Fotoğraf, Ankara Gölbaşı yakınlarında bir oluğu gösteriyor. Oluk kelimesini ilk kez köyde işittiğimi sanıyorum. Oluk suyun sürekli aktığı bir yeri gösteriyor ve çoğu zaman oluğun önünde hayvanların su içebilmesi için ince uzun ve elbette çeşitli büyüklüklerde bir yalak bulunuyor. Oysa çeşmenin suyu sürekli akmaz. Çeşmelerin gerektiği zaman açılan ve iş bitince kapatılan muslukları vardır.
Farsçada “çeşm” göz, “çeşme” pınar anlamına geliyor. Arapçada “ayn” sözcüğü hem göz anlamında hem pınar anlamında hem de “kendi(si)” anlamında kullanılıyor. Türkçede de göz, görme organı anlamında kullanıldığı gibi “göz” veya “göze” biçiminde suyun kaynağı anlamında da kullanılıyor. Üç dilin sözcükleri arasındaki bu yakınlık bana anlamlı ve dikkate değer göründü.
Bazı olukların suyu bol ve gür akar, şarıl şarıl akıyor deriz; bazı olukların suyu azdır, onların akışını betimlemek için “ciril ciril” dememiz gerekir.
Bu oluğun bağlı olduğu beton istinat duvarının üstünde gördüğüm iki cümle ilgimi çekti. Cümlelerin ikisi de büyük harflerle yazılmış ama ilkinin boyutları küçük: “BİRAZCIK İNSAN OLAN ÇÖP BIRAKMASIN…” İkinci cümle çok daha iri harflerle ve çok daha sert ve kesin bir üslûpla yazılmış: ÇÖP BIRAKAN ŞEREFSİZDİR.
İlk bakışta bu iki cümlenin ayrı kişiler tarafından yazıldığını, ilkini yazanın nazik ve uysal biri olduğunu, ikincisini yazanın kaba ve kavgacı biri olduğunu düşünebilirsiniz. Doğrusu, ben de öyle düşündüm. Sonra yazı karakterinin az çok benzediğini fark edince bu fikrimi değiştirip zihnimde şöyle bir kurgu yaptım: Adamın biri, oluğun içine, yanına yöresine birtakım duyarsız, terbiyesiz, bencil kişilerin çöplerini düşüncesizce, pervasızca, utanmazca bir vurdumduymazlıkla bıraktıklarını görünce -bunu yapanların böylesine aşağılık vasıfları olmakla birlikte- okuryazar da olacaklarını düşünerek kibarca bir hatırlatmada bulunmak istemiş ve o ilk cümleyi yazmış olabilir: “BİRAZCIK İNSAN OLAN ÇÖP BIRAKMASIN…”
Fakat bu nazik uyarıya rağmen birtakım dangalakların hâlâ oluğa ve çevresine çöplerini bıraktıklarını, lâftan anlamaz küstahlıklarına devam ettiklerini gördükten sonra tatlı sözden anlamayanlara böylesi yaraşır diyerek nezaketini terk edip hakarete sığınmış olmalı:
ÇÖP BIRAKAN ŞEREFSİZDİR.
“Birazcık insan” olanın bile az çok bir şerefi vardır, olmalıdır, değil mi? Şeref dediğiniz nedir? Şeref bir çeşit üstünlüktür, yüksekliktir; minarelerimizin şerefeleri vardır ve yerden hayli yüksektir. Araplar, balkon, veranda, cumba, eyvan, baca gibi yerden yüksek yerlere “şurfe” derler. İnsanın şerefi de onu öteki canlılardan, yani bitkilerden ve hayvanlardan ayıran ve üstün kılan nitelikleridir. Nedir bu nitelikler? Düşünebilmektir; doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden, büyüğü küçükten, tatlıyı ekşiden ve acıdan, anneyi babadan ve haladan, temizi kirliden ayırıp seçebilmektir.
Hayvanlara ve insanlara temiz su sağlayan bir oluğu çöp kovası zannedip onun içine veya sağına soluna kirli atıklarını, pis artıklarını bırakmaktan çekinmeyen bir yaratığa ben insan diyebilir miyim? Diyemem elbette! Ona lâyık göreceğim en uygun sıfat, olsa olsa “şerefsiz”dir.