Dünyanın Renkleri
Dönüşü Olmayan Kapı: Benin’den Togo’ya
Porto-Novo’da gezecek çok yer var ama biz akşama Cotonou’ya döneceğimiz için bir yer daha gezip buradaki turumuzu sonlandırmaya kadar veriyoruz. En son mimari bakımdan çok ilginç bir camiyi geziyoruz. Caminin orijinal adı Grande Mosque yani Büyük Cami… Camiyi ilginç kılan durum kiliseye benzeyen bir mimariyle inşa edilmiş olması. 1912 yılında Brezilyalı mimarlar tarafından yapılmaya başlanıyor…
EKLENDİ
-:
Yazar:
Osman Nuri BayrakBenin başkenti Porto-Novo’ya gitme planımız var. Porto-Novo tarihî bir şehir. Ülkenin başkenti, lakin Cotonou kadar büyük ve gelişmiş değil. Zaten çoğu devlet kurumlarının merkezinin Cotonou’da olması ve ekonominin Cotonou’da yoğunlaşmış olması nedeniyle Porto Novo’nun başkentliği sembolik bir anlam taşıyor.
Sabah erkenden kahvaltı yapıp otelden çıkıyoruz. Bir iki saatlik yolumuz olduğunu düşünüyoruz. Harita öyle gösteriyor. Fakat yolda olağanüstü bir kalabalık olduğunu fark ediyoruz. Şehirlerarası yol olmasına rağmen hem araç hem yaya kalabalığı var ve insanlar tek tip beyaz elbiseler giymişler, bir yere doğru gidiyorlar. Çok geçmeden bunun Noel etkinliklerine giden Beninli Hristiyanlar olduğunu anlıyoruz. Gerçekten mahşeri bir kalabalık var. Kadın erkek, çoluk çocuk herkes beyaz kıyafetler içinde yürüyerek ya da arabalarla bir yere gidiyorlar. Trafik çok yavaş ilerliyor. Biz de bu sayede bolca fotoğraf çekiyoruz.

Porto Novo yolunda Noel etkinliğine giden Hristiyan Beninliler
Ben merak ve şaşkınlık içerisindeyim. Batılı sömürgecilerin buralarda hem bu kadar zulmedip hem de dinlerini buralı insanlara bu kadar içten kabul ettirmeleri beni hayrete düşürüyor. İnsanlar bu ritüelleri yaparken gerçekten samimi görünüyorlar. Bu durumu, “öğrenilmiş çaresizlik” ya da “Stockholm sendromu” gibi basmakalıp nedenlere dayandırmak bana çok insaflı bir çözümleme gibi gelmiyor. Daha derinlerde bir şey, insanın hayata tutunma, umut etme veya inanma ihtiyacı gibi daha içsel bir durummuş gibi geliyor. Bu yüzden buralarda daha iyinin, daha güzelin; sömürmeden, zulmetmeden, hakça paylaşımın, adil bir sistemin olabileceğini ortaya koyan alternatifleri göstermek gerektiği gibi düşüncelerle etrafı gözlemleyerek yolumuza devam ediyoruz.
İnsan kalabalığı ve trafikten dolayı biraz geç varıyoruz Porto Novo’ya. Burada da Noel etkinlikleri gözümüze çarpıyor. Yine aynı desenli ama renkli yerel kıyafetler giymiş kalabalık çocuk gruplarına rastlıyoruz. Başlarında yetişkinler –muhtemelen rahibe ya da öğretmenleri- var.

Porto Novo’da Noel şenliklerine giden çocuklar
Porto-Novo’da önce “Etnografya Müzesi”ni geziyoruz. Oldukça zengin bir müze burası… Arkeolojik buluntular, kölelik zamanından kalma bir arşiv, Benin’in kültürel ve folklorik ürünleri, daha birçok eser ve ürünler var. Görülmeye değer bir müze. Mesela sömürge döneminden kalma materyaller ve o dönemde çıkan dergi ve gazete arşivi Fransızca bilenler için o döneme ait ciddi bir bilgi kaynağı oluşturabilir. Müzenin duvarlarına köle ticareti sırasında yapılan işkenceler kabartma heykellerle resmedilmiş.

Müze duvarlarına sömürge döneminde yapılan işkenceleri gösteren kabartma figürler
Daha sonra Kral Toffa Sarayı olarak bilinen şimdiki adıyla Homnè Müzesi’ni geziyoruz. Antik bir yapı, Dünya Mirası Listesine girmiş… Tek katlı, toprak ve taştan yapılmış; içerisinde bir sürü bölümü olan, geniş bir bahçesi ve ortada açık bir avlusu bulunan oldukça geniş bir yer. Tören alanı, ibadethane, mutfaklar, misafir salonu vb. her bölüm o zamanki ihtiyaca göre yapılmış. Ayrıca birçok antik eşya ve materyaller de mevcut.

