1. Anasayfa
  2. Dünyanın Renkleri

Nepal’de Yetimler Arasında

Nepal’de  Yetimler Arasında

 

Yazar: İbrahim Özgül

Genellikle günler, aylar öncesinden seyahat planı yapmayı sevmem. İşi doğal akışına bırakır, dost ve arkadaşlardan gelen teklifleri vaktim ve imkânlarım müsaitse fazla düşünmeden kabul eder ve hemen yol hazırlıklarına başlarım. Nepal seferi de böyle oldu.

İnsani Yardım Vakfı (İHH) her yıl Şubat ve Nisan aylarında yetim dayanışma günleri düzenliyor. Farklı ülkelerdeki yetim ve öksüz çocukları sevindirmek, yetimhanelerin ihtiyaçlarını tespit ve gerekli yardımı temin amacıyla ziyaretler organize ediyor. İHH’dan bir görevli telefonla arayarak “Yetim dayanışma günleri nedeniyle Nepal’e gidecek olan heyete sizi de dâhil etmek istiyoruz, müsait misiniz?” diye teklifte bulununca memnuniyetle kabul ettim. Seyahat hazırlıklarına başladım. Bir taraftan da Nepal hakkında internetten ve ansiklopedilerden bilgi edinmeye çalıştım.

Nepal, Hindistan’la Çin arasında yer alan, federal cumhuriyetle yönetilen 147.181 km² yüz ölçümü ve 27 milyon nüfusuyla küçük bir ülke. Başkenti Katmandu. Ülke ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanıyor. Son yıllarda turizmden de ciddi pay almaya başlamışlar. Halkın %85’e yakını Hindu, %10 civarında Budist ve % 4.4 civarında da Müslüman yaşamaktadır. İslam, ilk defa (1296-1316) yılları arasında hüküm süren Delhi Sultanlığı döneminde girmiş, 15. yy sonlarında Keşmir’den gelen Müslüman tüccarlar vasıtayla da kökleşip yerleşmiş.

25 Mart 2015 Çarşamba günü erkenden Yeşilköy havalimanına geldik. 08.30’da kalkacak uçağımızın 11.30’a tehir edildiğini öğrendik. 8 kişilik yol arkadaşlarımızla tanıştık. Hepsi de pırıl pırıl gençlerden oluşuyordu, kısa zamanda birbirimize ısındık ve kaynaştık. 11.30’da uçağımız havalandı. Uçaktaki yolcuların pek çoğu hırpânî kıyafetli ve hippi kılıklı kimselerdi. Sonradan öğrendik ki 1962-1973 yılları arasında Nepal’de, özellikle de başkent Katmandu’da esrarın satış ve kullanımı serbestmiş. Katmandu, 1960’larda ortaya çıkan hippi akımına kapılan gençlerin merkezi olmuş. Ucuz uyuşturucuya ulaşmak için Nepal’i seçmişler. 1973’ten sonra uyuşturucu yasaklanmışsa da o zihniyet ve tavır devam edip gitmiş.

Uçağımız bulutların üstünde seyrederken tepesi sivri bir yükseltinin bulutların üzerinde göründüğünü fark ettik. Dünyanın en yüksek dağı Everest Tepesi’ni görmüş ve Nepal’e gelmiştik artık. 6 buçuk saat süren yolculuktan sonra Katmandu’ya sağ salim indik. Vakit öğleye yaklaşıyordu. Türk Hava Yolları müdürü Celal Bey bizi büyük bir sevgi ve coşkuyla karşıladı. Pasaport geçişleri dâhil her konuda yardımcı oldu.

Havaalanı çıkışında İHH’nın partner kuruluşu İslami Sang Nepal’in görevlileri bizi bekliyordu. Minübüse binip otele doğru hareket ettik. Trafik yoğundu, adım adım ilerliyorduk. Ağır ve kesif bir koku insanı bunaltıyordu. Bunun sebebini sorduğumuzda Hindu tapınaklarında yakılan cesetlerin kokusudur dediler.  Üzerinden dumanlar yükselen tapınağı gösterdiler. Şehre tozlu ve puslu bir hava hakimdi. Mart ayı nispeten ılık olurmuş, yaz aylarında bir de aşırı sıcaklık eklenince şehirde yaşamak çekilmez bir hale gelirmiş.

Araçlar sık sık korna çalıyor, trafik korna sesleriyle ilerliyordu. Çünkü trafik lambaları da yaya kaldırımları da bulunmuyor. Caddelerde bisiklet ve motosiklet bir hayli fazla. Bisikletlerin üzeri erzak çuvalları, keçi, koyun ve çocuklarla lebâleb. Bu kadar yükü nasıl sorunsuz bir şekilde taşıyorlar diye şaşkınlık içindeyiz. Toplu ulaşım üç tekerlekli motorlarla yapılıyor. Onlara da haddinden fazla insan bindirilmiş vaziyette.

Maymunlar ortalıkta cirit atıyor, inekler salına salına geziyor. Yolun ortasına uzanmış bir inek keyifli keyifli geviş getiriyor. Ne de olsa kutsal ve mübarek hayvan! Arabalar ona dokunmadan yoluna gitmeye çalışıyor. Nepal’de bir ineği öldüren 20 yıl hapse mahkûm oluyormuş.

Düzensiz bir yapılaşma olduğu hemen göze çarpıyor, binalar eski ve bakımsız. Evler üst üste ve sırt sırta adeta. Nihayet kalacağımız otele gelebildik. Annapurna, güzel bir otel.  İkişer ikişer odalara yerleştik.

Biraz istirahat edip öğle namazlarımızı kıldıktan sonra Nepal İslâm Teşkilâtı’nın genel merkezine gittik. Eğitim, sağlık, dinî hizmetler, camiler, fakir ve yardıma muhtaç Müslümanlarla ilgilenmek gibi farklı alanlarda faaliyet gösteren geniş kapsamlı bir teşkilat. Teşkilatın başında Hasan isminde genç ve dinamik bir Hoca Efendi bulunuyor. Kendisi ve arkadaşları ile tanıştık. Gelişimiz şerefine bir adak kurbanı (keçi) kesildi ve birlikte yemeklerimizi yedik.

Yemekten sonra kadın koruma evini ziyaret etmeyi planlamıştık. Fakat sağanak halinde başlayan yağmur doluya çevirdi ve bir türlü dinmek bilmedi. Biz birkaç arkadaşla otelimize döndük. Arkadaşlardan bir kısmı yürüme mesafesindeki kadın koruma evine taksi ile gitmek zorunda kaldı. Otele döndüklerinde oldukça maceralı bir ziyaret olduğunu, adeta selle boğuşarak oraya vardıklarını anlattılar.

Kadın koruma evleri ve işlevi nedir? 2015 yılında çıkan modern Nepal Devleti Anayasasında İslam resmen kabul edilip, Müslümanların Hindularla eşit haklara sahip olduğu ilan edilmiş olsa da Nepal’de bir kadın Müslüman olduğunda hemen sokağa atılıyor ve kendisiyle her türlü ilişki kesiliyormuş. Hatta küçük çocukları da Müslüman kabul edilip onunla birlikte yalnızlığa mahkûm ediliyormuş. İşte Nepal İslam Teşkilatı bu Müslüman kadınlara sahip çıkmak için kadın koruma evlerini açmış. Buralarda kadın ve çocukların barınma, yeme içme, bakımı gibi her türlü ihtiyaçlarını karşılıyor, meslekî ve dinî eğitim veriyorlarmış.

Müslüman erkekler de benzer sıkıntıları yaşıyor, ailesi tarafından reddedilip, mahallesinden tecrit ediliyor ve işlerine de son veriliyormuş. Ciddi bir mahalle baskısı ve şiddeti var anlayacağınız. Nepal’de her yıl 200’den fazla kişinin Müslüman olduğu söyleniyor. Ülkede yaklaşık olarak bir milyon civarında Müslüman yaşıyor. Katmandu’da Budistler daha fazla ve yaygın gibi bir izlenime kapılıyorsunuz. Çünkü her köşe bucakta irili ufaklı Buda figürleri ve heykelleri mevcut. Belki de Budistler azınlık psikolojisiyle daha organize çalışıyorlar. Budha’nın Nepal doğumlu olması da ayrı bir etken olmalı.

