sağlıyor. Babam edebi kişiliği ve dava adamı olmasının yanında insani vasıfları, maneviyatı çok kuvvetli, sünnet üzere yaşayan bir insan olduğu için ve birçok genç yetiştirdiği için her zaman aranılan, anılan, dua edilen ve örnek alınan bir kişilik olmuştur. Bu konuda yazar arkadaşları, dost ve çevresi, akrabaları ve sendika çevresi ona her zaman minnet borçlu olduğunu ve sevgisini ellerinden geldiği kadar göstermişlerdir diye düşünüyorum. Onun çizgisinden sapmadan sendikanın daha ileriye yol almasını diliyorum. Babam bir ekol olarak, üniversitelerde, okullarda dünya görüşü ve hizmetleri anlatılırsa yeni nesile ışık tutacağına inanıyorum. Babam vefaya, dostluğa çok önem verirdi. Her insana iyilik noktasında dokunuşta bulunmuştur.

 

Yedi güzel adamdan biri babanız. Kaderi ilahi onu Urfa’dan Maraş’a yönlendirdi. Ve orada başlayan, ilerleyen ilişkiler, dostluklar, dava arkadaşlığı bir ömür devam etti. Onların yoldaşlıkları nasıldı? Niçin bu kadar etkili oldular?

Evet babam edebiyatımızda yedi güzel adamdan biridir. Lise çağlarında iken Urfa’dan Maraş’a nakli alınmış orada diğer yazar arkadaşlarıyla tanışmıştır. Burada psikolojisi bozuk bir öğretmenin babamı Maraş’a göndermesi aslında babamın hayrına olan bir durumdur. Bu bir tevafuktur diye düşünüyorum. Babaannem zaten Maraşlıydı babam orada çok fazla zorlanmadı. Maraş’ta beraber okuduğu arkadaşlarıyla ömür boyu yol arkadaşlığı yaptı.

Babamın Urfa’da lise çağlarında birçok dergide yazıları ve şiirleri yayınlanmaktaydı ve dergi çıkarmaktaydı. Maraş’a gittiğinde arkadaşları babamın aruzla şiir yazmasına çok şaşırdılar yaşına göre çok olgun şiirlerdi bunlar çünkü. Zamanla birbirlerinden etkileşim aldılar ama hepsinin tarzı farklıydı. Babam daha sonra tarzını kendine özgün bir şekilde değiştirerek şiirler yazdı. Az ve öz şiirlerdi bunlar. Ama muhteviyatı çok dolu nefis şiirlerdir. Genellikle mısralar şeklinde ve 11 hece ile yazılan şiirlerdir.

Babam ve arkadaşları aynı ideolojide ve aynı dünya görüşü altında birçok eserler üretti. Bu onların aynı zamanda çok iyi dost olmasını da sağladı. Hepsi kardeş gibiydi ailecek de görüşürdük, çocukları ile de oynardım. Dergi çıkarırken birçok maddi imkânsızlıklar içinde birbirlerine ellerinden geldiği kadar destek olmuşlardır. Şimdi böyle bir topluluk göremiyoruz maalesef. Bu kadar etkili olmalarının sebebi hepsinin ayrı ayrı insani vasıflarının üstün olması maneviyatlarının kuvvetli ve dostluklarının gerçek olması, en önemlisi de halka hizmeti Hakk’a hizmet olarak görmeleriydi diye düşünüyorum.

 

Siz Maveraya gider miydiniz? Orada veya evlerde buluşmalarda nasıl bir yakınlık olurdu? Neler hatırlıyorsunuz?

Ben Mavera dergisinin çıktığı yıllarda çocuktum. Ama evimize gelirdi, zaman zaman okurdum. Bu dergi çok ses getirdi ve çok geniş kitlelere yol gösterdi. Mavera’ya gittiğimi pek hatırlamıyorum, belki gitmişimdir. Evlerdeki buluşmalarda bazen ailecek görüşürdük, çocuklarıyla oynardık. Necip Fazıl Kısakürek onların üstadıydı genelde babamı arar bizim evimizde kalmak isterdi. Babam üstadın sağ kolu gibiydi, onun konferanslarını organize ederdi. Üstad bize geldiği zaman yedi güzel adam da gelir bizde sohbetlerde bulunurlardı. Ben de gider yanlarına otururdum. Çocuk olduğum için fazla bir şey anlayamasam da onların hepsini çok severdim ve çok önemli insanlar olduklarını hissederdim, yanlarında gururlanırdım. Necip Fazıl Kısakürek bize geldiği zaman beni yanına çağırır ayakta durarak evlat gel diye işaret ederdi ve arada hediyeler verirdi. Bir gün kırmızı bir hırka, bir gün de bir bebek hediye ettiğini hatırlıyorum.

