1. Anasayfa
  2. Din ve Hayat

2024 Hac İzlenimlerim

2024 Hac İzlenimlerim
0

“Hz. Ömer ordusuyla birlikte Suriye taraflarına doğru sefere çıkmıştı. Yolda bir süre için konakladıklarında yerel halkın ileri gelenlerinden birisi Hz. Ömer’e bir tas soğuk bal şerbeti ile sıcak bir somun arpa ekmeği uzattı. Ömer hemen bir lokma kopararak ağzına götürürken sordu:

– Bu yiyecek ve içeceklerden bütün askerlerimize verdiniz değil mi?

Oradakiler;

– Hayır ya Ömer! Sadece sana verdik…dediler.

Ömer;

– O zaman vallahi bende yemem, dedi ve elindeki yiyecekleri geri uzattı.”

2024 yılı hac döneminde Allah nasip etti, hac yolculuğuna çıktık. İlk önce Medine-i Münevvere’deki ziyaretlerimizi yaptıktan sonra Mekke-i Mükerreme’ye geldik. Arafat vakfesine kadar üç kere umre yapmak imkânı oldu. Barınma, yeme-içme, Kâbe-i Şerife ulaşım, rehberlik hizmetleri gayet güzel.

Sıra Arafat vakfesine geldi. Çadırlar hazır, Diyanet İşleri Başkanı Arafat duasını okudu. Birbirimize sarılıp, tebrikleştik. Güneş battı. Müzdelife’ye gideceğiz.  Otobüsler harıl harıl insan taşıyor. Bize arife gecesi 01.30’da sıra geldi.

Müzdelife’de akşam ve yatsı namazlarını cem ettikten sonra yaya olarak Cemerat’da büyük şeytana 7 taş atmak için yola koyulduk. Rehber hocalarımızdan 7_8 km yol yürüyeceğimizi söyleyenler de oldu, 10-12 km yürüyeceğimizi söyleyenler de oldu. Yol boyunca kalabalık insan seli akıyor. 5-6 km yürüdükten sonra tünel girişindeki Arapça ve İngilizce yazılmış tabela gözüme ilişti. (Cemerat 7 km) Yol boyunca durmak, dinlenmek yok! Çünkü arkadan gelen insan selinin akışına engel olacak. Yol kenarında fenalaşıp yatan yaşlı kadınları, erkekleri görüyoruz. Başlarında kafilelerinden bir kişi refakat ediyor. Yürümeye takatleri kalmamış. Güvenliği sağlayan silahsız askerler yol ortasından bir tabure benzeri platform üzerinden yürüyenlerin üzerine sebzelerin ilaçlanmasında kullanılan 2-3 litrelik manuel su püskürtme kavanozları ile su püskürtüyorlar. Cebri yürüyüş yolunda duraksama olmasın diye yol kenarlarında içme suyu yok! Nihayet sağ salim ama bitkin bir vaziyette Büyük Şeytan’a 7 taş attık ve dönüş yoluna geçtik. Burası daha geniş ve yol kenarlarında çeşmeler var. Seccademizi yere serip ayrı ayrı sabah namazlarını eda ettik. Bayram namazı kimsenin aklına gelmiyor. Herkes hocalara soruyor:

– Hocam otobüsler nerede? Daha çok var mı otobüslere?

Cebri yürüyüş Mekke’ye dönüş yolunda da devam ediyor! Çünkü insan seli devam ediyor. Duraklama olmaması için görevli askerler “Yallah hacı! Yallah!” diye sürekli ikaz ediyorlar. 13-14 km kadar yürüdük ki Mekke’de Kâbe-i Şerif’in yanındaki saat kulesi göründü. Burada otobüslere bindik ve otele geldiğimizde bayram sabahı saat 07.30 idi. Taş, baş, tıraş! Taşımızı attık, kurbanlarımızın başı kesildi, biz de tıraşımızı olduk ve ihramdan çıktık. Kâbe-i Şerif’te farz olan ziyaret tavafını ve sa’yini de bayramın birinci günü eda ettik.

Bayramın ikinci günü de şeytana 21 taş atmak için otel önünden bizi otobüs alarak Cemerat üzerinde bir yerde bıraktı. Cebri yürüyüşümüz devam ediyor, yol adeta insan seli! Türk hacıları yaşlı! Endonezya, Pakistan, Bangladeş ve Nijerya’dan gelen hacılar daha genç oldukları için daha seri yürüyorlar.

Tekbirler, dualar hep bir ağızdan okunuyor, önde her kafilenin bayraktarı; onlar da adeta askerî disiplin içinde sıralı yürüyen kıtalar… Yürüyüş yolunun sol tarafında yer alan bazalt-andezit kayalıklarının oluşturduğu boş arazi… Bu kısma raylı sistem yapıp yürüyüş yolunu en aza niçin indirmediklerini düşündüm. Sonra içimden, Peygamberimizin “Hac meşakkattir, hac hem mal hem de bedenle yapılan bir ibadettir.” hadis-i şerifi geçti. “Onun için mi raylı sistem ile iki tüp tünelle bu işi kolaylaştırmıyorlar?” diye düşündüm.

Sonra yolun sağ tarafına baktığımda viyadükler üzerinde hacıları taşıyan hafif raylı sistem gözüme ilişti. Çift lokomotif sürekli aynı hat üzerinde gidip geliyor! Bizim yürüyüş yolumuzdan ayrılan bir grup hacı karınca sürüsü gibi oraya akın ediyor! Ama bizim de içinde olduğumuz büyük çoğunluk cebri yürüyüşle orta şeytana 21 taş atabilmek için aynı yolu kullandık. Akşamleyin de veda tavafını yaptık.

Bayramın dördüncü günü otelin m/merkez? kurmay heyetindeki hocaları ziyaret ettim. Onlara “Cemerat yolunun sağındaki raylı sistemi biz niçin kullanmadık?” diye sordum. Dediler ki: “O sistemi Birleşik Arap Emirlikleri ve diğer körfez ülkeleri ortak finans desteği ile yaptılar. Sadece onların hacıları istifade ediyor.” Peki dedim, “Arafat’tan son şeytan taşlamaya kadar bizim yürüdüğümüz bu meşakkatli yolu Türkiye’den gelen devlet adamları, diğer İslam ülkelerinden gelen devlet ve hükûmet başkanları, sahi bizim Diyanet İşleri Başkanımız bizimle beraber yürüdüler mi?” Güldüler, “Hayır efendim.  Onlar protokol, özel araçlarla gelip, vecibelerini tamamlayıp dönüyorlar.”  Onların yanında hayretimi gizlemeye çalıştım ve sustum. Boğazım düğümlendi. Hz. Ömer aklıma geldi. Ama onlarla paylaşma gereği de duymadım.

Hz. Ömer:

– Bütün askerlerime bu yiyeceklerden verdiniz değil mi?

– Hayır ya Ömer, sadece sana verdik.

– O zaman vallahi ben de yemem! dedi ve elindeki yiyecekleri geri uzattı.

Sonra bir film şeridi gibi tarihte iz bırakanlar gözümün önünde gelip geçti.

26 Ağustos 1071, günlerden Cuma,  Malazgirt önünde İklim-i Rum’a karşı ordusunun başında beyaz elbisesi ile Alparslan…

2 Ekim 1187, Kudüs önünde Selahaddin Eyyubi, ordusunun başında, askerlerinin arasında…

3 Mayıs 1481, Gebze’de sefer esnasında ordusunun başında askerlerinin arasında 50 yaşında vefat eden Fatih Sultan Mehmet…

7 Eylül 1566 günü Zigetvar önünde   ordusunun başında ve askerlerinin arasında hayata gözlerini yuman Kanuni Sultan Süleyman…

Daha niceleri… Onlar ne ayrıcalık beklediler. Ne de protokol imkânlarından yararlanmayı düşündüler.

Devlet kurucusu Osman Beyin ölüm döşeğinde iken oğlu Orhan Beye söylediği şu son sözleri de gerçeği ifade etmiyor mu?

– Oğlum Orhan! Bizim gayemiz kuru bir kavga ve cihangirlik davası değildir! Bizim davamız ila-i kelimetullahtır.

Günümüzde halkların önünde yürüyen başkanlar, kumandanlar, ülkelerin dua ordusunun kumandanları bu mübarek cebri yürüyüşte hacıların başında, onların arasında için olamıyorlar? Bu meşakkati yaşamayan biri, bu ibadeti kolaylaştırma yolları için çözüm arayışı içine girer mi? Tabii ki girmez. Çünkü ‘hac meşakkattir’. Ama protokol yolunda özel araçlarla gidenler için nedense hac meşakkat, olmuyor!

Defalarca hac hizmetinde bulunmuş, tecrübeli, gerçekten gayretli bu arkadaşlara sordum: “Mekke’de uygun geniş bir alanda tren garı yapılsa da hacılar kutsal yerlere daha güvenli, daha hızlı ve daha kolay bir şekilde ulaşım sağlasalar olmaz mı? Hatta Medine ve Cidde havaalanlarına bile raylı sistemle ulaşım sağlanabilir. Niçin otobüsler olmazsa olmaz kabul ediliyor?”

Zevat yine güldüler ve şöyle dediler: “Bunu Suudi yönetimi yapar mı? Otobüs şirketleri bundan dünyanın parasını kazanıyorlar! O firmaların çoğu tepedekilere kadar uzanıyor!”

Suudi Arabistan Hac Bakanlığı hac gelirlerini 7 milyar dolardan 50 milyar dolara çıkarmayı hedefliyormuş! Niçin bunu hacılara daha iyi hizmet vererek ve hac kontenjanını arttırarak yapamıyor!  Kâbe-i Şerif’in etrafındaki plazalar, oteller, alışveriş merkezleri Mescid-i Haram’ın içinde adacıklar halinde kaldığı için mi tavaf alanını genişletemiyorsunuz? 1.883.600 olan hacı sayısını 4-5 milyona nasıl çıkaracaksınız? Dünya Müslüman nüfusunda 1/1000 olan hacı kabul sayısını 2/1000’e nasıl çıkaracaksınız? Bir başka ifadeyle 2 milyar dünya nüfusunun 2 milyon olan hacı kontenjanını 4 milyona nasıl çıkaracaksınız? Hacca gitmek için 13-15 yıl sıra bekleyip de ölen, ömrü vefa etmeyen hacı adaylarının vebalini nasıl üstleneceksiniz? Haremeyn-i Şerîfeyn aşkıyla yanıp tutuşan “kaçak hacı” adaylarını derdest ederek Arafat vakfesine bırakmayarak mı kontenjan sorunu çözümlenmiş olacak? Günübirlik politikalarla hac kontenjanı sorununun çözümlenmeyeceği ortadadır. 50 yıl, 100 yıl sonrasının strateji planlamaları yapılmalıdır.

Sultan II. Abdülhamit Han devletin en sıkıntılı, en buhranlı döneminde Şam’dan Medine’ye kadar 1322 kilometrelik Hicaz demiryolunu hacıların hizmetine sundu. 115 yıl sonra bugün Suudi Arabistan ve diğer İslam ülkeleri 300-400 kilometrelik hac hafif raylı sistemini niçin buraya düşünmüyorlar? Tavaf alanını niçin genişletmeyi akıllarına getirmiyorlar?

Yaşlıların ve hastaların hac farizasını yerine getirmek için kalıcı ve kolaylaştırıcı tedbirler niçin düşünülmüyor? Mesela, tekerlekli sandalye ile tavaf yaptırma ücreti Kurban Bayramından on- on beş gün önce 200 SAR (2000 TL) iken daha sonra bu ücret 1000 SAR’ a (10.000 TL) kadar çıkmıştır. Hacıları orada müşteri toplayan fırsatçı tekerlekli sandalyecilerin insafına bırakmak ‘turizm gelirlerini arttırmakla’ nasıl bağdaştırılabilir?

Arafat’ta Abbasi halifesi Harun Reşif’in eşi Zübeyde Hanımın yaptırdığı Tâif- Arafat içme suyu kanalı, asırlardan sonra harap olunca Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan 60.000 altın harcayarak Mimar Sinan’a bu kanalı onarttı. Asırlarca hacılara hizmet veren bu su kanalı bir hatıra olarak halen ayaktadır.

2. Abdülhamit Han’ın eseri Hicaz demiryolunun Medine garı, lokomotif, vagonlar ve raylar halen ayaktadır. Arap halkının hacıların su ve iaşe hizmetlerine yaklaşımı de asırlara meydan okuyarak halen dimdik ayaktadır.

Suudi Arabistan öncülüğünde bütün İslam ülkelerinin hac hizmetlerini ve hac kotasının en az iki katına çıkarılarak bu ibadetin kolaylaştırılması konularında ciddi manada ıslahata gitmeleri umulur. Tabii hac ibadetinin bir turizm faaliyeti olarak algılanmasına izin vermeden.

Halit ÖZDEMİR 1956 yılında Ardanuç’ta dünyaya geldi. İlkokul, Ortaokul ve Liseyi Ardanuç’ta bitirdi. 1977’de Erzurum Kâzım Karabekir Eğitim Enstitüsü Sosyal Bilgiler Bölümünden mezun oldu. 1992’de Anadolu Üniversitesi Tarih Bölümünden lisans diploması aldı. Artvin İmam Hatip Lisesi ve Ardanuç Lisesinde tarih öğretmeni olarak görev yaptı. 2003 yılında emekli oldu. Evli ve üç çocuk babasıdır. Yerel ve ulusal süreli yayınlarda yazıları yayımlandı. Radyo ve televizyonlarda mülakatlarına yer verildi. “Türk Tarihinde Edebî Fıkralar ve Nükteler (1981)”, “Bekleyiş (1987-Piyes), “Cumhuriyet Öncesi ve Cumhuriyet Döneminde Artvin’de Eğitim” (Komisyon-1999), Artvin 2000 (1999-Tarih bölümü), “2000’de Ardanuç” (2000) ile “Artvin Tarihi (2001)” yazarın yayımlanmış kitaplarıdır.

Yazarın Profili

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir