Şair: Müştehir Karakaya
niye bu kadar yalnızlaşıyorum
bu ev benim değil mi
ya şu oda
şu üstüme devrilecek gibi duran duvar
ya şu yaylı süslü yatak
benim değil mi yoksa
şu kendini beğenmiş masa
burnu büyük ayna
çıt kırıldım bir böcek gibi
arkasını önünü düşünmeden
ayaklarıyla sırtımı döven kapı
niye bu kadar çaresiz
eksiksiz yaşamın lüks cenderesinde
kendimi arıyorum
kaçmak gibi, gitmek gibi, kaybolmak gibi
niye bu kadar sefilim
üzerimde yıllanmış elbiseler
yoksa yok mudur son model bir ceket
ütüsü kırışmamış kıyak pantolon
o tişört markalıysa bu gömlek has ipekten
yeter ki istek olsun cebimdeki paranın
varyemez gibi olmak haylazlık değilse ne
aslında işin özü
kendimle baş etmenin
en kestirme izahı
varla yokluk arası duran şu jandarmadır
solumdaki kan gölü, sağımdaki atmosfer
içinde irin akan bir cep dikmiş beynime
hepsi benim bilirim
hem varlık hem yokluktur
uzaklaşmak umudum içimde mekik dokur
niye bu kadar da albenili değilim
şu üç beş yıldır giydiğim
potinim bile ezik
gitmek için her sabah
yüzüme naz yapıyor
akşam olunca girdiği tabut
cesaret bulamayan sahibinin yüzünden
hevesini bağcığında boğuyor