Düşemedi cemre Sekerek damlarda Yuvarlandı çanak antende Bulamadı toprağı Toprak Anamın boynu gibi sıcak Tüterdi sümbüllerde Ballıbaba ve ılık yağmur Uzun otlar arka bahçelerde Erguvanlı tepeler...
Gelip çatan! son baharı ömrün. Arşivin tozlu raflarından çıkarılan, eski zamana ait yüzü sarıya dönük sonsuz bir özenle dörde katlanmış satırlara veda yüklenmiş. belli ki özlem...
Bir kelebeğin kanatlarında Yükselmek sessizce göklere Ağırlığından kurtulup dilin Yüreğin nefesinde gezinmek Bal arısına vahyedilen hakikati Reyhanın kokularında hissetmek Cennet kapısına kanatlanırken İblisin zincirlerini kırabilmek Ah...
içimde biteviye sızlayan bir özlem kime, neye veya nereye olduğunu bilmediğim bir şarkı çalıyor radyoda ilk nerede duydum sürekli yolculuğa çıkıyordum çoğunda yola çıkmadan yoruluyordum hikâyeler...
Kaçıp yüreksiz kentin karanlığından Otağ kuracağım bir çocuk yüreğine. Bir anne gibi sarılıp yıldızlara Sessiz sessiz ağlayacağım. Sevda gemisiyle gelip gönül ülkesine, Bir selâm vereceğim şiirimle...
Yeryüzü kandan atlas ucunda gümüşî ok Bu gelen son bir sahnedir son bir kurtuluş Yerden ve gökten alır rengi göldeki akis Hem al’dır hem ak bu...
Muhteşem Sünter’in “Omçalar”ı, 12 Haziran 1985, İzmir… “Omça: Kalça kemiğinin bir bölümü Omça: Bağ kütüğü Omça: Kalın ve dikenli tel.” Omçalar (Yazko Yay., İst., 1985, 74...
Lübnan dağlarından inen Kan kırmızı sellerle Toplaya toplaya kederi Suriye’den su sümbülleri Taşınıyor kuzeye Sınır boyunca arayış Hatay’da duraksıyor -O ses ne- Karışmış kafasıyla bulanık Sarsılmış...
Ben ne terminaller bilirim, Ne ayrılıklar, Ne yollar, Ne geç kalışlar bilirim. Kimisi şehirden şehire, kimisi yürekten yüreğe. En çok da kaçışlar bilirim. Ah o kaçışlar...
Kafanı kaldır bak, Ne görüyorsun gökyüzünde Allah, bugün sana ne söylüyor İçinde binbir gaile, sonu gelmez endişeler, Taksitler, borçlar, beklentiler Perdeler eskidi, koltuk takımını da değiştirme...