Edebiyat
Bir Yanda Güz, Bir Yanda Yalnızlığım
EKLENDİ
-:
Yazar:
Hamza ÇelenkBir yanım güz, öte yanım yalnızlığım… Korkunç fay hatlarında sükûnet arıyorum. Her adımım kuşkulu, her bakışım ürkek. Aynalarda mecalsiz duruyor ruhum. Taht kavgasında yenik düşen şehzade gibi ismini bilmediğim diyarlarda geziniyorum. Kaçışım korkutmuyor beni. Ömür dediğin zaten kaçışa meyilli. Beni asıl kahreden hayal kırıklıklarım, beni terk edeceğinden korktuğum ve gönüllü esiri olduğum yalnızlığım.
Uçsuz bucaksız çöller gerekmiyormuş yalnızlık için. Bunu yaşayarak öğrendim. Şehirler de çölleşiyormuş kimi zaman yalnızlık ikliminde. Daha derinden bir dalga gibi sarsıyor bu yalnızlık. Tutunduğum tek dalım ise güz. Can simidimdir o benim, ölüm rengim, yârimin yüzüne düşen perçem, hastalıklı şairlerin ilk mısrası, solgun melodilerin tınısı, sarı yalnızlığım.
Şarkın büyük üstadı yalnızlık sözlerini benim için söyledi, güz benim için sararıp hüzünlendi. Onun için sokaktaki siluetimin bana ne ifade ettiğini bilmeden yorumlamayın dalgınlığımı.
Sarı mevsime vurgun olmak ile kendimden kaçmak arasında geçiyor hayatım. Saplanıyorum yalnızlığa, saplandıkça daha çok teferruatı gerekiyor konuşulanların. Nefes alacak bir yer bulamıyorum. Her yer çöl, şehir çöl, hayat çöl. Her yer yalnızlık şiiri, her yer kıvamına varmayan bir Sartre oluyor, hiçliğe yol alıyor duruşum. Geçmişe bakınca yabancı kalıyor gelecek; geleceğe bakınca inkârın rengini alıyor geçmiş. Sağırım, dilsizim silinmiş belleğim, lügatimdeki kelimeler sadece güz ve yalnızlık…
Çağın anlam biçicilerine ne olduğunu sormuyorum bile. Ne yalnızlıktan anlıyorlar onlar ne de eylül dâhil güzden kaçışımın sebebini kavramaya çalışıyorlar. Sevdanın şarkısına zaten baştan yabancı saydılar kendilerini. Marifet çoktan kaybolmuş sokaklarında. Merhem taşımazlar yaralarıma. Yiyorum, bitiriyorum kendimi, kayboluyor fidan boyum, tükeniyor eylülde. Gölgem sefil dolanıyor çölde, çıkmaz sokaklarda. Bedenimden düşen kurtçukları taşıyor üstüme Eyyubi sabrım. Yalnızlık oluyor, damlıyorum derdimin üstüne. Hiçbir bakış beni yorumlamıyor. Bu yüzden uçan turnalardan medet bekleyip dörtlükler diziyorum.
Son özlemle arta kalan
Bir büyük sevgi sunulacaktı bana
Son uçan turnalar bir daha dönmedi yurduma
Neşe ve hüznün arasında
Gezinmektedir gönlüm
Kimse bakmıyor yüzüme
Ve kimse yanaşmıyor feryadıma
Bir feryat
Bir çığlık sun bana
Bir bağırış ki yetişsin imdadıma
Son turnalar bir daha varmadı yurduma
Suskun
Sakin
Yalınayaklı ve melül
İnce sessiz bir karanlık yansıtıldı yurduma
Sahralar dargın mıdır bilmem
Ulaşsın turnalar feryadıma
Son turnalar gelmedi
Dönmedi daha giden
Yalınayaklı bir yol tutuldu bakışlarıma
Anlamsız, anlaşılmaz bir uğultu
Bir kargaşa yükseldi adıma
Son turnalar dönmedi daha yurduma (h.ç.)
Yabancı kalıyorum, boşunadır bekleyişim. Kargaşalara, çöle, ıssız sokaklara, yalnızlığa sığınıyorum.
Yalnızlığım; dalgınlığımdır, uzak zamanlı yorgunluğumdur. Çok yoruluyorum, yıpratıyor uzun hayat okumaları ve kasrlı metinler. Kitaptan ödünç aldığım dört elif miktarı uzatılmış zaman gerekiyor bana. Bir yanda güz, bir yanda yalnızlığım. İkisine aynı anda sığınıyorum.
Beğenebileceğiniz Gönderiler
Çok Okunanlar
- Dünyanın Renkleri-
Gül/lük ”Kırgızistan’da TDV ile Kurban Günleri (1)”
- Edebiyat-
Evlilikte Mutsuzluğun Nedenleri 2
- Edebiyat-
Gezen Güzel, Oturan Gazel Olurmuş
- Edebiyat-
Benzer İsimli Bilginler -Râzîler-
- Edebiyat-
Yüreği Olan Sözler ve Sözleri Olmayan Yürekler…
- Edebiyat-
Gazze’ye Mektup
- Edebiyat-
Anne Olmak
- Edebiyat-
Gitsem Yollara Yollara