1. Anasayfa
  2. Gezi Yazısı

Hicaz İzlenimleri: Hacca Zihinsel Hazırlık -I-

Hicaz İzlenimleri:  Hacca Zihinsel Hazırlık -I-
0

İbadetlerin insanı değiştiren dönüştüren güçlü yönleri vardır. Gerçi namaz ve orucu sanki biraz örselemişiz, bu değişim ve dönüşümü geciktirecek ya da tam anlamıyla gerçekleştirmeyecek birtakım hususlar arz edecek boyutlara taşımışız galiba. Ancak haccın insanı değiştiren, dönüştüren özelliği devam etmekte, hacda insana güçlü mesajlar verilmekte, âdeta şöyle denilmektedir:

“İhramını/kefenini giyin, ölüme/mahşere prova yap, başı açık, yalın ayak yürü, sahip olduğun her şey geçicidir. Onların hepsini bırakabilmelisin zaten bırakacaksın ya da onlar seni terk edecek, onlara bu kadar yapışmanın bir anlamı yok, kendini bu kadar heder etme. “Lebbeyk” de ve Allah’ın emrine yürü. Sahip olduğun her şey, eşin ve çocukların, malın mülkün de emanet. Emir geldiğinde, emr-i Hak vaki olduğunda onları da bırakacaksın. Aile bireylerin de sen de bunu anla ve buna hazır ol.”

Tıpkı İbrahim gibi. İbrahim tam bir teslimiyet sergiledi ve Allah’ın emriyle eşini ve kundaktaki bebeğini tereddüt etmeden hiçbir yaşam izi olmayan, kuş uçmayan, kervan geçmeyen çölün ortasına bırakıp gitti. O Allah’ın emrine uydu, bırakılan Hacer de bunu metanetle karşıladı ve “Madem ki Allah emretti, o halde bırak git” dedi. Hacer kocasızlığa, İsmail babasızlığa talim yaptı. İbrahim ise onların yokluğuna alıştırıldı. Zira hiçbir şeye Allah’tan daha fazla değer vermemek gerekiyordu. Hacer, hayat mücadelesini tek başına yürüttü, İsmail’i büyüttü, İsmail babaya en muhtaç olduğu dönemleri onsuz geçirdi, tıpkı Peygamberimiz Muhammed as’ın yetim doğması ve yetim büyümesi gibi. Âmine Hatun da Hacer anamız gibi tek başına hayat mücadelesi verdi, evlat büyüttü, Peygamberimiz de atası İsmail gibi babasız büyüdü.

Hac, beklemeyi, sabrı, sabrederek ve gayret ederek amaca ulaşmayı öğretir. “Günlük hayatta, evinde, yurdunda çektiğin sıkıntılar sana zor mu geliyor, seni hayattan mı bezdiriyor? Al sana sıkıntı! Burada bu sıkıntıları çek, evine yurduna döndüğünde karşılaştığın sorunları metanetle karşıla ve aş, aşmak için çaba sarf et, sızlanma, dertlenme, gayret et.”

Âdem, aslî vatanından kovuldu, Havva’yı kaybetti, yıllarca bekledi, sonuçta Arafat’ta kavuştular. Arafat’ta insana önce vakfe/durmak sonra yürümek öğretilir. Durmayı bilmeyen yürümeye kalkmamalıdır. Yürümeye başladığında önüne engeller çıkacak ve sen onları bir bir aşacaksın. İbrahim adağını yerine getirmek için yürümeye başladığında İblis te harekete geçti, onu alıkoymak için elinden geleni yaptı. İsmail’le birlikte yürüyen İbrahim, İblis’in bütün engellemelerine rağmen onu aşarak yoluna devam etti. Bu esnada İbrahim’in gösterdiği tepki, İblis’in görme yetisini kaybetmesine yol açtı. İblis zaten kördü, zira Âdem’e göstermesi gereken saygıyı gösteremedi ve bunun nelere yol açacağını göremedi. İblis, Allah’a itaatten kaçındı, Âdem’e saygı göstermedi ve şeytanlaştı.

Hac ibadeti burada da şu mesajı verir: “Ey insanoğlu eğer sen de Allah’a itaat etmez isen senin sonun da İblis gibi olur. O halde dinle ve itaat et. Âdem-İblis kıssasından ibret al. Nitekim İblis isyan etti fakat hatasını fark edip tövbe etmediği için cezalandırıldı. Âdem de bir hata yaptı fakat o hatasını fark etti tövbe etti. Allah onu affederek peygamberlikle görevlendirdi. Âdemoğlu’na düşen; hata yaptığında bu hatayı fark ederek Âdem gibi “adam gibi” davranmalı, İblis gibi değil.

Arafat’ta Âdem ve Havva gibi durmak, Mina’da İbrahim-İsmail gibi yürümek, sa’yda Hacer gibi koşmak, Kâbe’de Hazret-i Peygamber gibi metanetli olmak, Sevr’de Peygamberimiz ve Ebubekir gibi korkmadan Allah’a dayanmak, Hira’da sabırla tefekkür etmek gerekir.

Arafat’ta Âdem’sin-Havva’sın. Sa’y’da Hacer, Kâbe’de İbrahim-İsmail’sin. Mina’da şeytana direnen İbrahim, tavafta güneşin etrafında dönen gezegensin-dünyasın. Mataf’ta, Arafat’ta mahşerde dirilen ölüsün. Bunları hissedebilmek için kimliğinden, benliğinden makam-mevkiinden, kılık kıyafetinden soyutlanman ve arınman gerekir. Zira insan bu kutsal beldede doğduğu günkü gibi her şeyden soyutlanarak ve arınarak ibadetini tamamlayıp yurduna yuvasına döndüğünde anasından doğduğu gibi olur. Tavafta biteviye dönen, aynı hareketi aynı yönde tekrarlayan insan, günlük hayatında da her gün aynı şeyleri yapar. Günlük hayattaki rutinler; abdest, namaz, Cuma, oruç; bilinçli yapılırsa sıkıcı olmaktan çıkar ve bir anlam kazanır. Bütün ibadetlerde önce rutini yakalamak, ardından o rutini aşmak gerekir. Yoksa bilinçsiz ve içi boş tekrarlar, hayatı anlamsız hâle gelir. Tavaf da rutin, sa’y da. Dönüş Allah içindir, Allah’a dön. Dönüşün anlam kazanması için devamlı ve soyutlanmış olarak dön. Tavafta daima ileri doğru bir dönüş var, metafta geriye dönemezsin hayatta da geri dönme, özellikle hatalarına yanlışlarına asla geri dönme.

Devam edecek…

1964’de Erzincan’da doğdu. 1982’de Erzincan İHL’inden, 1987 yılında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun oldu. 1987-2010 yılları arasında MEB’a bağlı okullarda öğretmenlik yaptı. 1998’de Marmara Üniversitesi’nde yüksek lisansını, 2004’te de Ankara Üniversitesi’nde doktorasını tamamladı. 2009 yılında M.E. B. Talim-Terbiye Kurulu Başkanlığı Ders Kitapları Yazma ve İnceleme komisyonlarında bir yıl görev yaptı. 2010 yılında MEB tarafından görevlendirildiği KKTC başkenti Lefkoşa’da yine bir yıl öğretmen olarak çalıştı. 2011 yılında Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne geçiş yaparak 2014’te doçent, 2019’da Profesör oldu. Daha çok Endülüs’e yoğunlaşan Parlak’ın yayımlanmış, kitap, makale, kitap bölümleri ve tebliğleri bulunmaktadır.

Yazarın Profili

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir