Bizimle İletişime Geçin

Din ve Hayat

Mevlid-i Nebî

“Allah’ım! Çaresizliğimi, darlığımı, insanlar karşısındaki değersizliğimi (adam yerine konmayışımı) Sana şikâyet ediyorum. Ey Merhametlilerin en Merhametlisi! darda kalmışların, biçarelerin (çaresizlerin) Efendisi (Rabbi)! Mademki Sen benim Rabbimsin, beni kimin/kimlerin ellerine teslim ediyorsun.”

EKLENDİ

:

Mevlid-i Nebî, Nebî’nin, Efendimizin doğumu… O’nun doğumu, normal bir doğum değil, âlemlere rahmet…

Doğumu anlamlı kılan, yaşanan hayattır; O’nun doğumunu da anlamlı ve değerli kılan, O’nun hayatıdır; O’nun hayatı, Kur’ân’dır.

O doğmadan önce âlemler ne âlemde idi?

Çok gerilere gidemem ama miladî 5. yüzyılda dünyanın, özellikle Arap hinterlandının durumunu genel hatları ile anlatabilirim.

O gün, Arabistan’ın kuzey-batısı (Irak, Suriye vb.) Bizans’ın kontrolünde; kuzey-doğusu (İran) Sasâni İmparatorluğunun/Perslerin kontrolünde; güneyinde (Yemen’de) Perslerin desteklediği Himyerî Devleti (115-525) var, o devletin başında da sonradan Yahudî olan ZûNuvas/Yusuf A’sar (ö. M/525.) var, ZûNuvas, Yahudiliği kabul etmeyen Necran Hristiyanlarına; Yemen hükümdarı ve bir Hristiyan olan Ebrehe de Mekke’ye saldırır. O (bu) günkü Yemen’in kuzeyinde, Irak ve Suriye’nin güneyinde, İran’ın güney-batısında, ortada, pagan/putperest Mekke Şehir/Kabile Devleti vardır; Mekke’nin etrafındaki şehirlerde (o zamanki adıyla Yesrib’te ve Tâif’te) Yahudi ve Hristiyanların yanında müşrikler/putperestler yaşamaktadır. Mekke, kışın güneye; yazın kuzeye yapılan ticaret (îlâf) ve hacc gelirleri ile geçinmekte; bu gelirler mutlu bir azınlığın elinde toplanmakta; bu zenginler de içerden ve dışardan (Etiyopya’dan) insanları köle olarak çalıştırmakta. İnsanlar, köle/cariye-efendi, kadın-erkek şeklinde; kabileler de asil-sefil şeklinde keskin bir biçimde ikiye bölünmekte… Zulüm, adaletsizlik ve düzensizlik her yerde kol gezmekte.

Tüm yaşananların sebebi, çok tanrıcılık, putçuluk… Putların da aralarında kast, eşitsizlik (büyüklük-küçüklük) var. Büyük put Hubel, diğerleri onun arkasına sıralanıyor. İnsanlar putperestlikte de samimî değiller, putlarını hamurdan ikonlar şeklinde yapıyorlar, acıkınca da yiyorlardı.

Zulmün her türlüsünün yaşandığı (fuhuş, faiz, talan/eşkıyalık, açlık, vb.) bu coğrafyada, 571 yılının 11 Rabîulevvel’inde Hz. Muhammed (a.s.) doğdu; doğmadan önce babasını, altı yaşında iken de annesini kaybetti; bir süre Mekke’nin Reisi dedesi Abdulmuttalip’in, uzun süre de amcası Ebû Tâlib’in himayesinde, çok küçükken de süt annesi Hz. Halime’nin şefkati altında büyüdü. Bir süre çobanlık yaptı, sonra Hz. Hatice’nin kervanı ile ticaret hayatına atıldı, Hz. Muhammed’in (o zamanki adı, Abdullah oğlu Muhammed ya da Muhammed b. Abdullah); kervanı/nı iyi idare etmesini ve dürüstlüğünü gören Hz. Hatice, O’na evlilik teklif etti, O da bu teklifi kabul etti; evlendiklerinde Hz. Muhammed 25, Hz. Hatice 40 yaşındadır; bu evlilikle ekonomik olarak Efendimiz rahatladı ve kendini düşünmeye/tefekküre verdi; O’nun yapısında/fıtratında duyarlılık vardı/r, yaşanan adaletsizliklere duyarlıydı ve sık sık Hira’ya çıkıyor, bir çare arıyordu.

Hıra’da Kendine “görev” verildiği 40 yaş ile 25 yaş arasında geçen 15 yıllık bu süreyi, tefekkür ve teemmül süresi olarak okumak/görmek yanlış olmasa gerek. O, günlerce, haftalarca hiç inmeden (yiyeceğini-içeceğini eşi Hz. Hatice getiriyor ya da gönderiyordu) Hıra’daydı; oraya yatmak, hava almak, dinlenmek için gitmiyordu; “derdi vardı ve derdi” O’nu oraya vuruyordu; “o dert”! O’nda olmasaydı ‘gül gibi’ geçinirdi, gözle görünür hiçbir sıkıntısı da yoktu; en azından “orta halli” bir ailesi ve dört de çocuğu vardı; eşler de birbirlerini çok seviyorlardı; etliye-sütlüye karışmasa, hiçbir şeyi dert etmese, onları tehdit eden hiçbir şey de yoktu.

Bir gün, Hıra’da tek başına iken “en yüksek ufukta = ufuq-ıl â’lâ’da” Güçlü Bir’ini (Cebrâil’i) görmüştü de “kendinden geçmişti!”. “Korku ve endişe içinde” kendini eşi Hz. Hatice’nin kollarına atmıştı; zaten sığınabileceği başka kimsesi de yoktu. Kabilesi Kureyş’e sığınabilirdi ama O’nu dert sahibi yapan, Kureyş’ti, Kureyş’in uygulamalarıydı.

Orada (Hıra’da) Rabbi O’na, ‘Ben, Senin (artık) dert ortağınım.’ demişti!

Rabbi orada O’ndaki samimiyeti ve ciddiyeti görmüştü ve “Şu ândan itibaren Ben, sana ne yapacağını söyleyeceğim; sana “dert ortağı olacağım!”, Sen, Benim söylediklerimi insanlara “Söyle! = İqra! ve Yap!” yeter; Benim adımla, Benim adıma (Sen) Söyle ve Sen Yap!. Sen, artık Benim Elçimsin; “bismi Rabbike, Senin Rabbin Ben’im…” demişti. (96/Alak, 1.)

‘Rabbinin Söyledikleri’ daha sonra Kitâb (Kur’ân), ‘Onun yaptıkları/yaşadıkları da daha sonra Sünnet şeklini alacaktı/r.

Tabiî, bu bir süreçti, birden olmuyordu ve belli bir zaman alıyordu.

Söylemeye (tebliğe) önce en yakınlarından başladı. O’na ilk inanan ilk insan, eşi Hz. Hatice ve yeğeni Hz. Ali idi. Mazlumlar (zulme uğramışlar) ve müstez’aflar (zayıf bırakılmışlar) haricinde Mekke eşrafından arkadaşı Hz. Ebû Bekir ve yufka yürekli Hz. Osman hariç, kimse O’na inanmıyordu. Çok sıkıntılar, işkenceler çekildi; bu sıkıntıları aşmak, Müslüman köleleri zalimlerin elinden almak için Efendimizin, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Osman’ın elindekiler tükendi. Üç koca yıl! sosyal ve ekonomik baskı = boykot uygulandı. Efendimiz, ‘Habeşistan’a göçün/göç edin!’ dedi.

Görevin 9. yılında (M/619’da), eşi Hz. Hatice ve amcası Ebû Tâlib vefat etti. Efendimiz çaresiz, korumasız ve kimsesiz kalmıştı. Hüzün yıllarıydı. Destek arıyordu. Tek başına Tâif’e gitti. Tâif’te taş yağmuruna tutuldu; oradaki duâsı yürekleri parçalar.

“Allah’ım! Çaresizliğimi, darlığımı, insanlar karşısındaki değersizliğimi (adam yerine konmayışımı) Sana şikâyet ediyorum. Ey Merhametlilerin en Merhametlisi! darda kalmışların, biçarelerin (çaresizlerin) Efendisi (Rabbi)! Mademki Sen benim Rabbimsin, beni kimin/kimlerin ellerine teslim ediyorsun.”

(O’nun yüreğindeki sızıyı, acıyı hissedebiliyor musunuz?)

Bizler hissedemesek de Rabbi hissetti ve O’na şöyle nidâ etti :

“Kuşluk vaktine ve geceye yemin ederim ki (gece, karanlık; kuşluk vakti, aydınlık.); Rabbin Seni bırakmadı, Sana darılmadı! Geleceğin şimdinden daha iyi olacak (ve lelâhiratü hayrun leke minel ûlâ). Rabbin Sana verecek (i’tâ), Sen de hoşnut kalacak/olacaksın. O (Ben), Seni yetim buldu da yer-yurt sahibi yapıp-barındırmadı(m) mı? Sen (ne yapacağını bilmez) şaşkın biriydin, Sana hidâyet vermedi(m) mi? Fakirdin, zenginlik vermedi(m) mi? Öyleyse!, … anlatmaya (tebliğe) devam.” (93/Duhâ, 1-11.)

“Ben”, Sendeki darlığı gidereceğim.

O yıl (619), Mekke’ye hacc için gelen Yesriblilerle konuştu Efendimiz. Onlar da kan davası yüzünden sıkıntıda idiler, Evs ve Hazreç birbirini öldürüyor, bir çare arıyorlardı; bu görüşmeler iki yıl sürdü (1. ve 2. Akabe biatları) ve iki yılın sonunda Efendimiz ashabı ile Yesrib’e davet edildi.

“De ki: Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı takvâlı olun. Bu dünyada, iyi olanlar için iyilik vardır. Allah’ın arzı (yeryüzü) geniştir; ancak sabredenlere ödülleri hesapsız ödenir.”

قُلْ يَا عِبَادِ الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا رَبَّكُمْ لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌ وَأَرْضُ اللَّهِ وَاسِعَةٌ إِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ أَجْرَهُم بِغَيْرِ حِسَابٍ

(39/Zümer, 10.)

622’de Mekke’den Medîne’ye hicret (hicretten sonra Yesrib, Medîne ismini almıştır) bir rahatlamadır (kabz’dan bast’a geçiştir) ve bireysel İslam’ın, toplumsal ve siyasal İslam’a dönüşerek devlet olmasıdır.

İslâm devlet olunca, belli bir güce kavuşunca Efendimizin yaptığı üç önemli işi ve Mekke’nin Fethi esnasında Efendimizin hâlini arz ederek yazıyı sonlandıracağım. İlk iş, Muâhede = Ensar-Muhacir Kardeşliği; ikinci iş şurâ’ya dayalı yapılan Anayasa = Medine Sözleşmesi; üçüncü iş âdil bir pazarın kurulması/oluşturulması. Bunlar toplumsal/sosyal, siyasal ve ekonomik hayatın olmazsa olmazları. Dış politika da ihmal edilmedi; 630’da (Hicretten 8 yıl sonra) Mekke, kan dökülmeden fethedildi. Efendimiz o fetih esnasında sürgün edildiği Mekke’ye “mağrur” bir komutan gibi değil, “mahcub bir kul gibi”! Rabbine ‘tam bir hürmet ve saygı ile’ boynu ve beli bükük olarak tevâzû ile girdi ve kimseye “kin”! (O’na kin yakışmaz) beslemedi, herkese eman verdi.

Rabbim bizlere O’nu örnek almayı nasip etsin. Amin.

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar