Şair: Nurettin Durman
Bu defa ben de yoktum siz kaldınız çaresiz,
her kimse beni öyle mecbur edemez elbet
yağmur yağarsa yağmalı,
şımartmalı alnımı arzulu bir hışımla,
nazlı bir bakış için şöyle gökyüzü gibi
bir çok şeyle birlikte akıp gitsem diyorum,
şehir, şehir içinde arasam diyorum,
nal izleri silinmiş tam kalenin dibinde,
kaç uçurum çıkarsa, kaç zehirli sarmaşık,
gün ışırken mutlaka görünmeli karşımda,
sureta levhalardan, karanlık sokaklardan,
söylenecek açıkça, bir korkuyla başında
miğferleri askerler, karşıdaki bir beni;
bilenler bilir beni o yıldızsız gecenin
çıkar çıkmaz içinden, elleri tetik tutmuş
kapılar vurulmuştur;
şiddetin şiddetiyle arzı sarsacak olan
şehrin bağrından beni bir feryatla birlikte
kıyametin şarkısı kopacak dualardan
yıldız olup akacak çünkü bir ışık seli
gelir de bulur beni alır götürür elbet
korkuların ardından:
Benim için katlanmak bir o kadar zorsa da!
Çıkar ortaya elbet söz uzarsa uzasın!
Burada benden başka duramaz kimse dedim
belli oldu ki artık faydası yok bu sözün,
ne söylesem boşuna, gemi kalkmış gidiyor,
bense denizsiz kaptan kendimle şöyle böyle
bir dalgayı almışım sol yanımdan içeri
neler yapmışım meğer biraz ahlat ağacı
biraz da nar olmalı gürlese gök nafile
yoksa çaresi kalmaz çıkıp şöyle bakmalı
ne var ne yok uzakta bir yangın için elbet
son söz olarak orda ne kadar da önemli
dikkatinden kaçmamış bir kıvılcım olmalı
o kubbenin içinden sessiz bir çığlık ile
oradan semaya bir alev olmak için
ne kadar da arzulu yakıp yıkılmış her şey
çıksın diye ortaya gök kubbenin altında
söylenmiş –söylenmemiş ne kalsa faydası yok
mürekkepten denizler kitabından müjdeyi
aciz bir yaprak gibi uçuşurken havada;
karşıdan bir çarmıhla çıkar gözler önüne
şiddetinden doğarak tutar yakamdan beni:
Yapılan bunca şeyin arkasındaki diyet acısıdır insanın!
Çıkıyor birer birer perdeleri açınca gün yüzüne marifet!
Şunu da bilmek lazım önemine binaen;
çıkıp şehrin içinden sonsuz bir ışık ile
haydi demek mutlaka; nasıl bir yol tutulsa
kolay değildir elbet, kaç engeli aşmakla
kaç tebessüm diyarı açar bağrını derken
coşkulu bir salavat çıkarken arşa doğru
elbette bir ferahlık yayılacak ortaya,
elbette bir manayla kanatlanacak şöyle
mahiyeti muhkem bir yer bulacak;
her şey bir zaman için mutlaka vardır derken
hayli kötü bir şarkı sonunda birden bire
sanki susmuş bir şovun resim altı olacak,
öyle şaşkınlık ile oradan geçmeye
kim cesaret ederse içindeki ben olsun
harikayım diyerek sorulardan çıkmaya
kalmayınca mazeret bu gürültülü şehrin
bu kalabalık şehrin neresinden çıkılır
neresinden çökülür bir sofranın başına,
nimeti haktan olup ışıklar vadisinden
bahçelerin içinden; söylerim artık bende
kim korkar şeytan gibi ağzı çarpık şeylerden:
Sis güneştir sonuçta bakın nasıl da üzgün!
Çıkıp her şeyden sonra ayaklanınca deniz!