Porto Novo’da Kral Sarayından görünüm
Diğer bir müze ise kölelik sonrası Brezilya’da özgürlüğüne kavuşmuş ve zengin olmuş Beninli bir adamın ülkesine geri dönerken yanında getirdiği bir gemi dolusu eşya, araç gereç, materyal ve arabalar vb. ile kendi yaptırdığı büyükçe bir evde sergilemesiyle oluşmuş bir müze. Adı Muse de Silva… Çok ilgi çekici ve güzel, görülmeye değer bir yer. O zamanlar Güney Amerika’da bir zenginde bulunabilecek mobilyalardan mutfak malzemelerine, piyano ve süs eşyalarından tablolara, arabalardan motosiklet ve bisikletlere kadar birçok çeşit antika eşya sergilenmekte…

Muse De Silva – Bisiklet

Yazarımız Osman Nuri Bayrak Muse de Silva’yı gezerken…
Porto-Novo’da gezecek çok yer var ama biz akşama Cotonou’ya döneceğimiz için bir yer daha gezip buradaki turumuzu sonlandırmaya kadar veriyoruz. En son mimari bakımdan çok ilginç bir camiyi geziyoruz. Caminin orijinal adı Grande Mosque yani Büyük Cami… Camiyi ilginç kılan durum kiliseye benzeyen bir mimariyle inşa edilmiş olması. 1912 yılında Brezilyalı mimarlar tarafından yapılmaya başlanıyor, 1925’te bitiriliyor. Biz oradayken (galiba tadilat nedeniyle) içeride ibadet edilmiyordu; dışarda, avluda namaz kılınıyordu. Ama cami görevlisi namazdan sonra kapıyı açıp bizim içeriyi gezmemize izin verdi. İçerisi de camiden çok kiliseyi andırıyordu. Mihrap kısmı yüksekçe bir yer ve ayrı bir bölme gibi duruyor. Ayrıca üst katta minarelere açılan kısım da minareden ziyade -içinde çan yok ama- çan kulelerini andırıyor. Bu durumu; Hristiyan mimarlar tarafından yapıldığı için cami mimarisini bilmediklerine yorumluyoruz.

Porto Novo Grande Mosque
Artık Cotonou’ya dönme vaktimiz geliyor. Ertesi gün Togo’ya doğru yola çıkacağız ve yol üstünde belirlediğimiz yerleri gezeceğiz. Togo sınırını geçmeden Grand Popo adlı bir şehir ve oranın yakınlarında Animistlerin Yılan Tapınağını gezeceğiz.
Yılan Tapınağı
Ertesi günü erkenden otelden ayrılıp yola revan oluyoruz. Cotonou’dan çıkmadan bir yerde kahvaltı yapıyoruz. Beninde ikinci büyük uluslararası karayolundan, Nijerya sınırından başlayıp Togo sınırına kadar okyanus kenarı boyunca devam eden bu yoldan gidiyoruz. Yol boyunca birbirine çok yakın kasabalardan geçiyoruz, neredeyse hiç boşluk yok. Yol güzergâhımızdaki Animist Yılan Tapınağına uğruyoruz. Derme çatma eski birkaç binanın olduğu bir bahçenin içinde… Ücret de ödüyoruz girerken ama çok değil.
İçerideki görevli boynuna asılı yılanla yanımıza geliyor. Yılanı boynumuza almamızı söylüyor. Nijerli arkadaşımız Saidou bunu yapamayacağını söylüyor. Ben ve oğlum Yusuf Mert kabul ediyoruz ve yılanı boynumuza alıyoruz. Sonra Saidou dâhil bütün arkadaşlarımız yılanı boynuna asma cesaretini gösteriyor. İlginç bir tecrübe, soğuk ve ürpertici bir şey. Daha sonra yılanların yaşadığı binaya giriyoruz. Küçüklü büyüklü sayısız yılan var. Bahçede yarı kurumuş büyükçe bir ağaç var. Dibine yemek artığı ya da çöpe benzeyen bir şeyler dökülmüş. Doğrusu çok iç açıcı bir görüntü değil. Ben bizimkilere klasik esprimi yapıyorum. “Gençler dininizin kıymetini bilin.”
Togo’ya Giriş
Tekrar yola koyuluyoruz. Yol güzergâhımızdaki Grand Popo adlı şehri geçiyoruz. Gençler buraya gelmeden şehrin adı ile ilgili şakalar yapıyorlar. Şehrin içinden geçerken ismi dışında ilginç bir yere rastlamadığımızdan durmadan geçiyoruz. Ama yol üzerinde, deniz kenarında bir kumsala yakın bir yerde durup deniz kenarına iniyoruz. Okyanus ve sahil manzarası çok güzel. Sonra Togo’ya doğru yolumuza devam ediyoruz. Çok geçmeden sınıra varıyoruz. Vizelerimizi sınır kapısında alıyoruz. Burada da problem yaşamıyoruz. Vize ücreti de makul. Sınırı geçtikten sonra yine sim kartlarımızı değiştiriyoruz. Başkent Lome’ye kadar fazla bir yol yok. Ama sahil boyunca uzanan bu yol kenarında daha önce görmediğimiz kadar fabrikalar görüyoruz. Yine mobil uygulamadan Lome’deki birkaç oteli belirliyoruz. Birkaç tanesini gezdikten sonra, sahil kenarında Fransız bir kadının sahibi olduğu mütevazı ama güzel bir otele yerleşiyoruz. Üstelik kumsalı da olduğu için denize girme imkânımız da var.
Togo, Batı Afrika’nın küçük ve güzel bir ülkesi. Yaklaşık 8 milyon nüfusu var. Sınır komşuları Benin, Burkina Faso ve Gana… Başkent Lome, gelişmiş, modern bir şehir görünümünde. Ülke nüfusunun %29’u Hristiyan, %20’si Müslüman, %50’den fazlası ise yerel dinlere inanmaktadır.
Başkent Lome okyanus kıyısında modern ve büyük bir şehir. Büyükçe bir meydanı var, meydanda Kongre Sarayı mevcut. Yine meydanın çevresinde çok katlı modern plazalar göze çarpıyor. Şehirde gezilecek yerlerden biri de Lome Katedrali. Oldukça ihtişamlı bir yapı olan katedral, Alman sömürge yönetimi tarafında bir yıl kadar bir sürede yapılıp 1902 yılında açılmış. Kilisenin yanında bir Hristiyan Okulu da var. Ayrıca kilise yakınındaki Grande Marche (Büyük Çarşı) görülmesi gereken yerlerden birisi.

Lome Katedrali ve Grande Marche
Fetiş Pazarı
Lome’de bizi asıl şaşırtan ve biraz ürküten yer ise Akodessewa Fetiş Pazarı (Marche des Feticheurs)… Burası, “Vudu” inancına mensup kişilerce hem dinsel fetiş ve sembollerin satışı hem de ayin ve büyülerin yapılması amacıyla kurulmuş bir pazar. İçerisinde aklınıza gelebilecek her türlü hayvanı, sürüngen ve bilumum haşaratı kurutulmuş olarak görebilirsiniz. Ayrıca Vudu bebekleri ve çeşitli totemler de var. Gerçekten dehşet verici bir manzara ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Ben yine bizim gençlere malum esprimi yapıyorum. “Aman gençler dininizin kıymetini bilin!..”

Fetiş çarşısında bir tezgâh

Fetiş çarşısında kurutulmuş hayvanlar
Lome’de iki gün boyunca hem önemli yerleri gezip hem okyanus sahilindeki otelimizde denize girme fırsatımız oluyor. Ama buraya ayırdığımız vakit de doluyor ve Gana’ya doğru yola çıkma vaktimiz geliyor. Aslında Togo’nun iç kesimlerinde görülebilecek doğal alanların olduğunu biliyoruz fakat hem zaman darlığından hem de arabada buraları iyi tanıyan bir rehber için yerimizin olmaması nedeniyle ana yol güzergâhından sapmadan gezimize devam etmeye karar veriyoruz. Zaten yakın olduğu için birkaç saat sonra Gana sınırına varıyoruz ama buradan itibaren 8-10 saat sürecek çilemiz de başlıyor…
Beğenebileceğiniz Gönderiler


Çok Okunanlar
- Genel-
Öğretmenliğimin Üşüdüğü Günler
- Şahsiyet-
Vefatının 40 Yılında N.F. Kısakürek ve Son Mısraları
- Edebiyat-
Sürgün Çekirdek
- Düşünce-
Tuzu Eksik Aforizmalar
- Düşünce-
Procrustes’in Hayaleti: Anlamak mı Yargılamak mı?
- Tarih-
Feth-i Mübîn ve Fetih Rûhu
- Din ve Hayat-
Hz. Lût’un Fıtrat Çağrısı ve Kavminin Helak Sebebi
- Düşünce-
Bana Yüreğimi Tarif Et