THY yetkilisi Celal Bey bir buçuk yıldır Nepal’de görev yapıyormuş. İHH ile de gönül bağı olan birisi. Bize çok samimi bir ilgi gösterdi, kısa zamanda kaynaştık. Nepal’de görüştüğü pek kimse olmadığını, ailesiyle beraber günlerini geçirmeye çalıştığını söyledi. Bizi bulmuşken bırakmak istemedi. Bir akşam yemeği ikramında bulundu. Yemekten sonra da kahve içmeyi teklif etti. İşyerleri ve dükkânlar erkenden kapandığı için yer bulmakta zorlandık. Neyse ki kapanmak üzere olan bir dükkân sahibi ricamızı kırmadı, oturduk kahveler eşliğinde epey muhabbet ettik. Ülke ve şehir hakkında kendisinden bilgiler aldık. Başkentte bile her gün üç dört saat elektrik kesintisi oluyormuş. İş yerlerinin erkenden kapanmasının sebebi de bundanmış.

Müslümanlar genellikle çocuklarını kurdukları medreselerde eğitmekteymiş. Hocaların çoğu da Hindistan medreselerinde eğitim görüyormuş. Çoğunluğu Sünni ve Hanefi olan Nepal Müslümanları yoğun olarak Terai bölgesinde yaşamaktaymış. 1980’lerden itibaren İslâmiyet hızla artmaya başlamış, 300’e  yakın yeni cami inşa edilmiş.

Cuma günü sabah 7.30 gibi Biratnagar şehrine gitmek üzere otelden ayrıldık. Biratnagar’da iki cami açılışına katılacağız. Biri Said-i Nursi Medresetü’z-zehra Camii, diğeri de Necmettin Erbakan Camii. İki cami de Türkiye’deki hayırseverler tarafından yaptırılmış. Karayolu ile gitmek yorucu ve zahmetli olacağı için havayolunu tercih ettik.

Havaalanında bizim bayram tatillerinde otogarlarda yaşanan karmaşaya benzer bir manzara ile karşılaştık. Orada da yolcuların çoğunun hippiler olduğunu gördük. Yerlere bağdaş kurup, halka şeklinde oturmuş, içlerinden biri gitar çalıyor, diğerleri de koro halinde şarkıya eşlik ediyordu. Uçağımız rötar yaptı. Saat 10.00 gibi hareket edebildik.

Uçak, 35 kişilik Rus yapımı dolmuş tipi küçük uçaklardan. Hostesler yolculara kağıtlı şeker ikram etti ve her birimize pamuk verdiler. Pamuğa bir anlam veremedik, şaşkınlıkla birbirimize bakınıp durduk. Diğer yolcuların kulaklarına pamuk tıkadığını görünce mesele anlaşıldı. Ses ve gürültüyü kesmek için kulağa tampon maksadıyla veriliyormuş.

Kırk beş dakika sonra Biratnagar’a indik. Bir minibüsle Said-i Nursi Medresetü’z-Zehra Camiine doğru hareket ettik. Havaalanına 45 kilometre uzaklıkta imiş. Trafik yine keşmekeşti. Korna sesinden durulmuyordu. Yol üzerinde inek, keçi, tavuk, ördek, domuz, maymun ne ararsan hepsi vardı. Hindu, Budist ve Müslüman köylerinin içinden geçerek yolumuza devam ettik.

Her bir köy mabetlerinden fark ediliyor. Müslüman köyleri temizliği, tertip ve düzeniyle dikkat çekiyor. Bir saat gecikerek de olsa camiye ulaştık. Caminin içi dışı hınca hınç Müslümanlarla doluydu. Cuma hutbesini Hasan Hoca irad etti. Namazı kıldıktan sonra rehberimiz Reşat Başar Bey İslâm kardeşliği üzerine İngilizce bir konuşma yaptı. Sonra da dualar edilerek Camii’nin açılışı gerçekleşti.
Cami yapı olarak ilginçti. Caminin sadece ön cephe ve yan duvarları vardı fakat caminin girişinde duvar yoktu, tavanı da oldukça yüksek inşa edilmişti. Açılıştan sonra misafirlere yemek ikram edildi.

Yemekten sonra fakir ailelerin ve yetim çocukların ihtiyaçlarını tespit ve yardımda bulunmak amacıyla ziyaretlere başladık. Karşılaştığımız manzara içler acısıydı. Evler bambudan yapılmış, dışı çamurla sıvanmış birer kulübeden ibaretti. İki göz odadan ibaret evlerin zemini çamurla sıvanmıştı, kilim veya yaygı bulunmuyordu. Doğru dürüst kap kacakları da yok. Mutfak, banyo ve tuvalet diye bir şey yok. İnsanlar tuvaletlerini bambu ağaçlarının arasında yapıyorlarmış. Kadınlar gündüz belki bir gören olur endişesiyle karanlığı beklemek zorunda kalıyorlarmış. “Karanlıktan da korkuyoruz” diyorlar. Acil olarak tuvalet ve banyo ihtiyaçları olduğunu gördük.

Ayaklar çıplak, küçük çocukların bazılarının üstünde elbise namına bir şey yok. Çırılçıplak vaziyette ortalıkta dolaşıyorlar. Tişört, pantolon, iç çamaşırı ve ayakkabı gibi yanımızda getirdiğimiz eşyaları onlara verdik. Buna rağmen evlerin içi de avluları da tertemiz, ortalıkta çer çöp görünmüyor. İhtiyaç tespiti yapıp, para yardımında bulunduğumuzda Reşat Bey elindeki matbu olarak hazırlanmış dosyaya bağış yapanın imzasını, yardım alanın imza veya parmak izini ve yapılan yardımın miktarını kayda geçiriyor, bizlere dönüp “Bu ailenin şu ihtiyaçları varmış, ne kadar yardım edebilirsiniz?” diye soruyordu. Söz konusu ihtiyaçların ne kadar para ile giderilebileceğini söylüyor, biz de kendisine o miktarda para takdim ediyorduk. Biz bir ara “Reşat kardeşim her aile için bize tek tek sorma. Biz paraları topluca sana verelim sen de ailenin ihtiyacına göre onlara ver” deyince “Yok hocam paralar sizde dursun. İhtiyaç oldukça verirsiniz.” dedi. Bu tavrı da çok hoşumuza gitti ve güvenimiz daha da arttı. Akşama doğru Biratnagar’a döndük. Kalacağımız otele yerleştik. Otelin yakınlarından müzik sesleri geliyordu. Kesintisiz sabaha kadar sürdü. “Herhalde düğün var” diye düşündük. Meğer Hindu tapınağından geliyormuş. Her gün 24 saat müzik yayını yapıyorlarmış.

Sabah kahvaltısını otelde, İstanbul’dan yanımızda getirdiğimiz kahvaltılıklarla yapıyorduk. Nepal’den ayrılıncaya kadar onlarla idare ettik. Kahvaltı sonrası hemen yetimleri ve yetimhaneleri ziyaret için yola koyuluyorduk. Minibüse bindiğimizde arkadaşlara “ Bugün şoförün yaklaşık 5 kilometreye kadar ne kadar korna çalacağını sayacağım.” diye espri yaptım. Başladım korna seslerini saymaya. Yetmişi bulunca saymayı bıraktım. Biraz sonra korna arıza yapmasın mı? Şoförümüz kornasız yol almakta epey zorlandı.

Yetimhaneye geldik. On dönümlük bir arazi üzerine kurulmuş yatakhane, yemekhane, dershane ve mescitten oluşan kompleks bir yapı ile karşılaştık. İHH tarafından tek katlı, yan yana odalar şeklinde yapılmış binalardı. Öğrenci ve öğretmenler bizi bahçede karşıladılar. Gelişimiz bir bayram sevinci yaşattı. Ailelere yardım paketlerini, çocuklara hediyelerini takdim ettik. Özellikle balonların dağıtımında yaşanan heyecan görülmeye değerdi. Ertesi gün hep birlikte piknik yapmak için sözleştik ve öğleden sonra oradan ayrıldık.

Biratnagar’da Müslümanların yoğun olarak yaşadığı bir mahalleye gittik. Gördüklerimiz karşısında içimiz parça
Müslümanlar genellikle çocuklarını kurdukları medreselerde eğitmekteymiş. Hocaların çoğu da Hindistan medreselerinde eğitim görüyormuş. Çoğunluğu Sünni ve Hanefi olan Nepal Müslümanları yoğun olarak Terai bölgesinde yaşamaktaymış. 1980’lerden itibaren İslâmiyet hızla artmaya başlamış, 300’e  yakın yeni cami inşa edilmiş.landı. Kendi kaderlerine terk edilmiş bir haldeydiler. Kanalizasyonlar sokaklarda açıktan akıyordu. Evlerinde doğru düzgün eşyaları, üzerlerinde giyilecek elbiseleri ve ayakkabıları dahi yoktu. Toplumun en fakir kesimini oluşturdukları her hallerinden belli. Ertesi gün yetim öğrencilerle tekrar buluştuk ve piknik yaptık. Çeşitli oyunlar oynandı, güreş tuttular, birlikte futbol maçı yaptık, uzak doğuda yaygın olan kriket oyununu oynadılar. Çayırda cemaatle namazlarımızı kıldık, yemeklerimizi yedik. Güzel bir gün geçirdik. Onları birazcık da olsa sevindirmiş olmanın mutluluğuyla otelimize döndük.

Türkiye’ye dönmeden bir gün önce Katmandu’da bir Budist tapınağı ile bir Hindu tapınağını gezip görmek istedik. Budist tapınağı bir tepe üzerinde ve geniş bir alanda kurulmuş görkemli bir mabetti. Tapınağa giden yolun sağına ve soluna Buda heykelleri dizilmişti. Bahçedeki havuzun ortasında bir testi yer alıyordu. İnsanlar bu testinin ağzına bozuk paralar atıyorlardı. İnançlarına göre para testinin içine girdiği takdirde duaları kabul oluyormuş.

Mabedin içinde kutsal metinler bulunan dönen rulolarla karşılaştık. Halk bu ruloları çevirerek ibadet ediyor. İçeride büyük bir Buda heykeli, her yerde fil motifleri ve heykelleriyle karşılaşıyoruz, çıkışta da yine Buda heykelleriyle uğurlanıyoruz. Maymunlar, kediler, köpekler etrafta rahat rahat dolaşıyor. Çünkü Budist öğretiye göre doğadaki hiçbir canlıya zarar vermemek gerekiyor fakat Myanmardaki Budistlerin hayvanlara gösterdikleri bu hoşgörüyü Müslümanlardan esirgediğini, evlerini ve köylerini yakarak nasıl acımasızca katlettiklerini yüreğimiz sızlayarak hatırlamadan edemiyoruz.

Daha sonra da Katmandu’daki en büyük Hindu tapınağı olan “Pashupatinath tapınağı”na gittik. Bagmati nehrinin kenarında yer alıyor. Nehrin her iki tarafı tapınağa ait binalarla doldurulmuş. Orada Hinduların ölü yakma merasimine de şahit olduk. Birçok turist bu töreni izlemek için toplanmıştı. Ölü, beyaz bir kumaşla kefenlenmiş olarak nehrin kenarındaki yüksekçe bir taşın üzerine konuldu, ayakları ve belden aşağısı nehrin suyuna daldırılıp yukarı çekildi. Sonra merdivene benzeyen bir sedyenin üzerine yerleştirildi ve bir merasim alayıyla yakma alanına götürüldü. Odunlar ölünün altına ve üstüne dizildi. Cenaze yakınlarından biri ölünün baş tarafından ateşi tutuşturdu ve ateş tüm bedeni sardı. Sonra da küllerini nehre attılar.

Günün kalan kısmında çarşıyı dolaştık. Nepal, kaşmir eşarpları ile meşhurmuş. Ben de kızlarıma kaşmir eşarplar aldım. 6 günlük Nepal gezisi benim için ders ve ibretlerle dolu, çok öğretici bir gezi oldu. Kendi hayat tarzımızı yeniden muhasebe imkânı sağladı. Zor şartlarda ve imkânsızlıklar içinde, üstelik küçük bir azınlık halinde inançlarını yaşamaya gayret eden Nepal’li Müslümanların durumunu yakinen görünce halimize ne kadar şükretsek az diye düşündüm, sorumluluğumuzun ne kadar büyük olduğunu bir kez daha idrak ettim.

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.