1. Anasayfa
  2. Düşünce

Hz. Âdem Nerelidir?

Hz. Âdem Nerelidir?
0

Âdettendir yeni biriyle tanıştığımız zaman ilk sorumuz “Nerelisiniz? ” olur. Bu soru bir şehir adıyla cevaplandırılır. Yurtdışındaysanız buna vereceğiniz cevap “Türkiye” olacaktır. Yarın öbür gün gezegenler arası yolculuklar başladığında, dünya dışı varlıklarla karşılaştığımızda ise böyle bir soruya “Dünyalıyız” diyeceğiz her halde.

Fakat bu tür muhabbetlerde “Aslen nerelisin” sorusuyla da çok karşılaşırız.

Sahi Biz dünyalılar aslen nereliyiz? Aslımız dünyalı mı?

Cevabımız “Kesinlikle Hayır” Olacaktır

O zaman biz hakikaten nereliyiz?

Cevap çok açık: Biz babamızın memleketindeniz.

Âdem babamız, Havva anamız Cennet’te gözlerini açtılar. O halde Hz. Âdem “Cennetli” dir. Cennet yurdunun insanıdır. Âdem babamız ve Havva anamızdan dolayı biz de “Cennetli” yiz, aslen Cennet yurdunun insanlarıyız. Ancak ana-babamız bir vesileyle ata yurdundan-anavatandan dünya gurbetine sürüldüler. Biz de onların, sürgünde doğmuş çocuklarıyız ve bir gün anavatana, gerçek yurda döneceğiz inşallah. Nitekim Ankebût Sûresinde bu hususa “Gerçek hayat, ahiret yurdundaki hayattır.” ayetiyle vurgu yapılmaktadır. (29 Ankebût, 64)

Tahmini rakamlara göre dünya yaratıldığından itibaren yaklaşık 80 milyar insan ata yurduna dönmek üzere dünyadan ayrılmışlardır. Bir gün biz de dünya sürgününü tamamlayıp baba yurduna doğru yola çıkacağız.

Sana geldim, ayaklarına kapanmaya geldim,
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da.
Uzatma dünya sürgünümü benim.

 Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Sevgili, En sevgili, Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
(Sezai Karakoç)

Fakat burada ciddi bir sorunumuz var. Zira bir sebepten dolayı çıkarıldığımız Cennet Yurduna dönebilmek için dünya gurbetinde arınmamız gerekir. O yüzden anavatana girişte bir takım kontroller yapılacak, insanların bir kısmına “Senin işlemlerin-evrakın tamam, sabıka kaydın yok, hakkında tutuklama kararı bulunmamaktadır. Görevlerini layıkıyla yerine getirmişsin, yanında suç unsuru teşkil edecek bir yükün de yok. Ata yurduna Cennet vatanına hoş geldin” denilecek, birilerinin ise aslî vatana girişine engel olunacaktır.

O yüzden dünya gurbetinde arınma meselesine çok dikkat etmek gerekir. Diğer bir deyişle Cennet’e geri dönebilmek için gerekli olan arınma iki şekilden biriyle gerçekleşmedikçe yurda giriş mümkün olmayacaktır. Bunlardan biri; dünyadaki hayatını Kur’an ve Peygamber formatında yaşamaktır. Kur’an’ı ve Peygamberi kendisine rehber edinenler arınmış olarak, selametle baba yurduna giriş yapacaklardır. Bunu dünyada başaramamış olanlar ise girişte ayıklanacak ve bir yerlerde arındırıldıktan sonra Cennet yurduna girişlerine izin verilecektir.

Ya bu işlemi, dünya hayatında kendi istek-irade fiil ve gayretinizle siz gerçekleştireceksiniz ya da birilerinin sizi bir yerlerde arındırmasına, temizlemesine razı olacaksınız ki o zaman karşılaşacağınız muameleye ve uygulanacak metoda itiraz etme hakkınız olmayacaktır.

Âdem babamız, Havva Anamız aynen öyle yaptı. Onlar Cennet yurdundan sürülmelerine sebep olan hatalarını dünyaya indirildiklerinde fark ettiler, tövbe ettiler, ömürlerini istikamet üzere tamamladılar ve ana vatana geri döndüler.

İblis te Cennet’liydi, en azından Cennet’te yaşıyordu. O da bir hata yaptı. Dolayısıyla o da Cennet yurdundan kovuldu. Ancak o, hatasını kabul etmedi ve istiğfarda bulunmadı, şeytanlaşarak bozgunculuk yapmayı tercih etti. Bu olay, Allah’ın adaletinin tecellisinin güzel bir örneğidir. Zira Âdem de İblis te Allah’ın bir emrine itaat etmediler ve aynı cezaya maruz kaldılar. Farklılık olayın devamında ortaya çıktı. Zira Âdem, hatasını fark etti, tövbe etti, bağışlandı ve Peygamberlikle görevlendirildi. İblis hatasını kabul etmedi, yanlışta ısrar etti, affedilmedi, şeytanlaştı.

Dolayısıyla âdemoğlu bir hata yaptığında İblis gibi değil, Âdem gibi/adam gibi davranmalıdır.

Hac ibadetini yapan mü’minler bu hususta önemli bir mesafe kat etmiş durumdadırlar. Nitekim onlar, çeşitli zorluk ve meşakkatlerin, hatta uzun bekleyişlerin ardından bu ibadeti eda etme fırsatı elde etmişler, Hicaz’a gitmeden önce herkesle helalleşmiş, hatalarından tövbe etmiş dolayısıyla Hz. Peygamberin müjdesine nail olarak “analarından doğdukları günkü gibi günahlarından arınmışlardır.” Diye umut ediyoruz. Bu husus aslî vatana dönüş için önemli bir avantaj sağlayacaktır.

Bu durumun farkına varmayıp hac ibadetini ifa edip döndükten sonra eski yanlışlarına, kul ve kamu hakkı ihlallerine devam edenler ciddi bir fırsatı kaçırmış olacaklardır. Bir insan içinde bulunduğu kirli ortamdan çıkarılmış, bütün pisliklerden arındırılmış ancak bir süre sonra o insan yine o kirli ortama geri dönmüş ise bu davranış akıl kârı değildir. Çünkü tekrar temizlenme fırsatı bulamayabilir insan. O yüzden hac ibadetiyle elde edilmiş olan kazanımların kıymeti bilinmeli özellikle kul ve kamu hakları hususunda son derece hassas davranılmalıdır. Ayrıca abdestle, namazla arınma işine süreklilik kazandırılmalı, Kur’an’ın gösterdiği, Hz. Peygamber’in uyguladığı şekliyle bu vazifeleri ifa edilmelidir.

(9 Haziran 2025 Pazartesi saat: 00.32, Tarîku’l-Hicre/ Mekke)

1964’de Erzincan’da doğdu. 1982’de Erzincan İHL’inden, 1987 yılında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun oldu. 1987-2010 yılları arasında MEB’a bağlı okullarda öğretmenlik yaptı. 1998’de Marmara Üniversitesi’nde yüksek lisansını, 2004’te de Ankara Üniversitesi’nde doktorasını tamamladı. 2009 yılında M.E. B. Talim-Terbiye Kurulu Başkanlığı Ders Kitapları Yazma ve İnceleme komisyonlarında bir yıl görev yaptı. 2010 yılında MEB tarafından görevlendirildiği KKTC başkenti Lefkoşa’da yine bir yıl öğretmen olarak çalıştı. 2011 yılında Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne geçiş yaparak 2014’te doçent, 2019’da Profesör oldu. Daha çok Endülüs’e yoğunlaşan Parlak’ın yayımlanmış, kitap, makale, kitap bölümleri ve tebliğleri bulunmaktadır.

Yazarın Profili

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir