Din ve Hayat
Hayata ve Ölüme Dair
İnsanın dünyaya gelişi de gidişi de kendi iradesiyle gerçekleşen bir şey değildir. Böyle bir imkân olsa sahip olduğu bütün servetini vermeyi göze alacak nice insan vardır. Ancak yaklaşık beş milyar yaşında olan orta yaşlı dünyamız bize şu hakikati çok açık bir şekilde göstermiştir.
EKLENDİ
-:
Yazar:
Seyit Ahmet Uzunİnsan çoğu zaman yaşadığı acılar ve musibetlerle kendine gelir. Çünkü aciz, güçsüz ve hiç olduğunu o zamanlarda anlar.
İnsan güçsüzdür.
İnsan çaresizdir.
İnsan ne kadar büyük bir güce sahip olursa olsun yaşadığı ve üstesinden gelemediği sorunlar karşısında ya teslimiyet gösterip evrende sonsuz bir kudretin varlığını kabul edecek ve hayatını O’nun ilkeleri, mesajları doğrultusunda yaşayacak ya da inkâr edip inkarının öngördüğü tarzda bir yaşam sürerek isyanda bulunacak.
Nuh’un oğlu isyanında derinleşip “Ben dağa sığınırım!” diyerek şiddetli dalgaların altında yok olurken, Firavun da tanrılık iddiasının boş olduğunu ve acizliğini gördüğünde, “Ben, Musa’nın, Rabbine iman ettim!” diyerek teslim olmuştur.
İsteyerek veya istemeyerek teslimiyet kaçınılmazdır.
Yaşam insana ölümsüz olmadığını bütün gerçekliğiyle ispatlamıştır.
Dünyanın veya evrenin yaşıyla ilgili tartışıladursun, bugüne kadar dünya atının sırtından düşüp ecel pehlivanına yenilmeyen ne sultan ne kahraman ne bilim adamı ne filozof ne derviş ne de peygamber olmuştur.
İnsanın ölümsüzlüğüyle ilgili Stephan Hawking; “Bence beyin bilgisayar gibi bir program. Dolayısıyla teoride beyni bilgisayara kopyalamak mümkündür. Bu sayede bedenen öldükten sonra bile bir yaşam formu oluşturulabilir. Ancak şu anki imkanlarla bunu gerçekleştirmemiz mümkün değil”
Bu düşünceye sahip olan ve dünyanın en gelişmiş beynine sahip olduğu söylenen insan Stephan Hawking de yok oldu. Ona göre ölümsüzlük; fikirlerin yaşamasıdır. ”Tanrı gibi bir sonsuz yaşamdan daha çok, bir düşüncenin ve zihnin aktif olarak devam etmesi de bir ölümsüzlüktür.”
Bunu bir bilim insanı söylediğinde bir deha oluyor ve bir değer ifade ediyor ama bundan yaklaşık bin beş yüz yıl önce söyleyen bir peygamber olunca dikkate alınamamaktadır. Peygamberimiz de ölümsüzlüğün üç yolu olduğunu dile getirmişti; “Faydalı ilim, hayırlı evlat ve sadakai cariye, yani topluma faydalı olan yapılar.”
Ölen bir insan için dünyanın yaşının ne önemi var ki!
Önemli olan nasıl yaşadığın ve nasıl öldüğündür.
İnanmayan insanlar deve kuşu misali, sözde yaratıcıyı ve kutsal kitapları reddederek hayatın ve ölümün gerçekliğinden kurtulacağını sanarak gözlerini hayatın hakikatine kapatmaktadırlar.
Göz kapatmakla güneş yok olmuyor.
Bir anlığına onların dediğinin doğru olduğunu düşünelim; Allah yok, kutsal kitap yok, peygamberler doğru değil! Peki insanlık ve evren niçin ve nasıl var oldu? Ben niye yaratıldım? Ölmek için mi? İnsanın aklını alamayacak derecede büyük ve müthiş bir uyumun kâinat nasıl olur da kendiliğinden böyle harika bir düzen kurabilir?
İnsanın var oluşuyla ilgili de evrim teorisini dile getirmektedirler. Allah’ı illa yok edecekler ya! Anlamsız bir teorinin bilimsel bir hakikatmiş aldatmacasıyla bizi büyülemeye çalışırlar. Bir anlığına onu da doğru kabul edelim. Peki tek hücreli canlılardan evrimleşen maymundan insana dönüşümün gerçekleştiği yaşam hangi gerekçeyle sona erdi? Evrim neden devam etmiyor?
Bu karşılığı olmayan sorulardır. İnanmayan insanın kendi içinde büyük handikapları vardır. Ölüm sonrasının dehşetinden ve daha önce hayatta Allah’ın insanı disipline eden emirlerinden kaçış için bu tür çalışmalar ortaya atılmıştır.
İnsanın dünyaya gelişi de gidişi de kendi iradesiyle gerçekleşen bir şey değildir. Böyle bir imkân olsa sahip olduğu bütün servetini vermeyi göze alacak nice insan vardır. Ancak yaklaşık beş milyar yaşında olan orta yaşlı dünyamız bize şu hakikati çok açık bir şekilde göstermiştir.
Ölümsüz bir insan olmamıştır. İnanan, inanmayan, iyi-kötü, zengin-fakir, güçlü-güçsüz, kral -tebaa, başkan-halk, amir-memur, patron-işçi…
Aslında bu düşünce bizim dışımızda bizi var eden bir yaratıcının varlığının kaçınılmaz olduğunu ispatlamaktadır.
Biz, bize rağmen var oluyoruz, bize rağmen yaşlanıyoruz, bize rağmen ölüyoruz.
Ne dünyaya gelişimiz ne dünyadan gidişimiz kendi elimizdedir.
O halde bizim üzerimizde etkisi her haliyle hissedilen bir “El”in varlığı nasıl inkâr edilir?
İşte o El yani kudret ve kuvvet sahibi varlık bizleri çoğu defa uyarmaktadır.
Güçsüzlüğümüzü hatırlatmakta ve kendisine teslimiyet konusunda samimiyet istemektedir.
Evet Allah Rahman ve Rahimdir.
Afüvv ve Kerimdir.
Bağışlayanların en hayırlısıdır.
Ancak bu Allah’ın Kahhar, Cebbar, Azizün Züntikam oluşunu da yok etmemektedir.
“(Resûlüm!) Kullarıma, benim, çok bağışlayıcı ve pek esirgeyici olduğumu haber ver. Benim azabımın elem verici bir azap olduğunu da bildir.” Hicr/49-50
Zalim ve nankörlere bu dünya hayatında da ahirette de azap edeceğini ve cezalandıracağını belirtmektedir.
Nuh’un kavmi Tufan’da, Salih, Hud, Lut peygamberlerin halkları fırtına, ses ve taş yağmurlarıyla dünyada da cezalarının karşılığını görmüştür.
“Onlar yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin sonu nasıl olmuştur, görsünler! Öncekiler bunlardan daha çoktu, kuvvetçe ve yeryüzündeki eserleri bakımından da daha sağlam idiler. Fakat kazandıkları şeyler onlara asla fayda vermemiştir.” Mümin/82
“Gökte olanın, sizi yere batırıvermeyeceğinden emin misiniz? O zaman yer sarsıldıkça sarsılır. Yahut gökte olanın üzerinize taş yağdıran (bir fırtına) göndermeyeceğinden emin misiniz? İşte (bu) tehdidimin ne demek olduğunu yakında bileceksiniz!” Mülk/ 16-17
“De ki: Suyunuz çekiliverse, söyleyin bakalım, size kim bir akar su getirebilir?” Mülk/30
İnançsızın birisi bu ayeti duyduğunda kahkaha atarak alaycı bir şekilde; “Ne var, sondajı vurur suyu çıkarırım!” der.
O gece rüyasında gözlerinin kör olduğunu görür. Kendisine “Allah’ın gözlerinin suyunu aldı! Haydi bakalım sondajı vur da suyu çıkar!” denilir.
İnsan tanrı olmadığını anladığında ve bu dünyanın sadece bir geçiş güzergahı olduğunu fark ettiğinde pişmanlığı fayda vermeyecektir.
Nasıl ki şimdinin pişmanlığı geçmişte yaşadığımız yanlışları düzeltmediği gibi acısını dindirmiyorsa, ahiretin pişmanlığı da dünya hayatının yanlışlarını düzeltmeyecektir.
Bunun için yaşanılan her ölüm, ölümümüze ve faniliğimize işaret olduğunun bilincinde olarak hayatı, sahibimiz ve Rabbimiz olan Allah’ın rızası doğrultusunda şekillendirmeye ne dersiniz?
Ölümler, Allah’ın insana bir uyarısı ve rahmetidir.
Ne dünyanın en zengini ölümsüzlüğü satın alabilir ne dünyanın en büyük bilim insanı ölümsüzlüğün sırrına varabilir.
Ne dünyanın en büyük kahramanı ölümü yenebilir ne de dünyanın en büyük hükümdarı ölüme söz geçirebilir.
Öyleyse ölümün sahibine boyun eğmekten başka çaremiz var mı?
Allah, sonsuz adaletin sigortasıdır.
Uyarıları dikkate alıp almamak insanın geleceğiyle ilgili kaderidir. Ya cennettir sonumuz ya da cehennem
Tercih insanın iradesinde saklıdır.
Çok Okunanlar
- Kavram-
Bize “Baby Boomer/Bebek Patlaması” Kuşağı Diyorlar
- Kültür Sanat-
“Hatiboğlu Ailesi” Ulusal Sempozyumu Burdur’da Düzenlenecek
- Kavram-
Bedevilikten Kurtuluş
- Gezi Yazısı-
Şehriyar, Ah…
- Edebiyat-
Sıla Ölür Gurbet Kalır
- Kavram-
Millî Tarih Bilinci Üzerine
- Düşünce-
Dünya: Yerel ve Küresel Oyun Sahası
- Edebiyat-
Susmak İnce İşçilik İster