Necip Fazıl Kısakürek ile benim bir evcilik oynama maceram vardır. Bir gün evde “Necip Fazıl amca benimle evcilik oynar mısın?” dedim ve bana aldığı bebeği gösterdim, o da gülerek kabul etti. Bana bir büyükmüşüm gibi ciddiyetle davranıyordu. Sonra masanın altını gösterdim “burası evimiz olsun sen bebeği salla ninni söyle” dedim. Üstad masanın altında ninni söyledi bebeği salladı. O sırada babam odada üstadı göremeyince “üstad nerede?” dedi. Ben gösterince kaldırmak istedi “estağfurullah üstadım” diye elini tuttu. Necip Fazıl da “biz evlatla evcilik oynuyoruz Akifciğim hiç bozma bu çocuklar bir dâhi” dedi ve gülüştüler. Ben de çok mutlu olmuştum O zamanlar 4-5 yaşındaydım ama bu anımı hiç unutmam.

Babamın vefatından sonra ona ait bütün kitapları burada Urfa’da onun adına açılan bir okulun kütüphanesine bağışladık, hibe ettik, bazı kitaplarını ve yazılarını ben kendi kütüphaneme aldım. Yazılarının içinde bir defterde 7 güzel adamla nasıl tanıştıklarını kendilerinden yaşça büyük olan saygı duyulan Nuri Pakdil ile Mavera’ya geldiği zamanki ilk tanışmalarını yazıyor bu defterde. Daha sonra Edebiyat ve Büyük Doğu dergilerini çıkardıkları ve bu dergileri çıkarırken yaşanan olayları çok itina ile yazmış babam. Yani arkadaşları arasındaki ufak tefek anlaşmazlıkları onları incitmeyecek bir dille ifade etmiş. Her zaman babam arabulucu olmuştur zaten.

Daha sonra bu yazıları, defteri Nuri Pakdil bize Urfa’ya geldiğinde ona vermek istedim; “orijinali sende kalsın fotokopisini çekelim” dedi ve çok memnun oldu. Çünkü bu yazılarda babam bütün arkadaşlarının çok değerli olduğunu nasıl tanıştıklarını ufak tefek kırgınlıkları üzülerek yazmıştı hatıra olarak. Şu anda belirtmeliyim ki hiçbiri birbiri ile ilgili olumsuz bir şey söylememiştir, birbirlerine kardeşten öte bağlıydılar. Cahit Zarifoğlu vefat ettiği zaman babam günlerce konuşmadı, gülmedi…

 

Yedi güzel adamdan en çok hangileriyle daha bir yakınlığınız vardı? Bunu neye bağlıyorsunuz?

Yedi güzel adam bize geldiği zaman her biri benimle ayrı ilgilenirdi, hepsini çok severdim, çok sevinirdim gelmelerine. Erdem amca bana her geldiğinde çikolata getirirdi ve kravatını göstererek “bak ben kuşum” derdi “hadi sırtıma bin” derdi ve yerde emekleyerek sırtında beni gezdirirdi. Ben de “Erdem kuş amca gelmiş” diye çok sevinirdim.

Nuri Pakdil Fransa’ya gittiğinde babama yazdığı mektuplarda “Banu nasıl” diye çok sormuştu ve telefonda bana “sana ne getireyim?” diye sordu ben de “bebek” demişim. O zaman çok güzel yürüyen bir bebek getirmişti bana. Cahit Zarifoğlu da gençlerle çok ilgilenir onların dergiye yazmalarına ön ayak olurdu. Ben ilkokuldan beri şiir yazıyorum bunu duyduğu için Cahit amca bizzat odama geldi. “Banucuğum bizim Mavera dergimize de gençler sayfasına şiirlerini yaz” dedi. Bir de bana yeşil kaplı çok güzel bir şiir defteri hediye etti şiirlerini bundan sonra buna yaz demişti, çok mutlu olmuştum. Hâlâ o şiir defterini saklıyorum ve o deftere şiirler yazıyorum. Onlara olan yakınlığım sevgim, hepsinin samimiyetle, içtenlikle saf çocuk ruhunu anlayıp sevip ona göre değer verip geleceğin büyükleri olarak gördükleri için bir büyükmüş gibi bize muamele etmelerinden kaynaklanıyor. Hatta yedi güzel adamla ilgili bir şiirim de vardır, inşallah bir şiir kitabı çıkarmak kısmet olur. Hepsi çok değerli insanlardı, hepsini amca olarak görür ve severdim mekânları cennet olsun.

 

Peki kritik soruya gelelim: Evdeki Mehmet Akif İnan nasıl biriydi? Sert mi, halim selim, babacan biri mi? Nükte, latife yüklü bir ortam mı yoksa ciddi bir ortam mı hüküm sürerdi?

Evdeki Mehmet Akif İnan aslında kişilik olarak farklı biri değildi. Ama dışarının sorunlarını iş hayatını eve getirmez, pek anlatmazdı. Daha doğrusu herkesin sorunları ile ilgilenir çözüme ulaştırmaya çalışır ama kendi sorunlarını dile getirmez içine atardı. Hatta hasta olduğu zaman bile kendi kabuğuna çekilirdi. Çok hassas, özverili, cömert, ince ruhlu, babacan bir yapısı vardı. Evde babam bana ve çocuklarıma arada fındık, kedi, kaymak, cadı gibi şirin lakaplarla hitap ederdi. Çocukları çok severdi, onlarla konuşurdu. Misafiri çok severdi misafirin çocukları babamı bizim dedemiz diye paylaşamazlardı. Babamın karizmatik ve vakur duruşunun altında aynı zamanda ince nüktedan bir yapısı da vardı. İkna yeteneği ve hitabeti çok güçlüydü. Gençlik yıllarında en az 10 saat kitap okuduğunu söylerdi.

Babam bana birçok kitap hediye etmişti, içlerinde Yunus Emre kitabı vardı ve her gün bir şiir ezberleyip kendisine okumamı isterdi. Yunus Emre’den bir şiir duyduğum zaman tanıyabilmem için şiirleri ezberleyip okuduğum zaman teşvik amacıyla beni ödüllendirirdi. Odası 4 bir tarafı kitapla kaplı bir kütüphaneydi. Yazı yazdığı zaman sessizlik isterdi ama çok misafiri geldiği için yazılarına pek vakit ayıramazdı. Misafirlerini kapıda büyük bir coşku ve sevinçle karşılar kapıyı açtığı zaman ellerini açarak ‘ehlen ve sehlen’ derdi. Dost ve akraba görüşmelerine önem verir birlikte vakit geçirdiğimiz zamanlarda çok mutlu olurdu. Bayramlarda Urfa’ya gelir, akrabalarla birlikte olurdu. Bayramların gelmesini iple çekerdik. Arada çocuklarla bizlerle şakalaşır bayramda bütün çocuklara hediyeler, şekerler ve para verirdi. Bazen anılarını anlatır, geçmişi yad eder ve komik olayları bizimle paylaşırdı sohbetine doyamazdık. Ama çok yoğun olduğu için pek fazla vakit geçiremedim. Yine de vakit bulduğu zamanlar beni ve çocuklarımı şiir şölenlerine götürür, yaz tatiline çıkarırdı. Annem de Türkçe öğretmeniydi o da yoğundu ve sağlık sorunları vardı. Babam prensip sahibi, ciddi ama şefkat dolu kocaman bir yüreğe sahipti.

 

Sizinle yeterince ilgilendiğini, eğitiminizle meşgul olduğunu söyleyebilir misiniz? Yoksa çoğu siyasetçi, hareket ve dava insanlarında yaşanan bazı hâlleri siz de yaşadınız mı?

Babam dediğim gibi çok yoğun bir insandı. Gazete ve dergiye günlük yetiştirmesi gereken yazıları, yazdığı kitap ve şiirleri, konferansları ve sendika çok vaktini alırdı. Ayrıca çevresi çoktu ve birçok misafiri gelirdi, misafiri çok severdi. Öğrencilerle, dostlarıyla tek tek ilgilenir, sorunlarına çözüm bulmaya çalışırdı.  Babam beni kitap okumam konusunda teşvik ederdi. Ben de çok şiir yazardım şiir ve kompozisyonlarım okulda derece alırdı, örnek verilirdi, bazen dergilere yazardım, babam düzeltmeler yapardı “benim kızım da gizli şair” derdi. Edebiyat sınavı olacağım zaman babam arada beni kısa sürede olsa çalıştırırdı.

Liseden sonra evlenip Urfa’ya gelin geldiğim için babamla çok vakit geçiremedik. Liseyi bitirdiğim zaman başörtüsü yasağı vardı üniversiteye bu yüzden girmedim daha sonra eğitimime devam ederim diye düşündüm ama olmadı. O zamanlar Urfa’da bir imkân bulamadım. Edebiyatım çok kuvvetliydi edebiyat öğretmeni olmak istiyordum ve şair olmak istiyordum… Babam eğitimim konusunda fazla yardımcı olamadı maalesef. Kendisi de çok yorgun ve yoğundu.

 

Annenizle babanızın ev ortamında, aile içinde ve dışında hâlleri nasıldı? Yaşadığınız ve unutamadığınız olaylar var mı?

Annem de babam da öğretmendi, yoğunlardı. Ben tek çocuğum. Misafirimiz çok olurdu. Aslında anne ve babam biraz sinirliydi ve bazen tartışırlardı bu durum beni üzerdi. Babamdan çekinirdim ama babamı çok severdim o da beni çok severdi.

Babam elinden geldiği kadar memur maaşıyla bizi mutlu etmeye çalışır bana çoğu zaman hediyeler getirirdi. Beni ve çocuklarımı kısa süreliğine olsa tatile götürmeye çalışırdı. Bazen annemle ben küçükken annemin memleketi Uşak’a giderdik. Aslında her ikisi de kendi anne ve babalarına, kardeşlerine, akrabalarına çok düşkünlerdi. Annem bazı sağlık nedenlerinden dolayı benimle pek ilgilenemedi. Annem doğum yaparken kısmi felç geçirdiği için ve ben 3 aylıkken açık kalp ameliyatı olduğu için beni babaannem büyüttü… Annemle çok nadir beraber dışarı çıkardık pek tatile de gitmezdik. Aslında evde annem ve babam bana karşı biraz sert ve otoriterlerdi. Bu da sanırım düzgün bir insan olarak yetişmem için onların kendilerince doğru bulduğu, ciddi bir tutumdu. İkisi de bana biraz maddi ve manevi miras bıraktılar… Allah annemin de babamın da mekânını cennet etsin.

 

Sizin yazar, şair olmanızı ister miydi? Bu anlamda bir çaba ve yönlendirmesi oldu mu?

Babam ben lisedeyken edebiyat sınavı olduğu zaman kısa bir sürede olsa beni biraz çalıştırırdı. Kitap okumaya teşvik ederdi. Genlerden geçmiş olsa gerek şiir yazmayı çok severdim, küçüklükten beri şiir yazıyorum. Okullarda kompozisyon ve şiir yarışmalarında hep derece alırdım, birinci olurdum. Bazen dergilerde şiirlerim yayınlanırdı babama rica ederdim babam düzeltmeler yapardı. Yazdığım şiirlerde ben farklı bir tarz kullanmak istedim. Taklidi olmasın diye. Tabii babam çıtayı çok yüksek tuttuğu için mükemmel şiir arayışında bir şiir kitabı çıkarmakta çok geciktim. Özbekistan’dan bir şair hanım bize konuk gelmişti ona yazdığım şiiri okumuştum, babam ona ‘benim kızım da gizli bir şairdir’ demişti. Küçük yaşta evlendiğim için ben Urfa’ya gelin geldim, babam Ankara’da kaldı babam çok yoğundu onun için bu konuda ilgilenemedi. Ama şair veya yazar olmak en büyük tutkumdur.

 

Size göre Mehmet Akif İnan’ın kültür ve edebiyatımızdaki yeri nedir? Sendika kurması bunun önüne geçti mi?

Babam edebiyatımızda yedi güzel adamdan biri olarak anılır. Babam, Necip Fazıl Kısakürek ekolünden beslenmiştir. Mütefekkir, şair, makale ve deneme yazarıdır. Kalemi ile yazılarıyla birçok gence yön vermiştir, İslam davası adına çok çalışmış, bu uğurda belli yerlere gelen birçok nesil yetiştirmiştir. Dünyanın neresinde olursa olsun zulüm gören her Müslüman ve her insan onun hüzün sebebiydi. Hak için ve hak davası adına yazılar yazmıştır.

Babam Necip Fazıl’dan sonra geniş kitlelere konferanslar veren hitabeti çok kuvvetli entelektüel bir insandı. Onu gören bir kişinin onu unutması ve ondan ayrılması mümkün değildi. Yedi güzel adamın ve babamın edebiyat ve kültürümüzde çok çok önemli bir yeri vardır. Babam üstün sanatı, nitelikli yazıları, güçlü hitabeti, kaliteli, güçlü ve vakur duruşu ile eğitimciliği ve maneviyatı ile edebiyat ve kültürümüze damga vuran özel bir kişiliktir. Hatta üniversitelerde onun davası dünya görüşü, icraatları, davası bir ders olarak okutulmalıdır diye düşünüyorum. Babam sendikayı kurduğu için bazen yazılarına vakit ayıramazdı. Zamanı olsaydı birçok eser daha yazardı. Ama insana değer verdi, insana vakit ayırdı, hak ve adalet uğruna sendikayı kurdu orada da insan yetiştirdi. Babama milletvekilliği teklifi geldiğinde kabul etmedi sendika kurarak fiilen sahalarda hizmet etmeyi tercih etti. Yani babam yazar, şair, mütefekkir ve eğitimciliğinin yanı sıra sahalara inmiş aksiyoner büyük bir hatip, birçok nesil yetiştirmiş ve büyük bir dava adamıdır. Sendika vaktini almış olsa da bununla amacını pekiştirmiştir diye düşünüyorum çünkü sendikaya siyaseti, ideolojiyi karıştırmak istemiyordu. Kendisine sendika kurması için teklif geldiğinde çok düşünmüştü. Babam dünya makam ve mevkiine önem veren bir insan değildi, onun için önce insan gelirdi.

Çok şeyler yazdı söyledi hayattayken 4 kitabı vardı bu kitaplar özlü kitaplardır, daha sonra babamın yazılarından ve söylemlerinden toplanarak 18 kitap oluşturuldu. Babamın sendika kurması yazarlığının önüne geçmedi. Hatta sendikada da eserleri basıldı ve sendika tabii ki satışa sunmadı kendi bünyesinde öğretmenlere dağıtarak birçok kişinin okumasına vesile olundu. Hıdır Bey, babamın yazılarını kitaplaştırırken sendikadan telif hakkı talebim olmadı. Yeter ki babamın yazılarını yeni nesil okusun faydalansın ayrıca okuyucu kitapçılarda babamın kitaplarını aradığı için ve okuyucuya ulaşması için babamın kitaplarını İz Yayıncılık basıyor hepsi gençlere ışık tutan kitaplardır, okumalarını tavsiye ederim.

Yedi Güzel Adam dizisinden de bahsetmek isterim. Babam burada yeteri kadar tanıtılmadı. Dış görünüşü babama hiç benzemeyen bir oyuncu babamı canlandırdı, gençlerin hayalinde bu kalıyor, onun için söylüyorum babam boylu, poslu, karizmatik heybetli yakışıklı bir insandı. Ayrıca babamın diksiyonu telaffuzu ve Türkçeyi kullanması çok düzgündü. Yani asla Urfa şivesiyle konuşmazdı, dizide babamı canlandıran kişi şiiri kaba bir şive ile okumuştu. Ayrıca babama dizide çok az yer verildi. Düşüncesi, icraatları, fikirleri, dizide hiç yer almadı yani hayatından bir kesit bile verilmedi. Dizi sadece bir yazar üzerinden yürütüldü. Hepsinin hayatı ayrı ayrı anlatılmalıydı. Reyting kaygısı yüzünden gerçek hayatta olmayan kesitlerde gösterildi maalesef. Dizi olup bitmişti ondan sonra seyretme imkânı bulduk yani daha önce hiçbir konuda bilgilendirilmedik. Belki bir yararı, gençlerin yedi güzel adamı merak edip eserlerini daha çok okuması, onlar hakkında bilgi edinmesi olmuştur diyebilirim.

 

Babanız hayatta olsaydı, ona neler söylerdiniz?

Babam hayatta olsaydı ona neler söylerdim sorusu, benim için en duygusal soru. Hayatta olsaydı onun çok zamansız erken bir yaşta 59 yaşında bizi bıraktığını ve çok sigara içerek kanser olduğunu ve bu hastalıkta çok üzüntü yaşadığımızı söylerdim. Yaşasaydı daha birçok yeniliklere birçok yararlı işlere imza atacağından emin olduğumu ama kaybının herkes tarafından çok üzüntüyle karşılandığını hâlâ unutulmadığını, anıldığını, ardından çok dualar edildiğini söylerdim. Onun kaybının içimizde hep bir yara olarak kaldığını ve her şeyin eksik kaldığını söylerdim. Onu kaybettiğimizden beri hayatın tadı kalmadığını ama ahirette inşallah beraber olmak umudu ile ve imanımız için ayakta durabildiğimizi söylerdim. Bana hakkını helal ettiğini biliyorum hastayken babama benim evimde bakmaya çalıştık. Ama yine helalleşmeyi, onu çok sevdiğimi, çocuklarımın da onu çok sevdiğini ve onu aradığını, hayatımızda çok büyük bir kayıp ve boşluk bıraktığını söylemek isterdim. Tek çocuk olmam sebebiyle hayatımda babamın çok büyük bir yer kapladığını o gidince yetim bir çocuk gibi savunmasız kaldığımı, çok yalnız kaldığımı, yapayalnız hissettiğimi söylemek isterdim. Onun öğretilerinin kulağımıza küpe olduğunu ve çocuklarıma onu anlattığımı, örnek aldığımızı, onunla gurur duyduğumuzu söylemek isterdim. Çok aranılan sevilen ve herkese iyilik yapan İslam davası adına çalışan maneviyatı güçlü, dertli ve sorunları olan ama onu Allah’tan başka kimseye anlatmayan bir insan olduğu için onun cennette olduğuna inandığıma orada sevdiklerimizle, annemle çocuklarımla ailemizle, orada yani cennette Rabbimizin cemaliyle bir gün kavuşacağımızı ve üzülmemesini söylerdim.

Onun eksikliğini çok hissettiğimi, arkamdaki dağın yıkıldığını ona çok ihtiyacım olduğunu, desteksiz ve yalnız kaldığımı, kimsenin beni onun kadar sevmediğini ve benim onu herkesten çok sevdiğimi söylemek isterdim. Ona elimden geldiğince layık olmaya çalıştığımı ama onun davası için onun gibi çalışamadığımızı bunun için üzgün olduğumu söylemek isterdim. Ve kendisi gibi bir öğretmen olmaya çalışan huy olarak en çok kendisine benzeyen çok sevdiği öğretmen kızım Büşra’nın kendisinin yanına çok erken geldiğini belki kendilerinin orada mutlu olduğunu ama benim burada evlat acısıyla bir anne olarak çok zorlu, renksiz, tatsız bir hayat yaşadığımı söylemek isterdim.

Orada kızıma iyi bak derdim. Seni daima yeni nesillere anlatacağız yaşatacağız senin gibi bir baba ile gurur duyuyorum canım babacığım seni çok özledim derdim. Ve onun dünyada daha mutlu, daha sağlıklı, daha uzun yaşamasını istediğimi söylerdim. Dünya imtihanının bilincinde yaşayan bir baba olarak herkesten dua aldığını, çok sevildiğini, örnek alındığını ve her yıl onun için anma programları düzenlendiğini, okullara, kütüphanelere adının verildiğini, bıraktığı mirası, kitaplarını gençlerin okuduğunu, sendikanın büyüyerek geliştiğini söylemek isterdim. Ama maalesef Müslümanların durumunu, savaşı ve Mescid-i Aksa’mızın işgal altında olduğunu da söyleyip dua almak isterdim. Hepimiz Allah’a emanetiz Rabbim ahiret ayrılığı vermesin.

 

Babanızı beş cümleyle ifade edecek olsanız neler derdiniz?

Babamı 5 cümle ile ifade edecek olsam onu kelimelere sığdıramam tabii ki.

  1. Sevecen, özverili, hassas, cömert, örnek, içli bir baba ve dede.
  2. Dünya imtihanının bilincinde, gözlerinde daima hüzün bulunan sünnet üzere yaşayan ve İslam davası adına çalışan maneviyatı güçlü bir Müslüman.
  3. Hak davası ve İslam davası uğruna dünyada çok emek veren köklerini medeniyetimizden öz kültürümüzden alan birçok genç ve yeni nesil yetiştiren eğitimci, şair, yazar, mütefekkir ve cesur bir dava adamı, aynı zamanda öz kültürlüğümüzü yürürlüğe koyma davası hak ve adalet uğruna kurduğu sendika kurucu başkanı.
  4. İnsan olarak Peygamber Efendimizin sünneti ve ahlakı üzerine yaşamaya çalışan, maneviyatı güçlü, dünya imtihanına ve dertlerine sabreden, güçlü, güvenilir, cömert, içli, duygulu, merhametli, dürüst, yardımsever çalışkan, empati duygusu yüksek, vefalı, vakur, asil, babacan, lider, sevecen, dost canlısı, tasavvuf ehli, entelektüel.
  5. Babam sıla-i rahime çok önem verirdi. Akrabaları, soy ağacı, dostları, çevresi, arkadaşları ve ailesi onun için çok önemliydi. Babamın edebi kişiliğinin yanı sıra insani vasıflarının düzgün olması, İslam ahlakına göre yaşaması sebebiyle örnek teşkil eden özel insanlardandı. Adanmış ve yorucu bir hayat yaşadı. Birçok dua aldı çok şükür…

 

Hayattayken en çok sevindiğiniz ve de en çok üzüldüğünüz olaylar hangileridir?

Babam hayattayken en çok sevindiğim de üzüldüğüm birçok olaylar olmuştur tabii ki. Her şeyi anlatamamakla beraber samimi olarak bazı itiraflarda da bulunacağım. Çocukken evde beni daha çok anlamalarını ve benimle daha fazla ilgilenmelerini isterdim ama ellerinden gelen buydu diye düşünüyorum…

Babam çok yoğun olduğu için yatılı da dâhil evimize hemen hemen her gün birçok misafir çok geldiği için ve annem sağlık durumu el vermediği ve çalıştığı için çok zorluk çekerdi. Bu da aralarında bazen anlaşmazlığa yol açardı. Annem de babam da bu durumda ikisi de haklıydı. Yani babamın yükü de her taraftan ağırdı. Babamın çok çalışıp yorulmasına o yüzden hasta olmasına çok üzülmüştüm. Hiçbir maddi getirisi olmayan konferanslar için şehir şehir gider yorulurdu ve gelince çok hastalanırdı. En son kanser olmadan önce sendikanın bir mitinginde zatürre olmuş, hastalanmıştı ondan sonra akciğer kanseri teşhisi konuldu. Babam bu işin maddi manevi zorluğunu yüklendi şimdi rant uğruna bazı değerlerden vazgeçilmesine ve babamın emeğine üzülüyorum. Babam hayattayken bize de kendisine de daha çok vakit ayırsaydı, sağlığına dikkat etseydi ve daha güzel daha rahat ve konforlu yani layık olduğu şekilde yaşasaydı diye her zaman düşünür üzülürüm. Ama çığır açan özel insanlar bazı değerler için çok bedeller öder. Onun gibi bir babayı Rabbim bahşettiği için çok şükrediyorum. Babamın küçükken hatta bebekken bana yazdığı kartpostalın arkasındaki yazıyı ve anneme yazdığı mektubu okumuştum. Benim için ‘kızımı sevmemek sevmekten nasibini almamak demektir’ diye yazmıştı çok mutlu olmuştum. Babam beni hemen hemen her gün olmasa da iki günde bir arar ‘nasılsın kızım?’ diye sorardı. Son zamanlarda aramamıştı ve hamileydim çok üzülmüştüm meğer babam kanser olmuş, üzülmeyeyim diye bana söylenmemişti.

Babamı bir ramazan günü mübarek Kadir Gecesi’nde Urfa’da bizim evimizde kaybettik. Kızımı da Kurban Bayramı zamanı kaybetmiştim onun için bayramların üzüntüden başka benim için bir anlamı kalmadı artık. Babamın çok sigara içmesine ve bu yüzden çok öksürmesine üzülürdüm.

Babamla güzel anlarımız da vardı, beni ve çocuklarımı yaz tatiline götürürdü, denizi çok severdik. Bizi şiir şölenlerine götürürdü, bu en sevdiğim anlardan biridir. Urfa’ya bizim evimize geldiği zamanlar ve bayramlar ben ve çocuklarım için en mutlu olduğumuz zamanlardır. Babam vefatından önce ‘yapmak istediğim her şeyi bazı şeyler dışında yaptım çok şükür. Tek evladımdan 3 torunum var onları gördüm. Rabbim beni imanla yanına alsın’ demişti. Babam tek kızından 3 torununu görmüş onlarla çok sıkı bağlar kurmuştu, bu bizim için en sevindirici güzel bir durumdur.

 

Babası hayatta olanlara neler tavsiye edersiniz?

Babası hayatta olanlara tavsiyem:

Eğer babanız hayattaysa evinize geliyorsa ya da baba evine gidebiliyorsanız, telefonla sesini duyabiliyorsanız bu en büyük mutluluktur, bunu kıymetini bilin. Çünkü babanın yokluğu her şeyin yokluğu, yarım kalmışlığı gibidir. Arkanızdaki gücün, büyük bir sevginin, dayanağın, desteğin yok olmasıdır onun yokluğu. Ufak kırgınlıkları bahane edip birbirinizden uzak durmayın, baba hakkı çok önemlidir, dünya ve ahirette hayır kapılarını açar. Eğer babanız hastaysa ya da yaşlandıysa ya da yalnızsa lütfen sahip çıkın. Anne baba olarak hepimiz istemeden hatalı davranışlarda bulunabiliyoruz. Hataları büyütmek birbirimizden uzak durmak cennet kapılarını kapatır. Ne ekersek onu biçeceğiz. Bizler çocuklarımıza güzel örnek olalım ki ileriki yaşlarımızda güzel günler görebilelim.

Benim babamla aramızda saygıya dayalı çok derin bir sevgi bağımız vardı çok şükür. Büyüklerimizden anne ve babalarımızdan her zaman haklarını helal etmesini rica edelim. Ve bizler de anne babamıza hakkımızı helal edelim. Bu imtihan dünyasında ana baba hakkı gibi birçok vesilelerle Rabbimizin rızasını kazanmaya çalışmalıyız. İçinizde ukte kalan, paylaşamadığınız çoğu şeyleri babanızla paylaşın, ona söylemek istediğiniz güzel şeyleri söyleyin. Ve babanızın istediği şeyleri yapmaya gayret edin, sonra üzülürsünüz. Ve birbirinizi yalnız bırakmayın anne babalarınızı evlerinize davet edin konuk edin. Eğer yanlışları varsa ya da bizi üzen davranışları varsa güzel bir dille konuşarak halletmeye çalışalım. Büyüklerimizin istemediği hiçbir şeyi yapmayalım onlarla gurur duyalım ve gurur duyulacak davranışlarda bulunalım. Onlarla vakit geçirelim torunlarıyla birlikte olmasını sağlayalım. Zor günlerinde, güzel günlerde, bayramlarda yanlarında olup yardımcı olalım. Anne baba dostlarıyla ilişkilerimizi kesmeyelim. Anne babalarımız vefat ettikten sonra onlara hayır yapalım ve mutlaka dua edelim. Değerli babam hayatta olsaydı, yaşadığım çok şeyi görseydi, yanımda olsaydı diye her zaman düşünmüşümdür. Onu kalbimde her daim yaşatıyorum, öğretilerini zihnimde diri tutuyorum.

“Kim demiş her şeyin bitişi ölüm

Destanlar yayılır mezarımızdan”

dizesi babamın ölümsüzlüğü anlatan en güzel sözleridir. Babam bir destandı ve icraatlarında davasında kalplerde ölümsüzleşti. Rabbim merhameti ile muamele etsin mekânı cennet olsun.

 

Çok teşekkür ederim. Rabbim Akif İnan abimize rahmet eylesin.

Âmin. Rabbim babamı Peygamberimize komşu eylesin, cennetinde cemaliyle şereflendirsin, bizleri de kavuştursun inşallah. Ben de bu röportaj için çok teşekkür ediyorum. Hayırlı çalışmalar diliyorum. Babam için duanızı eksik etmeyin lütfen. Allah’a emanet olun.

1965 yılında Gaziantep’te doğdu. Nizip İmam-Hatip Lisesini 1983’te bitirdi. Aynı yıl Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesine girdi ve 1987’de mezun oldu. Hatay-Dörtyol, Erzurum-Köprüköy ve Nizip Anadolu İHL’de öğretmenlik ve idarecilik yaptı. Eğitim yönetimi, din öğretimi, öğretmen yetiştirme gibi alanlarda, MEB Şurası’nda özel ihtisas komisyonu üyesi olarak çalışmalarda bulundu. Hâlen Millî Eğitim Bakanlığında çalışmaktadır. Gül; öğrencilik yıllarından itibaren yazı çalışmalarında bulundu. Diyanet Çocuk, Yeni Dünya, Genç Doku, Anadolu Gençlik, İlk Adım ve Turuncu dergilerinde, Akit, Millî Gazete ve Milat gazetelerinde pek çok yazı, makale yazdı ve röportajları yayımlandı. Yazı çalışmalarının yanı sıra, sosyal etkinliklerde de yer aldı. Türkiye Yazarlar Birliği Gaziantep Şubesinin kuruluşunda yer aldı. MGV, İHH, Türkiye Yazarlar Birliği, Eğitim-Bir-Sen, Cihannüma gibi dernek ve vakıflarda, üye ve yönetici olarak görev aldı. Yurt içi ve yurt dışında “Peygamber Efendimiz, Aile Eğitimi, Mehmed Akif, Gençlik Meseleleri, İmam Hatip Nesli” gibi konularda pek çok konferans ve seminerler verdi. Evli; üç çocuk babasıdır. Yayımlanmış çalışmaları: Tüm Zamanların Efendisi - 100 Soruda Hz. Muhammed, Elips Kitap. Esmâü’n-Nebi - Peygamberimizin İsim ve Sıfatları, Nesil Yayınları. Cemil Dede Namaz Surelerini Anlatıyor (Resimli, Ortaokul Öğrencileri İçin), Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları. Cemil Dede Namaz Dualarını Anlatıyor (Resimli, Ortaokul Öğrencileri İçin), Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları. İslam’ı Aşkla Yaşayanlar, Elips Kitap En Yüce İnsan, Elips Kitap. Duruşunu Bozmayan Adam - Mehmet Akif Ersoy, Elips Kitap. Yusuf - Bitmeyen Sevdanın Romanı, MGV Yayınları. Bana Sana Ona Dair Öyküler, MGV Yayınları. Latîfeler-Hikmetler, Mevsimler Kitap; O’nun İzinde, Mevsimler Kitap Fâtıma –bir genç kızın kalbi- MGV Yay.

Yazarın Profili

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorumlar (1)

  1. 26 Temmuz 2025

    Benden beş yaş kadar büyük bir hemşerimin “Akif İnan, Enstitüde hocamızdı. Biz sağcı ve solcular olarak kamplaşmış durumdaydık. İki taraf da karşıt görüşteki hocalara bile düşman gözüyle bakardık. Fakat bunun bir tek istisnası vardı; O da Akif İnan Hocaydı. Her iki kesim de onun Islamcı olduğunu bildiği halde, ona saygı duyarlardı.” diyerek yaptığı anlatımı unutmam.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir