Allah yüce kitabı Kur’an-ı Kerim’de insanın olgunlaşma/olma aşamalarını üç kademede izah eder.
Müslim mertebesi ilk aşamadır.
İnsanın güneş gibi görünen şehadet âlemindeki hidayete davet eden delillerden gayb âlemine kıyas ederek eşyanın mülk ve melekût tarafını Allah’ın gönderdiği elçiler rehberliğinde tanımasını ve o eşya üzerinden onu imana davet eden zata teslim olması istenir:
“(Ey mü’minler!) Siz şöyle deyin: “Biz; Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a ve torunlarına indirilmiş olanlara; Musa’ya, İsa’ya verilenlere, nebilere Rableri tarafından verilmiş olanlara iman ettik. Onların hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz. Biz ancak O’na teslim olan (Müslüman)larız.” Bakara, 2/136.
İkinci derece abidliktir.
Aklına ve kalbine hitap eden delillerle ve Rabbinin gönderdiği elçiler desteğinde teslimiyetle iman eden kul ibadetlerle Allah’ın rengine boyanır ve onun en değerli/şerefli halifesi olur. O’nu temsil eder, O’na ayinelik yapar:
“Allah’ın verdiği rengi alınız (O’nun istediği şekilde hayatınızı dizayn ediniz)! Kim (hayata) Allah’tan daha güzel renk verebilir? Biz yalnız O’na kulluk ederiz.” deyiniz.” Bakara, 2/138.
Üçüncü ve en değerli makam muhlisliktir.
Teslimiyeti ibadetlerle imana dönüştüren mümin bunu gönülden ve sadece Allah rızası için yapmaya devam eder. Kendi çabası ile kurbiyeti tamamlar, Rabbe giden merdivenleri çıkar. Devamında merdivenlerin bitiminde Allah’ın akrebiyet sırrı tecelli eder ve ona asansör gönderilir. Bu sır hadis-i kudsi ile şöyle izah edilmiştir:
“Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse, ben de ona harp ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım (aynî veya kifaye) şeyleri eda etmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum. Ben yapacağım bir şeyde, mümin kulumun ruhunu kabzetmedeki tereddüdüm kadar hiç tereddüte düşmedim: O ölümü sevmez, ben de onun sevmediği şeyi sevmem.” (Buhârî, Rikak 38.)
Muhlis kişi, teslimiyet, iman ve ibadetle Allah katında ulaştığı yüksek bir krediye ulaşmıştır. Kul geniş zamanında Allah’ı zikrettiği için Rabbi de dar zamanında ona yetişir:
“Andolsun ki, kadın ona (göz koyup) istek duymuştu. Eğer Rabbinin (zinadan alıkoyan) delilini görmemiş olsaydı, Yusuf da ona istek duyacaktı. Biz, ondan kötülüğü ve fuhşu uzaklaştırmak için işte böyle yaptık. Çünkü o, (erdemli duruşuyla) bizim muhlis/samimi kullarımızdandı.” Yusuf, 12/24.
Teslimiyet, iman ve ibadete sabırla devamla Allah’ın rengine boyanan insan “halife” sıfatıyla yaratılışın sırrına uymuş/ermiş olduğundan o artık kâinatın en değerli/şerefli varlığıdır. Kınayıcının kınamasına aldırmaz, şeytan ve avenelerinin bütün saldırılarına karşı koyar ve istikametini asla bozmaz. Bu istikamet üzerine son nefesine kadar devam eder ve muhlis makamında Rabbine kavuşur:
“De ki: “Allah hakkında bizimle didişmeye mi gireceksiniz? Oysa o, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız sizedir. Biz kendimizi yalnızca ona gönülden adamışız (tam bir samimiyetle sadece O’na bağlanmışız).” Bakara, 2/139.
Rabbim, teslimiyeti tahkiki imana dönüştüren müslim, tahkiki imanı salih amellerle süsleyen ve güçlendiren abid ve imanı ve salih ameli sadece Allah rızası için yapan Muhsin kullarından olma hususundaki çabamızda yâr ve yardımcımız olsun.