1. Anasayfa
  2. Din ve Hayat

Fıkıh Yeni Üretim Yapamıyor, Çağa Bir Şey Söyleyemiyor (Mu)?

Fıkıh Yeni Üretim Yapamıyor, Çağa Bir Şey Söyleyemiyor (Mu)?
0

Fıkıh yeni üretim yapamıyor, çağa bir şey söyleyemiyor, bir türlü hukuk tarihinden hukuk üretimine geçilemiyor, hem alternatif hukuk iddiasında bulunuluyor hem de bunun için modern toplumu geleneksel toplumsal şartlara götürmeye çalışılıyor…

Fıkıh ve hayat söz konusu olduğunda, bu tür ifade ve iddialar adeta kaziye-i muhkeme gibi takdim ediliyor, hep tekrarlanıyor.

Burada en temel sorunlardan birini, fıkhın, siyasi tanımadan mahrum oluşunun intaç ettiği sorun alanlarının, boşlukların doldurulmasını sivil fıkıh üretiminden beklemek, bu mümkün olmayınca “fıkıh üretim yapamıyor, hayatla buluşturulamıyor” diye eleştiriye koyulup budamaya kalkışmak oluşturuyor.

Elbette her üretim diğer bir ifadeyle fıkıhla hayat ilişkisini kurma biçimi eleştiriye ve alternatif tekliflere açıktır. Bununla birlikte fıkhın, kendi sivil mecrasında içerik ve derinlik bakımından günbegün zenginleşerek devam eden üretimini yok saymak ya da hafife almak, her şeyden önce, mevcut toplumsal zeminde doktrin ve fetva düzeyinde faaliyet yürüten ilim ehline ve emeklerine haksızlık olur.

İşbu noktada netleştirilmesi gereken önemli bir husus, üretimden kastın ne olduğudur. Fıkıh ne yaptığında üretimde bulunmuş olur? Söz gelimi hep gündeme gelen özgürlükler, finansman, serbest piyasa, genetik-tıbbî uygulamalar, kadın hakları konularında fıkıh ne söylediğinde üretimde bulunmuş, çağa bir şey söylemiş olur? Aynı şekilde çağa bir şey söylemiş olmak için fıkhın, siyasetten, iktisattan, hukuktan, uluslararası ilişkilerden elini çekmesi, ibadetler ile helaller ve haramlar sahasına çekilmesi mi gerekir?! Bazı işlem ve uygulamalar için “haramdır, meşru/caiz değildir” demek, çağa bir şey söylememek ya da modern toplumu geleneksel şartlara götürmek midir?..

Fıkıh-hayat ilişkisini kurma noktasında, süregelen ve yeni baş gösteren bir dizi problemin olduğu açıktır. Bununla birlikte bireysel ve kurumsal düzeyde önemli aşamalar katedildiğini de teslim etmek gerekir. Bu noktada;

• Sübjektif zihniyet kodları ve tasavvurlar üzerinden genellemeci soyut bir retorik geliştirmek, itham edici ve karamsar tablolar oluşturmak, hakkaniyetli olmadığı gibi mevcut sorunların çözümüne katkı da sunmaz.

• Fıkhın, siyasal tanımadan yoksun olduğu gerçeğini her zaman göz önünde bulundurmak icap eder. Bu durum ister istemez vicdani sorumluluk duygusuna hitap eden fetvanın daha ön plana çık(arıl)masına sebep olmaktadır. Fetva ise, ehlince malum olduğu üzere âna ve somut hadiseye dair en uygun çözümü ifade eder. Bunu doktrin gibi değerlendirip, idealler üzerinden genel ve abartılı eleştiride bulunmak, karamsar tablolar oluşturmak, öncelikle felsefi temeli bakımından meşru değildir.

• İhmal edilmemesi gereken temel hususlardan birini de, ideal ile reel/imkan arasındaki ilişki ve gerilim oluşturur. Günümüz fukahası modern hayatın sorunları karşısında, ferdi yaşamdan toplumsal düzene, devlete ve uluslararası ilişkilere varıncaya kadar ideal İslamî hayatın fıkıh ölçülerini mi ortaya koymaktadırlar/koymalıdırlar yoksa verili hayat şartları dahilinde kırmızı çizgileri korumak kaydıyla uygulanabilirlik niteliğine sahip en uygun fıkıh çözümünü mü? Bu nokta üzerinde önemle durmak, tenkit ve teklifleri buna göre ifade etmek gerekir.

• “Mesele sistem meselesidir; sorunların üst bir bakış açısıyla ilkesel düzeyde ele alınması ve yapısal çözümler geliştirilmesi gerekir; hayat bir bütündür, oysa parçacı/palyatif çözümler, parçalanmış zihniyet ve hayat pratiğiyle sonuçlanmaktadır…” gibi eleştiriler, teorik olarak oldukça değerli ise de; akıp giden hayata tatbik kabiliyetini haiz müşahhas teklifler sunmaması, önerilen çözümleri de küçümseyip meşru görmemesi sebebiyle fıkhın, hayatın tamamen dışına atılması gerektiği düşüncesini/iddiasını beslemektedir.

Şu halde, hayatın tamamının üst değerler, ilkeler ve hükümler çerçevesinde şekillenmesini temine matuf idealler korunmalı, buna dönük çabalar yoğunlaştırılmalı fakat eşzamanlı olmak üzere mehmâ emken hayatın fıkıhla irtibatı mutlaka kurulmalıdır. Bunu temin etmeye matuf çaba, yaklaşım ve teklifleri, fıkıh günümüze bir şey söyleyemiyor, üretimde bulunulamıyor diye tenkit etmek, gerçekçi ve hakkaniyetli olmaz.

Ordu İmam Hatip Lisesi (1988) ve Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden (1993) mezun oldu. Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Anabilim Dalı'nda araştırma görevlisi olarak akademik hayata başladı (1993-1996), ardından mezun olduğu Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ne döndü (1997). Bir yıl süreyle (1999) Ürdün Üniversitesi'nde dil eğitimi aldı ve sahasıyla ilgili araştırmalarda bulundu. 2001'de doktor, 2005'te doçent, 2011'de profesör oldu. Halen Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. İslam Hukukunda Özel Mülkiyet ve Sınırlamaları, İslam’da Kolaylaştırma İlkesi-Azimet Ruhsat İlişkisi, İslam Hukukunda Ehliyet Teorisi, Dinî-Fıkhî Açıdan Komşuluk Hukuku, Günümüz Fıkıh Problemleri, İslam Hukuku El Kitabı, İslam Hukukuna Giriş gibi müstakil ve müşterek eserleri yanında, hakemli dergilerde yayımlanmış çok sayıda makalesi bulunmaktadır.

Yazarın Profili

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir