Bizimle İletişime Geçin

Edebiyat

Gece Rehberi

“En çok gece tutar kaydını, yastıklara sızan bir çift iç geçirmenin. Bir çeşme olsaydınız örneğin, zehirli sularınızı kim içebilirdi geceden özge. Çok şey istemeyin geceden; okuduğu kitapta ayraç olun en hafifinden. Hiçbir şey anlatmazsa bile nerede kaldığınızı hatırlatır size.”

EKLENDİ

:

On yedi yaşınızın akranıdır gece, karanlıktan korusun diye sığındığınız. Yıldırımlar düşer sesinize habersiz gidince. Telaştır yükünüz ya da taşını arayan yara. Vakitsiz budamışlardır dalını leylaklarınızın belki de. Teninizin mazgalından sızan en ince pınardır bir de. Gelecek diye bir umut belirince alfabede ‘G’ harfine yaslanırsınız. Ayva ağacının altında yetim bir kedi sizi soruyordur yine.

Gece işte; bilmem hangi mevsimden aşırılmıştır gözlerinin rengi. Lâkin turfanda matemlerden, erguvan bekleyişlerden çok elvan kokulu ülkelerin mavisinden almıştır rengini. Gece ki ırmağında bir kez yıkanmıştır masumiyetin. Oysa ırmakta yıkanan ten leke tutmaz ki. Bir de kuru bir hurma dalına tutunmuşsa unutulup gitmesi öyle kolay mı?

Gece gidince anlaşılır, yerçekiminin öz çekimden daha fiyakalı durduğu. Düşmesi bile güzeldir gecenin, görmesini bilene. Dalları kırlangıç açan ağaçlar anlatır size eylülün nemini emen ağustos gecelerini. Yalın bir dili vardır gecenin okunmayı bekleyen. Hepi topu dört harf iki hece, niye kazınır ki buzdan bir mermere?

Kırılır merdiven, taş yapının saçağından saçılırsınız çakıl tanesi gibi. Dokunduğunuz her çocuk üşür; tedirgin olur kaldırımlar, gece çekilince. Oysa ayva kokusudur çocukluğunuzdaki gece. Sözünüz olsun, büyüyünce iyi çocuklar olun. Gece gücenir, geç kaldık demeyin; çıkın günahları ömürden bakın ne kalıyor geriye.

Dizinizde sallayın geceyi, uykusu kaçar endişesiyle. Sancının en acılı yolcusudur gece. İnce ince incinmek değilse de inciden bir sızıdır gece. Elleri ellerinize değdikçe aklansın zifiri karanlığı vakitlerin, sevincinin sofrasında bağdaş kuramasanız da acısına ortak olun gecenin. Bilirsiniz, alışkanlık yapar yaşamak. Kahveden çok bir çift kahverengi gözün hatırını gözetmezseniz, sekizde sekiz kusurlusunuzdur her seferinde.

Bir bir dikişleri sökülür geceye tutunamayan bütün sözcüklerin. İlk taşı atan geceyi en az kirleteniniz olsun. Geceyi göze almak; çarmıhta yalnızlıktan sıkılmamayı, kuyuda unutulmayı arzulamaktır. Çünkü gece ölü şiirler taşır siyah mürekkebinin ucunda. ‘Aklın kış haline aşk’ dese de lügatler, gece yargısız infazdır giderken.

En çok gece tutar kaydını, yastıklara sızan bir çift iç geçirmenin. Bir çeşme olsaydınız örneğin, zehirli sularınızı kim içebilirdi geceden özge. Çok şey istemeyin geceden; okuduğu kitapta ayraç olun en hafifinden. Hiçbir şey anlatmazsa bile nerede kaldığınızı hatırlatır size.

Serçeler konar omuzunuza geceyi yüklendikçe. Gözünüze gece kaçar sitem kırıklarını süpürdükçe. Herveleyle geçer üzerinizden gece, kanat seslerine tanık olursunuz. Özgürlüğe açılan kapıdır gece. Gözü seğirdikçe gecenin yıldızlı saçlarını salar omuz başlarından. Görebilene geceleyin öyle çok mavidir ki gözleri gökyüzünün.

Hangi, geceden geçerseniz geçin, acılara basmadan geçemezsiniz. Susar gece, sırf siz sesinizi duyasınız diye. Mahcup perçeminin aralıklarından göç yolları açılır ateşin künhüne. Sonra geceden tek bir şey kalır geriye; vakitsiz açan bir şakayık saklı kalır sesinizde.

Endamının hatırına ihmal edilmiş redifli yaralarına tutunun gecenin. Çünkü en çok sarı yaprakları sever toprak. Yanlış zamanda açan bir çiçeğin kapanmaz yara izleri. Duvarından hoşlanır fotoğraflar yıpranma payı kadar da olsa. Kanadı kırık bir kuştur gece. Yıkılışı dirilişine denk düşmeyen hangi gecedir ki? Sapana tutunan taşın da yaşama hakkı vardır.

Bazen yağmurda ıslanan küçük bir çocuktur gece. Bir çiy tanesi düşmüştür dalgınlığının üstüne. An gelir canı da incinir gecenin. Musalla taşına konan bir gül, ölümü ne kadar hafifletebilir? Gece ki her satır başında onay bekleyen kalbinizi hatırlatır size; sol yanınızda ikamet eden hâfız, temize çekiyor gün boyu yazdıklarını diye.

Tutulmayan sözlerin mazeretidir gece, kırgınlığın kefareti. Bazen yağmur yutar geceyi, sır tutan pervazlar gibi. Bazı geceler vahiy gibi iner göğsünüzün en mutena yerine. Çölden göçen söz, gecenin süzgecinden geçmeden çare olmaz ki içinize. Kısaca susmalar toplamıdır gece.

Münzevi aynalarda yüzümüze kim vurabilirdi ikiyüzlülüğümüzü gece olmasaydı? Nasıl dururdu dünya, haritada durduğu gibi? İnsanın kıt olduğu çarşılarda, ütüsü bozulmuş köle pazarlarında satın alınmaya değer bulunmayan ruhumuzu hangi dağın yılkısına katabilirdik ki?

 

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar