Hicret, müşriklerin eliyle zorla bir kovulma, yenilgi, sığınma bir savrulma veya çaresiz ve rotasız bir kaçış değil; en sade ifadeyle Mekke’yi nübüvvetten mahrum bırakmak, karanlığa en somut hâliyle gömmektir…
Hicret göstermiştir ki müşrik Mekke, Medine-i Nebinin alternatifi, rakibi, muadili ve hasmı değil; Peygambersizlik, vahiysizlik en kötüsü İslamsızlık hâlidir.
Hicret, Yesrib’i bu dünyanın saadet beldesi Medine yapmak; güneş şehri, göklerin krallığı gibi ütopya olmaktan çıkarmak; yaşanmış, lezzetine varılmış bir “Model Sehir-Devlet” hâline dönüştürmek ismi konulmamış bir devletin, “Seyyidi hadim olan bir siyasetine ram edip idaresi kendini hissettirmeyen bir Rehbere ve Risalete” kavuşturmaktır..
Hicret, asırlarca birbiriyle kavga eden yerli kabileleri Ensar, hicret edeni muhacir yapıp Kardeşlik anlaşmasıyla birbirine zimmetleyip ümmet yapmaktır.
Hicret, ehli kitabı bilhassa yahudileri tıpkı Musa ahidi gibi ahit toplumuna dönüştürmek muahede toplumuna dönüştürmektir.
Hicret, Yahudilere “Hz. Musa (as) gibi bir peygamber” geldiğini “fiilen, de facto ve “de Iure/hukuken göstermek, ihanet edince Hz. Musa’nın yaptığı gibi katledileceklerini sürüleceklerini göstermektir…
Hicret, devrimci Tevhidin en somut ve en büyük göstergesi olup Müslümanca yaşamak için gelişmek, basit bir yer değiştirmek değil; dönüştürmek ve herkesi kendisine benzetmek maksadıyla mücadele etmenin gerçek ismidir…
Hicret, tarihi değiştirmenin inisiyatifi elinde bulundurmanın Müslümanca olduğunu tüm âleme ilan etmektir…
Hicret, bir silinme ve yok olma değil; bir gün şehrin putlarını yerle bir edip şirkten arındırmak, sahtelikleri, batıllıkları, zulmü ve cahiliyyeyi barış içinde ve alenen ilan etmek ve ortadan kaldırmak üzere “Tekrar Geri Gelmek” hedefiyle “sessizce” gizlice, aniden ve sükûnet içinde gitmektir. “Zulümle barış yapmak değil zulmü barış yapmaktır…”