1. Anasayfa
  2. Düşünce

Yapay Zekâ: İnsanı Oyuncak Kılmaya Aday Yeni Oyuncak

Yapay Zekâ: İnsanı Oyuncak Kılmaya Aday Yeni Oyuncak
0

أعوذ بالله، بسم الله

فَاَخْرَجَ لَهُمْ عِجْلاً جَسَداً لَهُ خُوَارٌ فَقَالُوا هٰذَٓا اِلٰهُكُمْ وَاِلٰهُ مُوسٰى

Derken Samirî onlara böğürme sesi çıkaran bir buzağı heykeli yaptı.

Oradakiler hemen “İşte bu buzağı sizin de Mûsâ’nın da tanrısıdır” dediler.

(Tâhâ 20/88)

Yapay zekâ “insan gibi zekâ özellikleri bulunan, olayları yorumlayan, iş hayatında ve günlük hayatta kararlar alabilen, problemlere çözümler üretebilen sistemin adı” diye tanımlanmakta.

Bu sistemle bilgiyi alma, anlama, sebep-sonuç ilişkisi kurma, bilgiden yeni bilgi türetebilme, kıyas yapabilme yetenekleri kazandırılmış robotlar yapılması düşünülmüş ve uzun sürede yapılacak birtakım işlerin kısa zamanda yapılabilmesi amacı güdülmüş görünüyor.

Yapay zekâ olumlu anlamda insana yardımcı bir sistem olarak değerlendirilebilir, olumsuz anlamda ise bahis çetelerinin, dolandırıcıların, sahtekârların, mafyanın veya yaşa dışı örgüt ve oluşumların pekâlâ bir numaralı yardımcıları veya otonom tetikçileri de olabilir.

Sözgelimi yapay zekâ Siyonist İsrail’in Gazze soykırımında bir numaralı otonom tetikçi olmasının yanında ünlü firmaların sitelerinin benzerini yapan, itibarlı kişilerin ses ve görüntülerini kopyalayan dolandırıcı tetikçisi rolünde olabilmektedir.

Gerçek şu ki, dünya hayatında her şey çift kutupludur. Her bir olgu ve olay iyi veya kötü yönde kullanılabilir, hatta hakikatler yorumlarla perdelenebilir, algı olgunun önüne veya yerine geçebilir. Bu gerçek, yapay zekâ için de geçerlidir. Buna göre devletlerin, toplumun, ailenin ve fertlerin yapay zekânın bu çift yönlü yapısına ve kullanışlılığına karşı duyarlı ve ihtiyatlı olmaları, gelişmelerin seyrine göre önlemler almaları, farkındalıklar oluşturmaları son derece önemli ve gereklidir.

Burada dinî kurumlara ve dindarlara düşen görev bu tür yapay zekâ denilen akıllı makinelerin olumlu taraflarından istifade etmek ve olumsuz yönlerine karşın insanî bilinç ve imanî direnç oluşturmaktır. Akışa kapılmak veya görmezden gelmek, sorumluluğu yerine getirmemek veya gelişmelerin gerisinde kalmak anlamına gelir. Öte yandan bu tür sistemlerin olumlu yönde ve insanlığın yararına olacak şekilde kullanılması, kötü yönde kullanılmasına da engel teşkil edecektir. Böylece hem fayda temin edilmiş hem de kötü yönde kullanılmasının önüne geçilmiş olunacaktır.

Bir başka gerçek, her ne kadar son derece akıllı cihazlar geliştirilmiş olsa da insan aklının ve iradesinin tamamıyla devre dışı bırakılması söz konusu olamaz. Çünkü bu araçlar insan tarafından tasarlanmış ve üretilmiş olmasının yanında hem kullanılması hem de tüketilmesi tamamıyla insanın ihtiyacına, merakına ve beğenisine bağlıdır. Daha kestirme bir deyişle bu araçların ve sistemlerin hem üreticisi hem de tüketicisi insandır. Her iki bakımdan da bunlar insana bağımlıdır, değerlerini de insan belirlemektedir.

Yapay ve algısal gerçeklik ise insanın bu araçlara bağımlı kılınması, insan adına karar veren bir mekanizmaya dönüştürülmesi, insana değer biçen veya yedeğine alan bir konuma getirilmesidir. Böyle bir gelişme fıtrî aklı ve özgür iradeyi devre dışı bırakmak, insanı makinanın bir parçası haline getirmek demektir. Bir nevi yapay zekayla beyni yıkanmış yapay insan üretmektir. Bunun anlamı insanın kendi yaptığının sarhoşluğuna kapılması, etkisi altında kalması ve son noktada ürettiğinin kölesi veya oyuncağı haline dönüşmesidir. Daha net ifadeyle insanın insanlıktan sıyrılmasıdır.

Maalesef insanoğlu tarihin her döneminde eşyada güç vehmetme, ona güç atfetme ve kendi yaptığını büyütüp altında kalma gibi kötü tecrübeler yaşamıştır. Hz. Âdem ve Hz. Havva’yı İblis’in ebedîlik ağacı vesvesesiyle kandırması eşyada güç vehmetmeye, Samirî’nin böğürme sesi çıkaran buzağı heykelini tanrı diye pazarlaması ve etrafındakileri buna inandırması ise yaptığına hayran kalması hatta tapınmasıdır. Burçların veya yıldızların karakterimizi ve kaderimizi belirlediği hurafesi ise olgulara güç atfetme bakımından eskiden bugüne intikal etmiş kötü bir mirastır.

Modern zamanların başlangıcında makine icat edildiğinde insanlar bunu gözlerinde çok büyütmüşler. Hatta çağdaş felsefenin babası kabul edilen filozof Descartes koca evreni basit bir makineye indirgemiş ve “kainat kendi kanunlarıyla hareket eden bir makinedir” diyebilmiştir. İşte insanın yaptığına hayran kalıp şaşırması ve fıtrî akıl ölçüsünü yitirmesi bu olsa gerektir.

Yukarıda zikredilen İblis şeytanıyla imtihan görünmeyen düşmanla, Samirî şeytanıyla imtihan ise görünen düşmanla nasıl mücadele edeceğimize dair Kur’an’da zikredilen tecrübe örnekleridir. Bu örnekler bize hayatta karşılaşılan olgu ve olaylara nasıl bakmamız ve hangi ölçülerle değerlendirmemiz gerektiğini öğretmesi yönüyle bugün de geçerliliğini korumaktadır.

Demek ki gözünü, kulağını ve kalbini hakikat bilgisine açık tutan, fıtrî aklını ve özgür iradesini koruyan kişi tarihi tecrübeleri de göz önünde bulundurarak eşyanın boyutlarını ve imkanlarını görür, nasıl ve ne yönde kullanması gerektiğini bilir, hayatın anlamını ve amacını kavrar hem kendisini korur hem de çevresini aydınlatır.

Buna göre yapay zekayı hak yolda ve hayır işlerde kullanan insan hem kendisine hem de çevresine iyilik, güzellik ve fayda sağlarken batıl yolda ve şer işlerde kullanan ise kendisine, çevresine ve hatta tüm insanlığa katliam, zulüm, kötülük, fitne ve fesat getirir. Bundan dolayı yapay zekâ insanın elinde, etkisi altında, iradesi dahilinde, kararı doğrultusunda araçlardan bir araç olarak kalmalıdır. Şayet insanoğlu iradesini ona bağlar ve bağımlısı olursa, yapay zekanın kölesi ve esiri olur, oyun oynuyorum derken farkına bile varmadan oyuncağı haline dönüşür.

 

 

1964 yılında Sivas merkez Kartalca köyünde dünyaya geldi. Kayseri İmam-Hatip Lisesini 1984, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesini 1989 yılında bitirdi. Aynı Üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsünde 1991’de yüksek lisansını, 1997’de doktorasını tamamladı. 1992-1993 yıllarında alanı ile ilgili araştırma yapmak için 8 ay Şam’da bulundu. Türkmenistan Devlet Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde 1999-2000 öğretim yılında ders verdi. 1999’da Yardımcı Doçent, 2004’te Doçent ve 2010 yılında Profesör unvanını aldı. 2012-2015 yılları arasında Abant İzzet Baysal Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı olarak görev yaptı. 2015 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu üyeliğine atandı. Hâlen bu görevini ve Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelam Anabilim Dalında öğretim üyeliği görevini birlikte yürütmektedir. Çalışmalarını İslam düşüncesinde Allah ve âlem tasavvuru, kelam atomculuğu, kelam-tasavvuf-felsefe ilişkisi, kelam okullarının oluşum ve gelişim süreçleri konularından sürdürmektedir. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Yazarın Profili

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir