Bizimle İletişime Geçin

Edebiyat

Yitiksöz 9 (Şubat-Mart 2022) Üzerine Sanat, Edebiyat ve Düşünce Dergisi

Dergiler, derdi/meselesi olanların toparlanma ocağıdır. Özgür düşüncenin kalesi olarak tanımlanmaları bundandır. İster koro hâliyle isterse solo hâliyle olsun özgürlükçü yaklaşımların sergisi ilk önce dergi sayfalarında açılır. Daha sonra ise özgün düşünmenin harman yeri olan kitaplar gelir.”

EKLENDİ

:

Yitiksöz, Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesince yayımlanan iki aylık sanat-edebiyat-düşünce dergisi. Dokuzuncu sayı da içerik yönüyle oldukça dolu.

Derginin Genel Yayın Yönetmeni Sayın Duran Boz, “Meselesi Olmak” başlıklı yazısında meselesi olan insan ile meselesi olmayan insanı şöyle mukayese ediyor:

“Meselesi olmamak insanı sorumsuzluğa iter. Gelişigüzel dizgelerin duayeni yapar. Sorumsuzluk insanı dinginleştirecek bir güzelliğin çiçeklenmesine müsaade etmez. Kaybedilen insaniliğin yerine insansızlığı ikame eder. Sorumsuzluk hayatın içli sesini hissettirecek tınıları yok eder. Ezelî sesi insana aktaracak kanalları susturur. Çözümsüzlüğün yayılışına zemin hazırlar. Yeryüzünü hayatın şiiriyle inceltmenin yollarını tıkar.

Dergiler, derdi/meselesi olanların toparlanma ocağıdır. Özgür düşüncenin kalesi olarak tanımlanmaları bundandır. İster koro hâliyle isterse solo hâliyle olsun özgürlükçü yaklaşımların sergisi ilk önce dergi sayfalarında açılır. Daha sonra ise özgün düşünmenin harman yeri olan kitaplar gelir.”

Yitiksöz, derdi olanların toparlanma yeridir. Aynı zamanda özgür düşüncenin kalesidir. Özgün düşünmenin de harman yeridir. Bu bağlamda içinden geçtiğimiz günlerde bu sorumlulukları yerine getirme mücadelesi vermektedir.

Mustafa Ruhi Şirin, Mehmet Aycı, Adem Turan, Bünyamin K, Cengizhan Konuş, Mehmet Solak, Yasin Mortaş, Abdulhamit Tokgöz, Mehmet Akif Şahin, Davut Güner, Bedrettin Kara, İbrahim Gökburun, Metin Kaplan, Nurettin Durman, Murathan Cıla, Sıddıka Zeynep Bozkuş, ve Kenan Çağan şiirleriyle katkı sağlıyor dergiye. Davut Güner “İlk Kar” adlı şiirinde bize yeni kapılar aralıyor:

İlk Kar

 

Yükseklere

İlk kar yağdı

Böcekler üşüyerek toprağın derinliğine çekildiler

Sararmış, çürümüş yapraklar da bir anda gözden kayboldular

 

Kentlere

Yağan ilk yağmur da belki de bir yanılsamaydı

Çocuklar çantalarını sırtlayıp; trafik işaretlerini nihayet görebildiler

Kuşlar kimi rüzgârlarla ve uğultularla ırmakların doğduğu güneye doğru savruldular

 

Şehirdeki hesaplar altüst oldu; birbirine girdi kapılar, pencereler, merdivenler ve meridyenler

Kadın bir süre mutfakta dolaştı, salondaki perdeleri açtı ve sokağı seyretti; sanki çok

uzakta kalmıştı kuru otlar, asmalar, ağaçlar, tarlalar ardı arkası kesilmeyen uğultular…”

 

Ali Işık, Gülçin Yağmur Akbulut, Hasan Keklikçi, Nadir Aşçı ve Yavuz Ahmet Koç öyküleriyle dergiye canlılık katmaktalar. Hasan Keklikçi “Adamların Cesedi” adlı öyküsünde insanoğlunun hâl-i pür-melalini anlatıyor:

“Adamlar, akşama kadar bu bölgelerde olacaklarını söylediler ve arabalarına binip gittiler.

İkindiüstü bir haber geldi koşup nehrin kenarına geldik, birkaç arkadaş. Yeryüzünde belki de bugüne kadar hiçbir burnun duymadığı bir koku karşıladı bizi. Millet toplanmış. Savcı gelmiş. Adamların cesedi suyun kenarında duruyor. Devasa bir ceset. O kadar şişmiş ki yer yer üzerindeki elbisesi yırtılmış, yırtılan yerlerinden ceset taşmış. Nehirde büyük balık olmadığı için herhangi bir azasında eksiklik yok ama sağa sola çarpmaktan olsa gerek, suya atılmış bayat somun gibi omuzlarından kopan parçaların yeri insanın yüreğini sızlatıyor. Ceyhan dört gün önce adamı yutmuş, canını almış, vücudunu şişirmiş ve bugün kusmuş. Kekeç Süleyman Adamların cesedinin ayakucunda durmuş savcının sorularına cevap veriyor.

– Bardak Çetin’le beraber gördük cesedi. Çetin ‘Gidip Adamlara haber vereyim’ dedi. Ben cesede doğru yüzdüm. İlk önce korktum yaklaşamadım. Sonra yüreğim acıdı. Suyun dışına çıkıp şu karağıyı buldum. Karağıyı boynuna takıp buraya getirdim cesedi.

Savcı Adamlara döndü.

– Cesedi tanıyor musunuz?

– Tanıyorum. Oğlumdur…

Adamların cesedi bir tabuta konuldu, dünyanın en ağır yükü olarak arabalarına yerleştirildi. Arkası uzun beyaz arabanın ön tekerleklerinden birkaç tane taş fırladı nehre doğru. Köylüler birer, ikişer dağıldılar. Ceyhan Nehri; ne içine düşen taşlara ve ne de dağılan millete aldırış etmeden bildiği yoldan, bildiği yere doğru, hiçbir şey bilmiyormuş gibi akmaya devam etti, binlerce yıldır yaptığı gibi.”

Deneme, eleştiri ve değerlendirme yazılarıyla katkı sağlayan isimler şunlar: Hayrettin Orhanoğlu, Bilal Can, Sercan Ceylan, Mehmet Özger, Selim Somuncu, İrfan Çevik, Ahmet Dağ, Enver Çapar ve Mustafa Özel Sezai Karakoç’un yazarlığının değişik yönlerini ele alan yazılar kaleme almışlar. Ahmet Dağ “Fener’de Bir Nefer: Sezai Karakoç” adlı yazısında şair, düşünür ve yazar Üstat Sezai Karakoç’a ilişkin tespitlerini söyle aktarıyor:

“Çok büyük ve saklı bir akademi olan Karakoç, hem yazdıkları hem de yaşadıkları ile çok da uzak değildir bize. ‘Kamil bir İnsan ve Müslüman nasıl olunur’un reçetesini verir bize kitaplarında. Kuran ve Sünnet’e dayanan köklü perspektifiyle bazen Yunus’tan, bazen Mevlana’dan bazen Rilke’den bazen Faulkner’den bahseder. İnsana, mekâna ve hayata dair esaslı ve hakiki bir algılayış ve anlayış önerir bize. Herkes şehir kalabalığında keşmekeşin/kaosun içindeyken o elindeki fenerle, dağa/hakikate yavaş yavaş tırmanan olguyla/tecrübeyle metafiziği birleştiren bir hakikat dervişidir.

Kendi kuşağını kendisiyle büyütmekle yetinmeyen kendisinden hemen sonraki kuşakları yetiştiren, bizim kuşağımızı ve bizden sonraki kuşakları da yetiştirmeye devam eden çok görünmeyi sevmeyen bir muallimdir. Her şeyin kirlenmeye maruz kaldığı bir çağda kirlenmeden kalabilen nadir saklı bir akademidir o. Saf ve arı bir biçimde kalabilmek için menfaat ve çıkar pazarına döndürdüğümüz hayat alanımızı (siyasi, kültürel, idari ve maarifi vs.) uzaktan seyreden ve hüzünlenen çağının tanığı ve dervişidir. Tüm kirlenmelere karşın temiz kalabilmiş, bazen bir deniz feneri bazen de yangın kulesinde bekleyen farkında olmadığımız yangınları haber veren ve feryat eden bir nöbetçidir. Fedakâr ve vefakâr bir hayat yaşayarak “Hayat nasıl yaşanır’ın göstergesi olan bir Şair ve Mütefekkir’dir.

