Bizimle İletişime Geçin

Şahsiyet

Mustafa Asım Köksal: Bir İslam Âlimi

1955 yılında yıllık iznini geçirdiği memleketi Develi’de Halk Partisi eski milletvekillerinden biriyle İtalyan müsteşrik Leone Caetani’nin İslam Tarihi üzerine bir tartışma yaparlar. İslam’a karşı büyük bir saldırı niteliği taşıyan kitaba muhabbet beslediği anlaşılan eski mebusa, 4 saati aşan  konuşması Köksal’da bu rezil kitaba karşı bir reddiye yazma isteği ve ihtiyacının uyandığı bir an olmuştur. Hemen kolları sıvar, büyük bir araştırma ve kaynak toplama evresinden sonra Reddiye’yi yazar. Reddiye’den sonra Peygamberimizin Hayatını ana kaynaklarına inerek yazmanın şart olduğuna kanaat getirir. Ancak bu, kurumdaki mesai ile birlikte yapılacak bir iş değildir. İşte yukarıdaki satırlarda bahsedilen emekliye ayrılışın sebebi budur.

EKLENDİ

:

Ankara Keçiören’de, İncirli Mahallesi’nden Tepebaşı’na inen caddenin adı Mustafa Asım Köksal Caddesidir. Onu dik kesen Sanatoryum Caddesi’nden bindiğiniz otobüsler sizi 20 dakika sonra Bağlum Mezarlığı’na götürecektir. Bağlum Mezarlığı’nda dolaşırsanız bazı aşina isimler göreceksiniz; Abdülhakim Arvasi, Ramazan Dikmen, Abdürrahim Karakoç… Bir de baba-kızın mezarı. Mustafa Asım Köksal ve kızı Hatice Güney’in…

İslam tarihi müellifi, âlim Mustafa Asım Köksal kızını kaybettiğinde 77 yaşındaydı. Torunu Asım Cüneyd Köksal’ın ifadesiyle bir yandan gözyaşı dökerken bir yandan da sağlığında evlat acısı gören Peygamberimize bu bakımdan benzediği için Allah’a şükrediyordu. Kızının mezar taşında yazan şu dizeler de ona aittir:

Gel bir Fatiha oku/Bulunmaz bunun toku/Değer bir gün herkese/Ecelin şaşmaz oku

Bor yolunda bir gece/Şehid düştü Hatice/Umarız Hak Cennetle/Müjdeler diriltince

Evlat acısında bile Peygambere benzemekle şükreden Köksal, 85 yıllık hayatının önemli bir bölümünü Peygamberimizi anlamaya ve anlatmaya adadı. 1913 yılında Kayseri’nin Develi ilçesinde başlayan hayat macerası 1998 yılında Ankara’da son bulduğunda ardında aşılması zor, hacimli eserler bıraktı. Daktiloda kendi elleriyle yazdığı hal tercemesinde “İlköğrenimi Develi Numune Mektebinde gördüm, maalesef hafızlığım yoktur” derken resmi olarak okullarda orta ve yüksek tahsil görmemesi ve uğraşmasına rağmen okullara kayıt yaptıramamasının kendisine ilim yolunda farklı kapılar açtığına işaret etmektedir.

Develi Müftüsü İzzettin Efendi’den bazı ilimleri tahsil ettikten sonra Kayseri’den ayrılarak Ankara’ya gelir. Burada Mısır’a gitmenin yollarını arar, ama ona da muvaffak olamaz. Allah’ın onu istihdam edeceği yer farklıdır, bu önceden kararlaştırılmıştır. Ankara’da 12 yıl boyunca İskilipli İbrahim Edhem Efendi’nin derslerine devam ederek icazet alır. Böylesi benim için daha iyi ve hayırlı oldu demektedir.

Mustafa Asım Köksal Camii Ankara/Keçiören

1933 yılında yirmi yaşındayken Diyanet İşleri Başkanlığı’nın açtığı imtihanda başarılı olarak memuriyete intisap eder. 1964 yılına kadar 33 sene hizmet edecektir. Kanuni emekliliğine daha süre olmasına rağmen, Peygamber Efendimizin hayatına daha fazla yoğunlaşmak, mesaisini bu alana hasretmek adına emekliliğini talep eder. Sevilen bir memur olduğundan talep dilekçesi bir süre sümen altı edilse de, kararı kat’idir.

Memuriyet hayatında dairede vazifesinin dışındaki işlere de koşturmaktan geri durmayan, bir koltukta yedi sekiz karpuz taşıyan Köksal hep takdir görmüş, ancak zaman zaman yapılan haksızlıklar karşısında da metanetli ama izzetli bir duruş sergileyerek bir müslümanın iş yaşamında nasıl davranacağına dair bizlere örnekler sunmuştur. İlk görevi evrak kitabeti memurluğundan itibaren, Sicil Şefliği, Yazıişleri Müdürlüğü, Yayın Müdürlüğü, Hayrat Hademesi İşleri Müdürlüğü, Zatişleri Müdür Vekilliği, Müşavere ve Dini Eserleri İnceleme Kurulu Aza Başmuavinliği görevlerinde bulunduktan sonra Siyer çalışmalarına yoğunlaşmak üzere emekliye ayrılır.

1955 yılında yıllık iznini geçirdiği memleketi Develi’de Halk Partisi eski milletvekillerinden biriyle İtalyan müsteşrik Leone Caetani’nin İslam Tarihi üzerine bir tartışma yaparlar. İslam’a karşı büyük bir saldırı niteliği taşıyan kitaba muhabbet beslediği anlaşılan eski mebusa, 4 saati aşan  konuşması Köksal’da bu rezil kitaba karşı bir reddiye yazma isteği ve ihtiyacının uyandığı bir an olmuştur. Hemen kolları sıvar, büyük bir araştırma ve kaynak toplama evresinden sonra Reddiye’yi yazar. Reddiye’den sonra Peygamberimizin Hayatını ana kaynaklarına inerek yazmanın şart olduğuna kanaat getirir. Ancak bu, kurumdaki mesai ile birlikte yapılacak bir iş değildir. İşte yukarıdaki satırlarda bahsedilen emekliye ayrılışın sebebi budur.

Başlangıçta Mekke ve Medine için birer cilt olmak üzere iki ciltlik bir düşüncesi vardır. Ayrıntılarını sonra yazarım diye düşünmüştür; ama Medine Dönemini yazarken derinleşmek, tafsilatlı bir şekilde ele almak gerektiğini görür ve bu dönemi 11 cilt boyunca yazar. Ardından dönüp Mekke Dönemini hacimli bir şekilde yazar ve 1986 senesinde büyük çalışmasını tamamlamış olur. Bu uzun, yoğun, zaman zaman hasta düşüren bir çalışma devresidir. Sabah namazından akşam namazına, hatta yatsı namazına kadar durup dinlenmeksizin, her gün, hatta bayramlarda bile çalışır. Zorunlu ihtiyaç halleri dışında dışarı bile çıkmadan  sürekli yazar. Bir ayrıntı üzerinde iki ay çalıştığı olmuştur.

1982 yılında Türkiye Yazarlar Birliği’nden bir yazı eline geçer. Yazıda Pakistan Hükümeti’nin Siret konusunda dünyadaki çeşitli ülkelerde yayımlanmış kitaplar için bir yarışma düzenlediği bildirilmekte, “Uygun gördüğünüz takdirde İslam Tarihi adlı eserinizi yarışma için aday göstereceğiz” denmektedir. Asım Köksal, böyle bir yarışmayı o zamana kadar duymuş, ya da kitabını bu tür dünyevi gerekçelerle yazmış değildir. Ancak yarışmanın maddi ödülünden çok, manevi getirisini düşünerek, kitabın İslam dünyasında okunarak Allah ve Peygamber sevgisini artıracağını umarak yarışmaya katılmaya olumlu yanıt verir. Eser gönderildikten sonra bir sene kadar ses çıkmaz, zaten Köksal da arayıp sormamış, soruşturmamıştır. Nihayet bir gün eserinin birincilik kazandığı haberi geldiğince çok şaşırmayacaktır. Bu kadar emeğin sonucunun bu olacağını az çok tahmin etmektedir. Ödülünü Pakistan’a giderek, bizzat Devlet Başkanı Ziya-ül Hak’tan alır. 4600 sayfa ve 12 ciltten oluşan Hz. Muhammed ve İslamiyet adlı eseri ile kendisine bir takdirname ve 5000 dolarlık bir ödül tevdi edilmiştir. Ödül tevdii esnasında Ziya-ül Hak, Köksal’ı kucaklar, o da alnından öperek muhatabına mukabele eder.

Bu en verimli yıllarıdır belki de… Yetmiş yaşına gelmesine rağmen daha on yıldan fazla bu çalışmalarını sürdürecektir. 1990 yılında, yazının başında ifade edilen elim kaza sonucu, kızını kaybeder. Artık yolun sonuna yaklaşmakta, ama gene de Peygamber sevgisiyle ve Allah rızasını gözeterek çalışmalarına devam etmeye gayret etmektedir. 1995 yılında Yazarlar Birliği’nce Yılın Kültür Adamı seçilir.

Dünyanın renkleri solmaya, hayatın tadı kaçmaya başlamıştır. Hastalıklar da iyice sökün eder artık. Şunları yazar defterine:

Sekseni aştı yaşım/Tükendi yazım kışım/Şu dünya ile hala/Ne diye bitmez işim!

1936 yılında kızı Hilal’i, 1937’de eşi Hürmüz Hanımı kaybeden Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı merhum da son zamanlarında

“Artık ne mavilik, ne pembe bahar,

Ne mehtap, ne sahil, ne sandal, hep kar,

Söyleyin benimle uçan ey kuşlar,

O yazlık dünyadan bu kış nereye?!”

mısralarını yazmıştı. Aynı duyarlılık, aynı acılar, aynı özlem duygusu…

Belki şu bilgiyi de vermek gerekir: Asım Köksal da 1935 yılında evlendiği ilk eşini 1951 yılında kaybetmiş, ardından yeni bir evlilik daha yapmıştı. İki evliliğinden üçü erkek, dördü kız olmak üzere yedi çocuğu dünyaya geldi.

İslam âlimi ve Peygamber aşığı Mustafa Asım Köksal 20 Kasım 1998 tarihinde, Cuma namazına giderken, cadde üzerinde beyin kanaması geçirmiş, hastalığının dokuzuncu günü, 28 Kasım 1998 Cumartesi günü saat 14 sularında Cenab-ı Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. 29 Kasım 1998 Pazar günü Hacı Bayram Camii’nde öğle namazını müteakip kalabalık bir cemaatle kılınan namazın ardından Bağlum’da aile kabristanına defnedilmiştir.

Allah rahmet eylesin.

Çok Okunanlar