(anlatı)
***
Canım hiçbir şey yapmak istemiyor, uykum da gelmiyor.
-Beni biri götürse Van Denizi kıyısına, hayrına bir tekme vursa, suya gömse… Sözümün sonunu beklemeyen biri arkadan seslendi:
–Senin günâhlarını üstlenecek; kimdir o?
***
“Çok yorulduk, artık ölüp dinlenmek istiyorum!” diyor Filistinli çocuk.
Ey vicdan!
Sen rahat mısın?
***
Biri sordu: Ünlü olmak nasıl bir duygu?
Ona dedim ki: Şöhret ikiyüzlülüktür. Kendi gerçek yüzünü göstermiyorsun. Sende olmayan güzellik ve iyilikle seni yücelten ve sevenler, sende olmayan kötülük ve yanlışlarla seni kınar ve düşman olur.
***
“Ayrılık sevdaya dâhil” diyor ya Attila İlhan, ben içime ancak bakabiliyorken, sen çok uzaklara bakabiliyorsun… (hiç oğlu hiç seni)
***
Kulağıma eğilip üfledi pîr ve dedi:
Yüreğindeki yarayı kesip atarsan üç güne kalmaz ölürsün!
***
“Gizemli sesler kesildiğinde, bilirsin ki, mağaradaki eko sistemi bozulmuştur” demiştim bir aralar.
Biri sormuştu: “Hangi mağara?”
“Kafatası mağarası!” demiştim ben de.
***
Sinei murg otuz kere peş peşe atarsa belki simurg kaf dağına ulaşır. Sen kaçın kurasıyım diyene tez inanma! Gözlerin ışıdığında otuz da bir, kırk da bir senin için. Elindeki nasırı sakın ha cımbızla çekip alma!
***
Bir kadın ağlarsa sevincinden, bil ki, attığı her taş sonsuza gider. Gözyaşlarının tabibi yoktur arkadaş, adam ağlarsa metabolizması bozulur, sonsuzluk ruhunda büyük yaralar açar çünkü.
***
Gerçekten, Sait Faik’in “Hişt, Hişt” hikâyesindeki gibi siz de duyuyor musunuz bu sesi? Ben duyuyorum da, kime söylesem, “o da ne!” diye bana aval aval bakar. Hişt hişt diyen her şey bir diğerinin kulağında sanki bir arıza varmış gibi duyduğunu söylese, gün gelir, günün gelmesine gerek yok, o an kendi kulağındaki o “hişt hişt” sesi aynen duyabilir kim bilir… Çünkü “hişt hişt” sesi duyan her kimse bilsin ki, “önüne bak ve doğru yürü” diyen gizli bir ikazın muhatabı olduğunu…
(bitti)