Erol Çetin, Ayşegül Özdoğan, Erdoğan Aydoğan ve Erhan Akdağ akademisyen yazar Hilmi Uçan’ın eserleri üzerine incelemeler kaleme almış. Ayrıca  Ayşegül Özdoğan,  Hilmi Uçan’la bir söyleşi gerçekleştirmiş. Erdoğan Aydoğan “Bir Demet Öykü* : Göstergebilim Penceresinden Yazınsal Eleştiriler” adlı yazısında Hilmi Uçan’ı şöyle değerlendiriyor:

“Hilmi Uçan, göstergebilimsel bir çözümleme ile metni, metinden hareketle inceliyor, değerlendiriyor ve yorumluyor. Bu yöntemle kurmaca metnin biçimini açığa çıkarıyor. Yirmi bir metni; anlatı düzeyi, söylem düzeyi ve mantıksal-anlamsal düzey bağlamlarında ele alıyor. Anlatı ve söylem düzey ile metnin yüzeysel yapısını; mantıksal-anlamsal düzey ile derin yapısını çözümlüyor. Yazınsal eser, kendi doğasını yazara dayattığı gibi yazarın da biçem ve gaye üzerinden kendi doğasını esere geçirdiği söylenebilir. Yani eserin bir yapı olarak inşasında bütün malzemenin bir değerler sistemi içinde, anlatıcının kendi sesini kısarak, bütün bileşenlerin nesnel bir mesafede bir araya getirilişinde yazarın biçimsel kaygılarının dışında sorumluluk aldığını görürüz. Dolayısıyla metnin söyledikleri aynı zamanda “bir yerden” söyleyişler de olduğu için anlatılarda; zaman, mekân, karakterler bir dünyanın insanıdır aynı zamanda. Ve anlatıcı burada anlatmadıklarıyla da kendi varlığını hissettirir.”

Rüveyda Durmaz Kılıç, Ali Karaçalı’nın “Gün Karşı Tepeden” adlı kitabını ele alırken Cahit Efgan Akgül çocukluk anılarını paylaşıyor. Yunus Nadir Eraslan da Cahid Efgan Akgül’ün “Çalıntı Hikâyeler” adlı öykü kitabını irdeliyor. Mehmet Solak, Mehmet Özger’in “Kusurlu Güzellik – Poetik Meseleler” adlı kitabının kritiğini yapıyor. Fatma Vişne de Gülnur Aşçı’nın “Bahane Kapısı” adlı deneme kitabını ele almış.

Yitiksöz içinde bulunduğumuz ekonomik krize rağmen yayın hayatını sürdüren bir edebiyat dergisi. Bu kararlılık istikrarlı bir şekilde devam etmeli. Çünkü edebiyat dergileri yok olursa o ülkenin can damarlarından biri kesilmiş demektir. Edebiyat ve düşünce dergiciliğinin devam etmesi milletimiz için bir varlık sebebidir aynı zamanda. Hem merkezi yönetim hem yerel yönetimler hem de özel sektör bu dergilerin yayın hayatını sürdürmeleri için ellerini taşın altına koymalılar. Ellerini taşın altına koyup Yitiksöz’e var olma imkânı sağladığı için Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesine ve Sayın Başkanına teşekkürler.

Yitiksöz 9. sayının dergi linki aşağıda:

https://kahramanmaras.bel.tr/e-dergi/yitik-soz-9-sayi

Yitiksöz kararlı ve gür bir ırmak gibi Kahramanmaraş topraklarında doğdu ve oradan insanlığa doğru diriliş bilinciyle akmakta. Bu bilinç insanı özü ile buluşturma meşalesini taşımaktadır. Artık özü ile tanışan insanı hiç kimse hiçbir şeye tutsak edemez. Allah’a emanet olunuz.

Çok Okunanlar